Beyin sağlığı konusunda 3. ve son bölüm artık
çözüm önerileri içeriyor.
Bu bölümü okumadan önce 1. BÖLÜM ve 2.BÖLÜM ü okumanızı öneririm.
Bu bölümü okumadan önce 1. BÖLÜM ve 2.BÖLÜM ü okumanızı öneririm.
🍀🍀🍀
LYME VE PSİKİYATRİK SEMPTOMLARIN TEDAVİSİ
Nöropsikiyatrik hastalığı olan Lyme
hastalarının temel tedavi yöntemleri, antimikrobiyal
tedaviler, psikotropik ilaçlar, bitkisel ve vitamin terapileri, detoksifikasyon
ve yoga, meditasyon ve nörofeedback(neurofeedback) dahil olmak üzere çeşitli psikoterapi ve stres azaltma tekniklerinin
bir kombinasyonunu içerir. Antimikrobiyal tedaviler daha önce tartışılmış
olandan farklı değildir, ancak şiddetli merkezi sinir sistemi (CNS) belirtileri
olduğunda belirli kurallara uyulmalıdır. Bu tedaviye dirençli hastaların
bazıları, birkaç aylık IV (damariçi) ve oral antibiyotik kullanımını
gerektirir, bu da önemli klinik iyileşme elde etmek için rejimlerin dönüşümlü
kullanılmasını gerektirir:
ø Oral
tedavisi başarısız olan şiddetli
nöropsikiyatrik Lyme hastalığı semptomları olan hastalarda Intravenöz Rocephin kesinlikle düşünülmelidir. Her ne kadar ben
genellikle şiddetli MSS (merkezi sinir sistemi) hastalarında haftada beş ila
yedi gün dozla başlasam da, gelişme kaydedemeyen kimi hasta, haftada üç gün (Pazartesi, Çarşamba, Cumartesi) 2 gram
Rocephin gibi bir hücre duvarı ilacını, iyi merkezi sinir sistemi penetrasyonuna
sahip olan kistik
bir ilaç ile (yani Tindamax ile) ve hücre içi ilaç (Minocin) ile pulslanmasına olumlu yanıt vermektedir.
Bunun yanısıra tedaviye safra taşı/çamur oluşumunu engellemek için Actigall eklerim, biyofilm kırıcıları (Stevia, Serrapeptase, Lauricidin gibi) eklerim
, diğer kistik ilaçları (Plaquenil,
greyfurt çekirdeği ekstaktı) eklerim ve nystatin ile birlikte yüksek dozlarda probiyotik ilave ederek şeker içermeyen , maya gelişimini engelleyen
bir diyet uygularım.
ø Oral
Babesia uygulamalarında başarısız olan ciddi babesiosis
hastalarında Dapsone (Clindamycin, makrolidler
ve Mepron veya Malarone veya Artemisia veya
cryptolepis gibi antimalaryal bitkiler ile birlikte
kombine kullanılabilir) bunların yanı sıra İntravenöz
Clindamycin düşünülmelidir. Çoğu zaman, terleme, titreme, kızarma, hava
açlığı, öksürük sorunları yaşayan birden fazla antiparaziter protokolü
başarısız olan hastalarda Malarone ve/veya diğer ilaç/bitkiler ile tam Dapsone
dozu gereklidir.
ø
Diğer
tedavi rejimlerinin başarısız olduğu küçük bir hasta grubunda intravenöz vancomycin şaşırtıcı bir
şekilde etkilidir. IV Daptomisin,
Johns Hopkins tarafından Lyme için inatçı bir ilaç olarak yapılan son
çalışmalarda ele alınan (normalde vankomisine dirençli enfeksiyonlarda
kullanılan) , bunu kullanabilen az sayıda hastada önemli Herxheimer
reaksiyonlarına neden olmuş ve sefalosporinler ve tetrasiklinlerle bir aylık
kombinasyon terapisinden sonra “iyileştirici” görünmemiştir. Tedaviye dirençli
hastalar için genellikle birkaç aylık IV
ve oral antibiyotik kullanımını gerekir; bu da, MSIDS haritasındaki örtüşen
anormallikleri ele alırken, önemli bir klinik iyileşme elde etmek için
antibiyotik rejimlerinin rotasyonunu gerektirir.
