Sağlığını Korumayı Öğren: LYME VE BEYİN SAĞLIĞI - BÖLÜM 3

5 Temmuz 2018 Perşembe

LYME VE BEYİN SAĞLIĞI - BÖLÜM 3


Beyin sağlığı konusunda 3. ve son bölüm artık çözüm önerileri içeriyor. 
Bu bölümü okumadan önce 1. BÖLÜM ve 2.BÖLÜM ü okumanızı öneririm.

🍀🍀🍀

LYME VE PSİKİYATRİK SEMPTOMLARIN TEDAVİSİ


Nöropsikiyatrik hastalığı olan Lyme hastalarının temel tedavi yöntemleri, antimikrobiyal tedaviler, psikotropik ilaçlar, bitkisel ve vitamin terapileri, detoksifikasyon ve yoga, meditasyon ve nörofeedback(neurofeedback) dahil olmak üzere çeşitli psikoterapi ve stres azaltma tekniklerinin bir kombinasyonunu içerir. Antimikrobiyal tedaviler daha önce tartışılmış olandan farklı değildir, ancak şiddetli merkezi sinir sistemi (CNS) belirtileri olduğunda belirli kurallara uyulmalıdır. Bu tedaviye dirençli hastaların bazıları, birkaç aylık IV (damariçi) ve oral antibiyotik kullanımını gerektirir, bu da önemli klinik iyileşme elde etmek için rejimlerin dönüşümlü kullanılmasını gerektirir:


ø Oral tedavisi başarısız olan  şiddetli nöropsikiyatrik Lyme hastalığı semptomları olan hastalarda Intravenöz Rocephin kesinlikle düşünülmelidir. Her ne kadar ben genellikle şiddetli MSS (merkezi sinir sistemi) hastalarında haftada beş ila yedi gün dozla başlasam da, gelişme kaydedemeyen kimi hasta,  haftada üç gün (Pazartesi, Çarşamba, Cumartesi) 2 gram Rocephin gibi bir hücre duvarı ilacını,  iyi merkezi sinir sistemi penetrasyonuna sahip olan kistik bir ilaç ile (yani Tindamax ile) ve hücre içi ilaç (Minocin) ile pulslanmasına olumlu yanıt vermektedir. Bunun yanısıra tedaviye safra taşı/çamur oluşumunu engellemek için Actigall eklerim, biyofilm kırıcıları (Stevia, Serrapeptase, Lauricidin gibi) eklerim , diğer kistik ilaçları (Plaquenil, greyfurt çekirdeği ekstaktı) eklerim ve nystatin ile birlikte yüksek dozlarda probiyotik ilave ederek şeker içermeyen , maya gelişimini engelleyen bir diyet uygularım.

ø Oral Babesia uygulamalarında başarısız olan ciddi babesiosis hastalarında Dapsone (Clindamycin, makrolidler ve Mepron veya Malarone veya Artemisia veya cryptolepis gibi antimalaryal bitkiler ile birlikte kombine kullanılabilir) bunların yanı sıra İntravenöz Clindamycin düşünülmelidir. Çoğu zaman, terleme, titreme, kızarma, hava açlığı, öksürük sorunları yaşayan birden fazla antiparaziter protokolü başarısız olan hastalarda Malarone ve/veya diğer ilaç/bitkiler ile tam Dapsone dozu gereklidir.

ø Diğer tedavi rejimlerinin başarısız olduğu küçük bir hasta grubunda intravenöz vancomycin şaşırtıcı bir şekilde etkilidir. IV Daptomisin, Johns Hopkins tarafından Lyme için inatçı bir ilaç olarak yapılan son çalışmalarda ele alınan (normalde vankomisine dirençli enfeksiyonlarda kullanılan) , bunu kullanabilen az sayıda hastada önemli Herxheimer reaksiyonlarına neden olmuş ve sefalosporinler ve tetrasiklinlerle bir aylık kombinasyon terapisinden sonra “iyileştirici” görünmemiştir. Tedaviye dirençli hastalar için  genellikle birkaç aylık IV ve oral antibiyotik kullanımını gerekir; bu da, MSIDS haritasındaki örtüşen anormallikleri ele alırken, önemli bir klinik iyileşme elde etmek için antibiyotik rejimlerinin rotasyonunu gerektirir.

ø Azitromisin (azithromycin) veya klaritromisin (clarithromycin) gibi makrolidler tek başlarına veya bu ilaçlarla kombinasyon halinde kullanılabilir, ancak karbamazepin (Tegretol)  veya Celexa, Prozac ve Paxil gibi SSRI'ler gibi bazı psikiyatrik ilaçlarla tedavi edilen hastalarda dikkatli olunmalıdır. SSRI durumunda, makrolidler psikiyatrik ilaçların seviyelerini artırabilir ve daha sonra mani, deliryum(sayıklama) ve serotonin sendromu riskini arttırabilir (otonom sinir sistemini etkileyen potansiyel olarak hayatı tehdit eden bir ilaç reaksiyonu). Sitokrom P450 3a / 4 enzimleri üzerinde en az etkiye sahip olan Zoloft gibi SSRI'ler bu nedenle daha güvenli seçimlerdir. Omeprazol gibi proton pompa inhibitörleri (PPI'ler) ayrıca Biaxin gibi makrolidlerle etkileşir, elektrokardiyogramda potansiyel QT etkileşimleri ile seviyeleri arttırır. Bu nedenle dikkatli olunması tavsiye edilir. Son zamanlardaki bilimsel çalışmalar demans riski ile birlikte PPİ'lerin bir ilişkisi olabileceğini ve bazı statinlerin (pravastatin, atorvastatin değil) hafıza bozukluğu ile ilişkili olduğunu göstermiştir, bu nedenle bu ilaçları kullanmanın riski / yararı doktorunuz ile tartışılmalıdır.

ø Lyme ve Bartonella gibi hücre içi enfeksiyonlar için yararlı bir ilaç olan Rifampinin biyofilmler üzerinde de etkisi olup, birçok ilacın vücudundaki ilaç metabolizmasını değiştirebilir, bu yüzden kullanımı ile dikkat edilmesi gerekir.

ø  Kinolonlar (Cipro, Levaquin, Avelox ve Factive),  bartonellosis ile ilişkili dirençli nörolojik Lyme hastalığı  vakalarında çok yardımcı olabilir, ancak olası ilaç etkileşimlerine ve yan etkilere (florokinolon toksisitesine bağlı olarak oluşacak tendon problemleri gibi) dikkat edilmelidir. Diğer ilaç protokollerinden başarısız olmuş ensefalopati, nöropati ve şiddetli kas-iskelet ağrısı olan hastalar bir kinolona cevap verebilirler ve daha yüksek bir generasyon, genellikle daha iyi klinik etki demektir. Şimdi Horowitz Dapsone protokolüne dirençli hastalarda iyi bir başlangıç başarısına sahip olduğumuza göre, artık geçmiş yıllardaki gibi kinolonları pek kullanmıyoruz.


İLAÇLA RUHSAL BOZUKLUKLARININ TEDAVİSİ

Bir duygudurum bozukluğu antibiyotik veya profesyonel terapiye rağmen iyiye gitmez ise psikiyatrik ilaçlar gerekebilir. Pratikte yaygın olarak bulunan tedaviler arasında Lexapro, Celexa, Paxil, Prozac ve Zoloft gibi SSRI'ler bulunmaktadır. Paxil, şiddetli anksiyete bozukluklarının tedavisinde özellikle yararlıdır. Depresyonla ilişkili düşük libido ile birlikte bir kilo problemi varsa, Cymbalta daha iyi bir seçim olabilir, çünkü bunlar SSRI'ların diğer sınıfının daha sık görülen yan etkileridir. Cymbalta ayrıca ilişkili fibromiyalji semptomları ve nöropati üzerinde de etkilidir, bu da bu iki semptomdan aynı anda muzdarip MSIDS hastasında çok yararlı bir ilaç olmasını sağlar.