ø Azitromisin (azithromycin) veya klaritromisin
(clarithromycin) gibi makrolidler tek başlarına veya bu
ilaçlarla kombinasyon halinde kullanılabilir, ancak karbamazepin (Tegretol) veya Celexa, Prozac ve
Paxil gibi SSRI'ler gibi bazı
psikiyatrik ilaçlarla tedavi edilen hastalarda dikkatli olunmalıdır. SSRI
durumunda, makrolidler psikiyatrik ilaçların seviyelerini artırabilir ve daha
sonra mani, deliryum(sayıklama) ve serotonin sendromu riskini arttırabilir
(otonom sinir sistemini etkileyen potansiyel olarak hayatı tehdit eden bir ilaç
reaksiyonu). Sitokrom P450 3a / 4 enzimleri üzerinde en az etkiye sahip olan Zoloft gibi
SSRI'ler bu nedenle daha güvenli seçimlerdir. Omeprazol gibi proton pompa
inhibitörleri (PPI'ler) ayrıca Biaxin gibi makrolidlerle etkileşir,
elektrokardiyogramda potansiyel QT etkileşimleri ile seviyeleri arttırır. Bu
nedenle dikkatli olunması tavsiye edilir. Son zamanlardaki bilimsel çalışmalar demans riski ile birlikte PPİ'lerin bir
ilişkisi olabileceğini ve bazı statinlerin (pravastatin, atorvastatin değil)
hafıza bozukluğu ile ilişkili olduğunu göstermiştir,
bu nedenle bu ilaçları kullanmanın riski / yararı doktorunuz ile
tartışılmalıdır.
ø Lyme
ve Bartonella gibi hücre içi enfeksiyonlar için yararlı bir ilaç olan Rifampinin
biyofilmler üzerinde de etkisi olup,
birçok ilacın vücudundaki ilaç
metabolizmasını değiştirebilir, bu yüzden kullanımı ile dikkat edilmesi
gerekir.
ø Kinolonlar
(Cipro, Levaquin, Avelox ve Factive), bartonellosis ile ilişkili dirençli nörolojik
Lyme hastalığı vakalarında çok yardımcı
olabilir, ancak olası ilaç etkileşimlerine ve yan etkilere (florokinolon
toksisitesine bağlı olarak oluşacak tendon
problemleri gibi) dikkat edilmelidir. Diğer ilaç protokollerinden
başarısız olmuş ensefalopati, nöropati ve şiddetli kas-iskelet ağrısı olan
hastalar bir kinolona cevap verebilirler ve daha yüksek bir generasyon,
genellikle daha iyi klinik etki demektir. Şimdi Horowitz Dapsone protokolüne
dirençli hastalarda iyi bir başlangıç başarısına sahip olduğumuza göre, artık geçmiş yıllardaki gibi kinolonları
pek kullanmıyoruz.
İLAÇLA RUHSAL BOZUKLUKLARININ TEDAVİSİ
Bir duygudurum bozukluğu antibiyotik veya
profesyonel terapiye rağmen iyiye gitmez ise psikiyatrik ilaçlar gerekebilir. Pratikte yaygın olarak bulunan
tedaviler arasında Lexapro, Celexa, Paxil, Prozac ve Zoloft
gibi SSRI'ler bulunmaktadır. Paxil, şiddetli anksiyete bozukluklarının
tedavisinde özellikle yararlıdır. Depresyonla ilişkili düşük libido ile
birlikte bir kilo problemi varsa, Cymbalta daha iyi bir seçim olabilir, çünkü bunlar
SSRI'ların diğer sınıfının daha sık görülen yan etkileridir. Cymbalta ayrıca
ilişkili fibromiyalji semptomları ve
nöropati üzerinde de etkilidir, bu da bu iki semptomdan aynı anda muzdarip
MSIDS hastasında çok yararlı bir ilaç olmasını sağlar.