Dopamin reseptörlerini uyaran Wellbutrin ile yapılan augmentation(arttırma) tedavisi, bir SSRI'ye yeterince cevap vermeyen hastalarda faydalı olabilir. Aynı zamanda nötr yüklüdür ve sabahları önemli yorgunluk ve DEHB olanlar için bir aktive edici ajan olarak yardımcı olabilir. Yukarıdaki yaklaşımların yetersiz olması durumunda, Genomind (www.genomind.com) gibi bir laboratuvar aracılığıyla farmakogenetik testler (hangi tedavilerin başarının en büyük olasılığa sahip olduğunu belirlemek için bireysel genetik analiz) yararlı olabilir.

FAYDALI BESLENME DESTEĞİ:


Pratikte yaygın olarak faydalı bulunan tedaviler arasında St. John's wort ve 5-hydroxytryptophan (5-HTP serotonin yapılmasına yardımcı olur) gibi bitkiler bulunur. Bazı dirençli hastalar da aşağıdaki beslenme yaklaşımlarına cevap verecektir:

 Deplin gibi bir ilaçtaki aktif folik asit diğer antidepresanların duygudurum etkilerini artırmaya yardımcı olabilir. Deplin, belirli hormonların ve ağır metallerin detoksifikasyonunun yanı sıra nöronal hücre sağlığının ve rejenerasyonunun iyileştirilmesi için gereklidir. Ayrıca, aşırı metilelasyona neden olan hiçbir metilasyon bozukluğu yoksa (örn., irritabilite / anksiyete ile sonuçlanan çok fazla metilasyon) Dapsone'de ekstra folat desteği olarak yararlıdır.

⤳ S-adenosinemethionine (SAMe) bir besin takviyesi olarak faydalıdır, çünkü hem eklem ağrılarını azaltır hem de metilasyonu desteklerken ruhsal durumu iyileştirir.

⤳ Şiddetli ve dirençli nöropsikiyatrik semptomlar için düşünülen diğer tedaviler arasında detoksifikasyona yardımcı olan oral lipozomal ve IV glutatyon kullanımı yer alır; düşük doz naltrekson (LDN) ve sitokinlerin üretimini azaltan diğer farmasötikler ve nutrasötikler (yani, curcumin, yeşil çay ekstresi, resveratrol, sülforafan ve alfa-lipoik asit); veya vücuttan nörotoksinleri elimine etmeye yardımcı olan (Questran(kolestran) veya WelChol gibi safra asidi ayırıcıları, Chlorella gibi destekler, kil / aktif karbon bileşikleri, Pekana drenaj ilaçları, lenfatik drenaj ) ortadan kaldırmaya yardımcı olur. Bu tedavileri kullanarak mucizevi sonuçlar görüyoruz, özellikle de glutatyon kullandığımız zaman, ruh halini ve beyin fonksiyonunu etkileyen bazı toksinleri kaldırabiliriz, ancak bu düşünce çizgisi doğrudan araştırılmadı. Bununla birlikte, borrelianın beyindeki iltihaplanmayı arttırırken, mikroglial hücrelerin (merkezi sinir sisteminin bağışıklık hücreleri) serbest radikaller ve proinflamatuar sitokinler tarafından aktive edildiğini biliyoruz. Bunlar daha fazla proinflamatuar sitokin salgılarlar, bu da artan yorgunluğa ve fiziksel aktiviteye, kas ağrılarına (miyalji), eklem ağrısına (artralji), ağrı algısının artmasına, öğrenme bozukluğuna ve depresyona yol açar. Oksidatif stres tarafından oluşturulan bu iltihap, hücre zarlarımıza, mitokondriya ve sinir hücrelerine zarar verir. Bu nedenle,bir taraftan inflamatuar sitokinlerin üretimini keserken ve depresyon gibi nöropsikiyatrik semptomlara neden olabilen toksinlerin giderilmesi için detoksifikasyon yollarının açılmasını sağlayarak beyin ve sinirleri bu serbest radikal stresinden korumak için yeterli bir antioksidan rezervine sahip olmamız çok önemlidir (suda çözünen ve yağda çözünen ve beyne iyi nüfuz eden alfa-lipoik asit gibi takviyeleri kullanarak).


NEDEN ÇOK ENDİŞELİYİM (ANKSİYETE)?

Hastalarımın büyük çoğunluğunun akut ve kronik anksiyetesi var. Bazıları bunun üstesinden diğerlerinden daha iyi geliyor, ancak kaygı düzeylerinin Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB- Post-Traumatic Stress Disorder  PTSD) yaşayanlar kadar yüksek olduğu pek çok vaka gördüm. Bazıları sadece fiziksel semptomlarla uğraşmaktan kaynaklanmaktadır. Diğer durumlarda ise daha iyi olmak için endişeli olduklarını ve sürekli olarak sağlık durumları hakkında endişe duyduklarını fark ettim ve bu da onları daha endişeli hale getirdi ve Lyme ve co- enfeksiyonların altında yatan kaygı sorunlarını alevlendirdi. Jarisch-Herxheimer reaksiyonlarının da kaygıya sebep olmanın yanı sıra,  uyku eksikliğine neden olarak anksiyeteyi artırabileceği bilinmektedir. Nedeni ne olursa olsun, hastalarım genellikle nasıl rahatlayacağını öğrenmekten çok yararlanır ve tipik olarak bir farkındalık temelli meditasyon (mindfulness-based meditation), Shamatha (sakinleştirici meditasyon), derin nefes alma teknikleri, Tai Chi, yoga, ev biofeedback monitörleri (HeartMath.com) yanı sıra neurofeedback eğitimi gibi stres azaltma teknikleri öneririm.

Benzodiazepinler (Valium, Ativan ve Xanax), BuSpar, Paxil gibi SSRI'ler ve yatma zamanında trazodon gibi ilaçlar, gevşeme teknikleri yetersiz olduğunda yararlı olabilir, ancak benzodiazepinler bağımlılık yaratabilir ve etkileri zamanla azalabilir. Anksiyete belirtileri hafif ise, ilaçlar gerekli olmayabilir ve bunun yerine ya da ilaçlarla kombinasyon halinde uygun bitkiler kullanılabilir. Örneğin, kediotu kökü (valerian root), gün boyunca gece uykusuzluğu nedeni ile ilişkili olan anksiyete için yararlıdır. GABA (gama-Aminobütirik asit, bir inhibitör nörotransmitter) ve yeşil bir çay ekstresi olan L-theanine, anksiyete ve uykuya yardımcı olmak için de yararlı olabilir. İnositol yetişkinlerde ve çocuklarda obsesif kompulsif bozukluk semptomlarına yardımcı olur. Bazı hastalar ayrıca Rescue Remedy gibi Bach çiçek ilaçlarına veya farklı dilüsyonlarda farklı homeopatik ilaçların bir kombinasyonu olan Kali Phos 6 X veya Psystabil gibi bireyselleştirilmiş homeopatik ilaçlara da cevap vermektedir.