Dopamin reseptörlerini uyaran Wellbutrin
ile yapılan augmentation(arttırma) tedavisi, bir SSRI'ye yeterince cevap
vermeyen hastalarda faydalı olabilir. Aynı zamanda nötr yüklüdür ve sabahları önemli yorgunluk ve DEHB
olanlar için bir aktive edici ajan olarak yardımcı olabilir. Yukarıdaki
yaklaşımların yetersiz olması durumunda, Genomind (www.genomind.com) gibi bir laboratuvar aracılığıyla farmakogenetik
testler (hangi tedavilerin başarının
en büyük olasılığa sahip olduğunu belirlemek için bireysel genetik analiz)
yararlı olabilir.
FAYDALI BESLENME DESTEĞİ:
Pratikte yaygın olarak faydalı bulunan
tedaviler arasında St. John's wort ve 5-hydroxytryptophan (5-HTP serotonin yapılmasına yardımcı olur) gibi
bitkiler bulunur. Bazı dirençli hastalar da aşağıdaki beslenme yaklaşımlarına
cevap verecektir:
⤳ Deplin gibi bir ilaçtaki aktif folik asit diğer
antidepresanların duygudurum etkilerini artırmaya yardımcı olabilir. Deplin,
belirli hormonların ve ağır metallerin detoksifikasyonunun yanı sıra nöronal
hücre sağlığının ve rejenerasyonunun iyileştirilmesi için gereklidir. Ayrıca,
aşırı metilelasyona neden olan hiçbir metilasyon bozukluğu yoksa (örn.,
irritabilite / anksiyete ile sonuçlanan çok fazla metilasyon) Dapsone'de
ekstra folat desteği olarak yararlıdır.
⤳ S-adenosinemethionine (SAMe) bir besin takviyesi olarak faydalıdır, çünkü hem
eklem ağrılarını azaltır hem de metilasyonu desteklerken ruhsal durumu iyileştirir.
⤳ Şiddetli ve dirençli nöropsikiyatrik
semptomlar için düşünülen diğer tedaviler arasında detoksifikasyona yardımcı
olan oral
lipozomal ve IV glutatyon kullanımı
yer alır; düşük
doz naltrekson (LDN) ve sitokinlerin üretimini azaltan diğer
farmasötikler ve nutrasötikler (yani, curcumin, yeşil çay ekstresi, resveratrol, sülforafan ve
alfa-lipoik asit); veya vücuttan nörotoksinleri elimine etmeye
yardımcı olan (Questran(kolestran)
veya WelChol gibi safra asidi
ayırıcıları, Chlorella
gibi destekler, kil / aktif karbon bileşikleri, Pekana drenaj ilaçları, lenfatik drenaj ) ortadan kaldırmaya
yardımcı olur. Bu tedavileri kullanarak mucizevi sonuçlar görüyoruz, özellikle de glutatyon kullandığımız zaman,
ruh halini ve beyin fonksiyonunu etkileyen bazı toksinleri kaldırabiliriz,
ancak bu düşünce çizgisi doğrudan araştırılmadı. Bununla birlikte, borrelianın
beyindeki iltihaplanmayı arttırırken, mikroglial hücrelerin (merkezi sinir
sisteminin bağışıklık hücreleri) serbest radikaller ve proinflamatuar sitokinler
tarafından aktive edildiğini biliyoruz. Bunlar daha fazla proinflamatuar
sitokin salgılarlar, bu da artan yorgunluğa ve fiziksel aktiviteye, kas
ağrılarına (miyalji), eklem ağrısına (artralji), ağrı algısının artmasına,
öğrenme bozukluğuna ve depresyona yol açar. Oksidatif stres tarafından
oluşturulan bu iltihap, hücre zarlarımıza, mitokondriya ve sinir hücrelerine
zarar verir. Bu nedenle,bir taraftan
inflamatuar sitokinlerin üretimini keserken ve depresyon gibi nöropsikiyatrik
semptomlara neden olabilen toksinlerin giderilmesi için detoksifikasyon
yollarının açılmasını sağlayarak beyin ve sinirleri bu serbest radikal
stresinden korumak için yeterli bir antioksidan rezervine sahip olmamız çok
önemlidir (suda çözünen ve yağda çözünen ve beyne iyi nüfuz eden alfa-lipoik asit gibi takviyeleri
kullanarak).