Ciddi depresyon, kaygı, travma ve TSSB (Travma Sonrası Stres Bozukluğu)  ile ilgili yardım almak için bir terapisti görmeniz gerekebilir. Travma ve taciz öyküsü olan hastalarımın tecrübelerine dayanarak, bu tür durumlarda profesyonel akıl/ruh sağlığı desteği almaksızın Lyme hastalığından iyileşmenin çok zor ve uzun bir zaman alacağını gördüm. Akıl ve beden ayrı ayrı işlev görmez ve travma veya istismar olduğunda ya da bir zarara ya da kayba uğramış olmanız halinde, çözümlenmemiş çatışma genellikle bağışıklık sisteminiz üzerinde de zararlı bir etkiye sahiptir. Bazı insanlar (genellikle bilinçsiz bir düzeyde), olaydan bir şekilde sorumlu olduklarını hissederler ve çoğu zaman ıstırap çekmeleri gerektiğine inanarak iyi olma isteğini kaybederler. Duygusal travmasından tecrübe edilen suçluluk, utanma ve keder, bağışıklık sisteminin başarısızlığa uğraması için bir işaret gibi davranır.

Vasıflı psikoterapi ve anıların ve acı verici duygusal deneyimlerin bilişsel davranışçı terapi (BDT- cognitive behavioral therapy CBT) yoluyla  yeniden yapılandırılması teknikleri , EMDR, Yolculuk tekniği (Brandon Bays), duyguları serbest bırakma tekniği (EFT; www.tapping.com) ve vücut merkezli terapiler (örn., Rosen Metodu Bodywork) ruh hali ve bağışıklığımızı etkileyen, vücutta sıkışmış donmuş duygusal anıların düzeltilmesinde yardımcı olabilir. Kronik hastalığın getireceği stresler ilişkiler üzerinde bir engel oluşturabileceği için, aile sistemleri terapisi ve çiftler çalışması da gerekli olabilir.

NÖRODEJENERATİF BOZUKLUKLAR: ALS, ALZHEIMER'S HASTALIĞI VE LYME

Amyotrofik lateral skleroz veya ALS, istemli kas hareketini kontrol eden beyindeki  ve omurilikteki sinir hücrelerinin  bir hastalığıdır. Ayrıca Lou Gehrig hastalığı olarak bilinir ve en yaygın motor nöron hastalığıdır. Bu, en zorlu hastalıklardan biridir, çünkü bu, ekstremitelerin kaslarının gittikçe güçsüzleşmesine ve atrofisine yol açar, bu da yürümenin, konuşmanın, yutmanın (bulbar felci ile ilişkilidir) zorlaşmasına ve sonuçta hastanın ölümüne kadar ilerler. Hastalık ilerledikçe ve solunum kasları da etkilendiğinden, hastada solunum problemleri de görülür. Erken dönem fizik muayeneleri genellikle, konuşma zorluğu ve nesnelerin kavranma güçlüğü ile birlikte,  ekstremitelerin ve dillerin kaslarının fasikülasyonlarını (seğirmesi) açığa çıkarır: ortak bir erken işaret, baş parmağın alt kısmında, o zamana kadar olan bir noktada, kasların kaybıdır.

ALS vakalarının yaklaşık yüzde 2'si genetik faktörlere bağlıdır. Oksidatif stresin kontrolüne yardımcı olan süperoksit dismutaz enzimindeki (SOD 1) bir mutasyon, ailesel ALS'nin olası bir nedeni olarak tanımlanmıştır. Diğer faktörler arasında sistemik mycoplasmal enfeksiyonlar ve motor nöron dejenerasyonunda rol oynayabilen kan ve omurilik sıvısında normalden daha fazla glutamat seviyelerinin bulunması sayılabilir. Bununla birlikte, bu faktörlerin hiçbirinin, hastalığın nedenini veya ilerlemesini yeterince açıklayamadığı gösterilmiştir. 2016 yılında JAMA Nörolojisinde online olarak yayınlanan yakın tarihli bir makale, ALS ile ilişkili kalıcı çevresel kirleticiler buldu (oksidatif stresi artıran) ve Lyme hastalığının ALS'yi taklit edebileceğini biliyoruz; bunu da bizim çalışmalarımızdaki az sayıda vakanın antibiyotiklere, detoksifikasyona, ve mitokondriyal rejenerasyona nörolojik işlevsellikte iyileşme ile yanıt verdiğinden biliyoruz. Enfeksiyonlar ve toksinler inflamasyonu tetikler ve bizim sadece birden fazla iltihap kaynağını kapatmamız yeterli olmaz, aynı zamanda meydana gelen hasarı da iyileştirmeliyiz. Kök hücre terapileri iyileşmede yeni sınırı temsil edebilir.