NEDEN ÇOK ENDİŞELİYİM (ANKSİYETE)?
Hastalarımın büyük çoğunluğunun akut ve kronik anksiyetesi var.
Bazıları bunun üstesinden diğerlerinden daha iyi geliyor, ancak kaygı
düzeylerinin Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB- Post-Traumatic Stress
Disorder PTSD) yaşayanlar kadar yüksek
olduğu pek çok vaka gördüm. Bazıları sadece fiziksel semptomlarla uğraşmaktan
kaynaklanmaktadır. Diğer durumlarda ise daha iyi olmak için endişeli
olduklarını ve sürekli olarak sağlık durumları hakkında endişe duyduklarını
fark ettim ve bu da onları daha endişeli hale getirdi ve Lyme ve co-
enfeksiyonların altında yatan kaygı sorunlarını alevlendirdi. Jarisch-Herxheimer
reaksiyonlarının da kaygıya sebep olmanın yanı sıra, uyku eksikliğine neden olarak anksiyeteyi
artırabileceği bilinmektedir. Nedeni ne olursa olsun, hastalarım genellikle
nasıl rahatlayacağını öğrenmekten çok yararlanır ve tipik olarak bir farkındalık
temelli meditasyon (mindfulness-based meditation), Shamatha (sakinleştirici
meditasyon), derin nefes alma teknikleri,
Tai Chi, yoga, ev biofeedback monitörleri (HeartMath.com) yanı sıra
neurofeedback eğitimi gibi stres azaltma teknikleri öneririm.
Benzodiazepinler
(Valium, Ativan ve Xanax), BuSpar, Paxil gibi SSRI'ler ve yatma
zamanında trazodon gibi ilaçlar,
gevşeme teknikleri yetersiz olduğunda yararlı olabilir, ancak benzodiazepinler
bağımlılık yaratabilir ve etkileri zamanla azalabilir. Anksiyete
belirtileri hafif ise, ilaçlar gerekli olmayabilir ve bunun yerine ya da
ilaçlarla kombinasyon halinde uygun
bitkiler kullanılabilir. Örneğin, kediotu kökü (valerian root), gün boyunca gece
uykusuzluğu nedeni ile ilişkili olan anksiyete için yararlıdır. GABA (gama-Aminobütirik
asit, bir inhibitör nörotransmitter) ve yeşil bir çay ekstresi olan L-theanine, anksiyete
ve uykuya yardımcı olmak için de yararlı olabilir. İnositol yetişkinlerde ve çocuklarda
obsesif kompulsif bozukluk semptomlarına
yardımcı olur. Bazı hastalar ayrıca Rescue
Remedy gibi Bach
çiçek ilaçlarına veya farklı
dilüsyonlarda farklı homeopatik ilaçların bir kombinasyonu olan Kali Phos 6 X veya Psystabil gibi bireyselleştirilmiş homeopatik ilaçlara da cevap
vermektedir.