Son yirmi dokuz yılda tedavi ettiğim on iki bin üzerinde hasta arasında yaklaşık elli ila altmış ALS hastasını gördüm. Sebepleri genetik, kronik enfeksiyonlar, çevresel toksinler, yetersiz detoksifikasyon yolları ve serbest radikal hasarı ile birlikte oksidatif stresin bir kombinasyonunu kapsayabilir. ALS hastalarımın birçoğu bana, özellikle pestisitler ve uçucu organik çözücüler gibi önemli çevresel etkilere maruz kaldıklarını anlattı. Belki ALS hastaları bu çevresel kimyasallara daha duyarlıdır.

Lyme ve ilişkili ko-enfeksiyonların da nörodejeneratif semptomlarla ilişkili olduğu görülmektedir. Mycoplasma fermentans, Körfez Savaşı sendromu (Gulf War syndrome) ile ilişkili olan ve Lyme hastalığı taşıyan kenelerde bulunan bu organizma MS ve ALS gibi çeşitli nörolojik hastalıklarla da ilişkilidir. Kenelerin yakın zamanda filaryal organizmalar içerdiği tespit edildi ve Dr. Alan MacDonald, 2016 yılında, MS hastasının otopsi sırasında beyin omurilik sıvısında larva nematodu filarial solucanlar bulduğunu bildirdi. Beyin, omurilik ve gözün helmintik istilası literatürde tanımlanmıştır ve demiyelinizasyona katkıda bulunabilir. (Yeliz’in notu: Çok önemli ve taze bir bilgi)


Meslektaşlarımdan biri olan Dr. David Martz' a, ALS teşhisi kondu ve daha sonra Lyme hastalığı olduğunu keşfetti. Tanının konulmasından on dört yıldan uzun bir süre sonra halen hayatta; alt ekstremitelerde güçsüzlük ve denge problemleri gibi nörolojik semptomları olmasına rağmen uzun süreli IV antibiyotiklerle Lyme hastalığı için kendini tedavi etti. Bununla birlikte, bu belirtiler ilerlemedi, yaşamı tehdit eden bir hastalık olmasına rağmen yıllar önce teşhis konulmuş olan bu hasta hala çalışabilmektedir. Aynı teşhis ve sunumla birlikte başka bir hekimi de tedavi ediyorum. Ancak, Lyme hastalığı, co-enfeksiyonlar ve çevresel toksinler ALS'nin tek nedeni olsaydı, bu hastalardan daha fazla hastanın bu sorun ile başvurmasını beklerdim.


ALS'e genetik yatkınlığı olan insanların hepimizi etkileyen aynı geniş çevresel toksinlere maruz kalmaları ve ayrıca Lyme hastalığı ve ilişkili ko-enfeksiyonları kapmaları ve daha sonra orijinal nöronsal hasarlarını şiddetlendirmesi mümkündür. Belki de bunların yanında beslenme eksiklikleri, uyku bozuklukları, gıda alerjilerine neden olan geçirgen bağırsakları ve / veya mikrobiyomlarında dengesizlikler, iltihaplanma ve kötüleşen mitokondriyal ve nörolojik işlevler vardır. Bildiğimiz gibi, Lyme hastalığı ve ko-enfeksiyonları, merkezi sinir sisteminde iltihap ve serbest radikal stresine neden olur, bu da ALS ve diğer nörodejeneratif hastalıklarda görülen nöronal hücre ölümünü şiddetlendirebilir ve hızlandırabilir. ALS hastalarının küçük bir yüzdesi antioksidanlarla birlikte uygulanan antimikrobiyal tedaviye olumlu yanıt verirken, inflamasyon kaynaklarının azaltılması, detoksifikasyon ve mitokondriyal desteğinin artırılmasıyla, bu patolojinin ve Alzheimer hastalığı gibi diğer nörodejeneratif bozuklukların altında yatan çok sayıda faktör olabileceğine dair teoriyi desteklemektedir.