Ciddi depresyon, kaygı, travma ve TSSB (Travma
Sonrası Stres Bozukluğu) ile ilgili
yardım almak için bir terapisti görmeniz gerekebilir. Travma ve taciz öyküsü olan hastalarımın tecrübelerine dayanarak, bu
tür durumlarda profesyonel akıl/ruh sağlığı desteği almaksızın Lyme
hastalığından iyileşmenin çok zor ve uzun bir zaman alacağını gördüm. Akıl ve beden ayrı ayrı işlev görmez ve travma veya istismar olduğunda ya da bir zarara ya
da kayba uğramış olmanız halinde, çözümlenmemiş çatışma genellikle bağışıklık sisteminiz üzerinde de
zararlı bir etkiye sahiptir. Bazı insanlar (genellikle bilinçsiz bir
düzeyde), olaydan bir şekilde sorumlu olduklarını hissederler ve çoğu zaman
ıstırap çekmeleri gerektiğine inanarak iyi olma isteğini kaybederler. Duygusal
travmasından tecrübe edilen suçluluk, utanma ve keder, bağışıklık sisteminin
başarısızlığa uğraması için bir işaret gibi davranır.
Vasıflı
psikoterapi ve
anıların ve acı verici duygusal deneyimlerin bilişsel davranışçı terapi (BDT-
cognitive behavioral therapy CBT) yoluyla
yeniden yapılandırılması teknikleri , EMDR, Yolculuk tekniği
(Brandon Bays), duyguları serbest
bırakma tekniği (EFT; www.tapping.com) ve vücut merkezli terapiler (örn., Rosen Metodu Bodywork) ruh hali ve
bağışıklığımızı etkileyen, vücutta sıkışmış donmuş duygusal anıların
düzeltilmesinde yardımcı olabilir. Kronik hastalığın getireceği stresler
ilişkiler üzerinde bir engel oluşturabileceği için, aile sistemleri terapisi ve
çiftler çalışması da gerekli olabilir.
NÖRODEJENERATİF BOZUKLUKLAR: ALS, ALZHEIMER'S HASTALIĞI VE LYME
Amyotrofik
lateral skleroz veya ALS,
istemli kas hareketini kontrol eden beyindeki
ve omurilikteki sinir hücrelerinin
bir hastalığıdır. Ayrıca Lou Gehrig hastalığı olarak
bilinir ve en yaygın motor nöron
hastalığıdır. Bu, en zorlu
hastalıklardan biridir, çünkü bu, ekstremitelerin kaslarının gittikçe
güçsüzleşmesine ve atrofisine yol açar, bu da yürümenin, konuşmanın, yutmanın
(bulbar felci ile ilişkilidir) zorlaşmasına ve sonuçta hastanın ölümüne kadar
ilerler. Hastalık ilerledikçe ve solunum kasları da etkilendiğinden, hastada
solunum problemleri de görülür. Erken dönem fizik muayeneleri genellikle, konuşma zorluğu ve nesnelerin kavranma
güçlüğü ile birlikte, ekstremitelerin ve
dillerin kaslarının fasikülasyonlarını (seğirmesi) açığa çıkarır: ortak bir
erken işaret, baş parmağın alt kısmında,
o zamana kadar olan bir noktada, kasların kaybıdır.
ALS vakalarının yaklaşık yüzde 2'si genetik
faktörlere bağlıdır. Oksidatif stresin kontrolüne yardımcı olan süperoksit dismutaz
enzimindeki (SOD 1) bir mutasyon, ailesel ALS'nin olası bir nedeni
olarak tanımlanmıştır. Diğer faktörler arasında sistemik mycoplasmal enfeksiyonlar ve motor nöron dejenerasyonunda rol oynayabilen kan ve omurilik sıvısında normalden daha
fazla glutamat
seviyelerinin bulunması
sayılabilir. Bununla birlikte, bu faktörlerin hiçbirinin, hastalığın nedenini
veya ilerlemesini yeterince açıklayamadığı gösterilmiştir. 2016 yılında JAMA
Nörolojisinde online olarak yayınlanan yakın tarihli bir makale, ALS ile ilişkili kalıcı çevresel
kirleticiler buldu (oksidatif stresi artıran) ve Lyme hastalığının ALS'yi taklit edebileceğini biliyoruz; bunu da
bizim çalışmalarımızdaki az sayıda vakanın antibiyotiklere, detoksifikasyona,
ve mitokondriyal rejenerasyona nörolojik işlevsellikte iyileşme ile yanıt
verdiğinden biliyoruz. Enfeksiyonlar ve toksinler inflamasyonu tetikler ve
bizim sadece birden fazla iltihap kaynağını kapatmamız yeterli olmaz, aynı
zamanda meydana gelen hasarı da iyileştirmeliyiz. Kök hücre terapileri iyileşmede yeni sınırı temsil edebilir.
Son yirmi dokuz yılda tedavi ettiğim on iki bin üzerinde hasta arasında yaklaşık
elli ila altmış ALS hastasını gördüm. Sebepleri genetik, kronik enfeksiyonlar, çevresel toksinler,
yetersiz
detoksifikasyon yolları ve serbest radikal hasarı ile
birlikte oksidatif
stresin bir kombinasyonunu kapsayabilir. ALS hastalarımın birçoğu
bana, özellikle pestisitler ve uçucu organik çözücüler gibi önemli çevresel etkilere
maruz kaldıklarını anlattı. Belki ALS
hastaları bu çevresel kimyasallara daha duyarlıdır.
Lyme ve ilişkili ko-enfeksiyonların da
nörodejeneratif semptomlarla ilişkili olduğu görülmektedir. Mycoplasma
fermentans, Körfez Savaşı sendromu (Gulf War syndrome) ile ilişkili
olan ve Lyme hastalığı taşıyan kenelerde bulunan bu organizma MS ve ALS gibi
çeşitli nörolojik hastalıklarla da ilişkilidir. Kenelerin yakın zamanda filaryal
organizmalar içerdiği tespit edildi
ve Dr. Alan MacDonald, 2016 yılında, MS
hastasının otopsi sırasında beyin omurilik sıvısında larva nematodu filarial
solucanlar bulduğunu bildirdi. Beyin,
omurilik ve gözün helmintik istilası literatürde tanımlanmıştır ve
demiyelinizasyona katkıda bulunabilir. (Yeliz’in notu: Çok önemli ve taze bir
bilgi)
Meslektaşlarımdan biri olan Dr. David Martz' a, ALS teşhisi kondu ve daha sonra Lyme hastalığı olduğunu keşfetti.
Tanının konulmasından on dört yıldan
uzun bir süre sonra halen hayatta; alt ekstremitelerde güçsüzlük ve denge
problemleri gibi nörolojik semptomları olmasına rağmen uzun süreli IV antibiyotiklerle Lyme hastalığı için kendini tedavi
etti. Bununla birlikte, bu belirtiler ilerlemedi, yaşamı tehdit eden bir
hastalık olmasına rağmen yıllar önce teşhis konulmuş olan bu hasta hala
çalışabilmektedir. Aynı teşhis ve sunumla birlikte başka bir hekimi de tedavi
ediyorum. Ancak, Lyme hastalığı, co-enfeksiyonlar
ve çevresel toksinler ALS'nin tek nedeni olsaydı, bu hastalardan daha fazla
hastanın bu sorun ile başvurmasını beklerdim.
ALS'e genetik yatkınlığı olan insanların
hepimizi etkileyen aynı geniş çevresel
toksinlere maruz kalmaları ve ayrıca
Lyme hastalığı ve ilişkili ko-enfeksiyonları kapmaları ve daha sonra
orijinal nöronsal hasarlarını şiddetlendirmesi mümkündür. Belki de bunların
yanında beslenme eksiklikleri, uyku bozuklukları, gıda alerjilerine neden olan geçirgen bağırsakları ve / veya
mikrobiyomlarında dengesizlikler, iltihaplanma
ve kötüleşen mitokondriyal ve nörolojik işlevler vardır. Bildiğimiz gibi,
Lyme hastalığı ve ko-enfeksiyonları, merkezi sinir sisteminde iltihap ve
serbest radikal stresine neden olur, bu da ALS ve diğer nörodejeneratif
hastalıklarda görülen nöronal hücre ölümünü şiddetlendirebilir ve
hızlandırabilir. ALS hastalarının küçük
bir yüzdesi antioksidanlarla birlikte uygulanan antimikrobiyal tedaviye olumlu
yanıt verirken, inflamasyon kaynaklarının azaltılması, detoksifikasyon ve
mitokondriyal desteğinin artırılmasıyla, bu patolojinin ve Alzheimer hastalığı
gibi diğer nörodejeneratif bozuklukların altında yatan çok sayıda faktör
olabileceğine dair teoriyi desteklemektedir.
Son üç yılda, hepsi bilimsel literatürde
yayınlanmış olan Horowitz Sixteen Point MSIDS Map üzerinde, genetik etkiler
dışında ALZHEİMER HASTALIĞI İLE İLİŞKİLİ
OLDUĞU KANITLANMIŞ dokuz faktör vardır. Bu faktörler, genel popülasyonun
çok sayıda nörobilişsel işlevini etkilemektedir:
1. Enfeksiyonlar: Bakteri: Borrelia burgdorferi,
diğer spiroketler (B. miyamotoi, ağızda denticola
spiroketler); benzer spiral şekilli organizmalar (Helicobacter pylori); Chlamydia
pneumonia; Porphyromonas gingivalis;
virüsler (HSV-1,
cytomegalovirus); ve muhtemelen mantar
enfeksiyonları. Enfeksiyon yükü (yani, bulaşıcı yük veya IB=infectious
burden) ne kadar yüksek olursa risk de o kadar büyük olur. Borrelia gibi
enfeksiyonlar, Alzheimer'li hastaların
beynindeki biyofilmler içinde de bulunmuştur; bunlar, aynı bölgelerdeki
Toll-benzeri reseptör 2'yi aktive ederek, β amiloid ile birlikte lokalize olurlar.
Sonraki inflamatuar reaksiyon, nöronal ölüme katkıda bulunur.
2. İmmün Disfonksiyon /
Otoimmünite: Beyin-reaktif
otoantikorlar (autoantibodies) insan serumlarında hemen hemen her yerde bulunur
ve kan-beyin bariyerinin
(BBB=blood-brain barrier) sağlığının bozulması patolojisiyle
bağlantılıdır. BBB bozulması, Alzheimer hastalarının beyinlerinde sık rastlanan
bir bulgudur ve Alzheimer hastalarının beyinlerinde beyin dokusuna zarar verebilen
ve birden fazla nörolojik durumu başlatabilecek veya alevlendirebilen beyin-reaktif AB'lerin(autoantibodies) olduğu
bulunmuştur. LYME,
ÇOKLU ÇEVRESEL TOKSİNLERİN YAPTIĞI GİBİ OTOİMMÜN OLGULARI ARTTIRIR.
3. Enflamasyon: Framingham Çalışması, enflamasyon ve inflamatuar sitokinlerde artışın Alzheimer
hastalığıriskini arttırdığını göstermiştir. TNF-alfa (bir pro-inflamatuar sitokin) gibi enflamatuar sitokinlerin
azaltılmasının sadece AD'deki bilişi iyileştirmekle kalmayıp aynı zamanda
amiloid plakları ve tau fosforilasyonu gibi, hastalığın ayırt edici
özelliklerini de iyileştirdiği gösterilmiştir.
4. Çevresel Toksinler ve
Nöroimmunotoksikoloji: JAMA Neurology, 2014 yılında, Alzheimer
hastalarının pestisit DDE
(Dichlorodiphenyldichloroethylene) düzeylerinin 3.8 kat daha yüksek olduğunu
bildirmiştir. İnsan nöroblastoma hücrelerini DDT veya DDE'ye maruz
bıraktığımızda, amiloid prekürsör
proteininin artmış seviyelerine ulaşırız. Ozon ve küçük partikül madde gibi
diğer çevresel toksinler de Alzheimer’in demansı ile ilişkilendirilmiştir. Çoğu
kişi, glutatyonu kullanan ve diğer kimyasalları detoksifiye edemeyen potansiyel
bir kıtlık ve yetersizliğe yol açan çoklu toksinlere ve böcek ilaçlarına maruz
kalmaktadır. Bu ayrıca, toksisite ve oksidatif stresin artmasına, DNA'ya zarar
vermesine ve periferde ve beyinde DNA tamir ve ekspresyon enzimlerinin işlevsiz
kalmasına yol açar.
5. Diyet: Lipid
bazlı diyetler fare modelinde Alzheimer hastalığı ile
etkili bir şekilde mücadele eder ve flavonoidlerin
(yaban mersini) veya balıklardaki omega-3
FA (DHA) 'nın diyetsel alımındaki artış nörojenezi ve hafızayı artırır.
6. Uyku bozuklukları: Uyku eksikliği, IL-6
gibi inflamatuar sitokinleri artırır, beyindeki mikroinfarktlar, metabolik
sendrom ve diyabet gibi nörobilişsel bozukluklarla birlikte yükselmelere
katkıda bulunur. Orta yaş tip II diyabet, yaşlanma ile birlikte bilişsel
gerileme ile ilişkilendirilmiştir.
7. Hormonal
Düzensizlik: Birçok çalışma diyabet ve Alzheimer hastalığı (AD) arasında güçlü bir ilişki olduğunu
belgelemiştir ve fazla insülinden kaçınmak ve insülin azaltıcı enzim (IDE)
seviyelerini desteklemenin hastalığın etkisini önlemeye ve azaltmaya yardımcı
olabileceğini öne sürmektedir.
8. Dinlenme ve
Restorasyon: Meditasyon, hafif bilişsel bozukluklarda (MCI=mild cognitive
impairment ) hipokampal hacim atrofisini azaltabilir, buna karşın bunama ile
ilişkili beyin bölgeleri üzerinde olumlu bir etki yaratabilir.
9. Egzersiz: Hipokampüsün boyutunu arttırır ve
preklinik Alzheimer hastalığında yaşa bağlı biyomarker değişiklikleri
hafifletirken belleği geliştirir.
Peki, sağlıklı bir beyin inşa ettiğimizden
nasıl emin oluruz? MSIDS haritasında birden fazla faktörün, bilişsel işlev ve nörolojik
hastalığı etkileyebileceğini gösteren tüm bilimsel araştırmalara dayanarak,
Lyme hastalığını ve co-enfeksiyonlarını etkili bir şekilde tedavi etmemiz
gerekir ve bağışıklık fonksiyon bozukluğu ve otoimmüniteyi ve tüm örtüşen
iltihaplanma nedenlerini yatıştırmak zorundayız; çevresel toksinleri detoks
yapmalı ve glutatiyonu yukarı regüle etmeliyiz; Sağlıklı bir diyet ve normal
kiloyu koruyun (özellikle sağlıklı yağlar yiyerek ve basit karbonhidratlardan
kaçınarak); sekiz saat uyuyun; düzenli egzersiz yapın; ve meditasyon gibi bir
stres azaltma uygulamaları yapın. Kısaca, benim "Eylem Planımı" takip
edin. Bütün bunları yaparsak, uzun süreli sağlık için nörolojik işlevimizi
destekler ve optimize ederiz.
🍀🍀🍀
Bu 3 bölüm ile Horowitz'in beyin sağlığı konusunda yazdıkları tamamlanmış oldu.
Kaynak: Richard Horowitz - How Can I Get Better?
..Sağlıkla kalın 💚❤️
Kaynak: Richard Horowitz - How Can I Get Better?
..Sağlıkla kalın 💚❤️
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum Kuralları:
-Lütfen reklam ve tanıtım içeren yorumlar yapmayınız.
-Küfür ve hakaret içeren yorumlar yapmayınız.
-Sadece konu ile ilgili yorumlara cevap verilir.