Son üç yılda, hepsi bilimsel literatürde yayınlanmış olan Horowitz Sixteen Point MSIDS Map üzerinde, genetik etkiler dışında ALZHEİMER HASTALIĞI İLE İLİŞKİLİ OLDUĞU KANITLANMIŞ dokuz faktör vardır. Bu faktörler, genel popülasyonun çok sayıda nörobilişsel işlevini etkilemektedir:


1. Enfeksiyonlar: Bakteri: Borrelia burgdorferi, diğer spiroketler (B. miyamotoi, ağızda  denticola spiroketler); benzer spiral şekilli organizmalar (Helicobacter pylori); Chlamydia pneumonia; Porphyromonas gingivalis; virüsler (HSV-1, cytomegalovirus); ve muhtemelen mantar enfeksiyonları. Enfeksiyon yükü (yani, bulaşıcı yük veya IB=infectious burden) ne kadar yüksek olursa risk de o kadar büyük olur. Borrelia gibi enfeksiyonlar, Alzheimer'li hastaların beynindeki biyofilmler içinde de bulunmuştur; bunlar, aynı bölgelerdeki Toll-benzeri reseptör 2'yi aktive ederek, β amiloid ile birlikte lokalize olurlar. Sonraki inflamatuar reaksiyon, nöronal ölüme katkıda bulunur.

2. İmmün Disfonksiyon / Otoimmünite: Beyin-reaktif otoantikorlar (autoantibodies) insan serumlarında hemen hemen her yerde bulunur ve kan-beyin bariyerinin  (BBB=blood-brain barrier) sağlığının bozulması patolojisiyle bağlantılıdır. BBB bozulması, Alzheimer hastalarının beyinlerinde sık rastlanan bir bulgudur ve Alzheimer hastalarının beyinlerinde beyin dokusuna zarar verebilen ve birden fazla nörolojik durumu başlatabilecek veya alevlendirebilen beyin-reaktif AB'lerin(autoantibodies) olduğu bulunmuştur. LYME, ÇOKLU ÇEVRESEL TOKSİNLERİN YAPTIĞI GİBİ OTOİMMÜN OLGULARI ARTTIRIR.

3. Enflamasyon: Framingham Çalışması, enflamasyon ve inflamatuar sitokinlerde artışın Alzheimer hastalığıriskini arttırdığını göstermiştir. TNF-alfa (bir pro-inflamatuar sitokin) gibi enflamatuar sitokinlerin azaltılmasının sadece AD'deki bilişi iyileştirmekle kalmayıp aynı zamanda amiloid plakları ve tau fosforilasyonu gibi, hastalığın ayırt edici özelliklerini de iyileştirdiği gösterilmiştir.

4. Çevresel Toksinler ve Nöroimmunotoksikoloji: JAMA Neurology, 2014 yılında, Alzheimer hastalarının pestisit DDE (Dichlorodiphenyldichloroethylene) düzeylerinin 3.8 kat daha yüksek olduğunu bildirmiştir. İnsan nöroblastoma hücrelerini DDT veya DDE'ye maruz bıraktığımızda, amiloid prekürsör proteininin artmış seviyelerine ulaşırız. Ozon ve küçük partikül madde gibi diğer çevresel toksinler de Alzheimer’in demansı ile ilişkilendirilmiştir. Çoğu kişi, glutatyonu kullanan ve diğer kimyasalları detoksifiye edemeyen potansiyel bir kıtlık ve yetersizliğe yol açan çoklu toksinlere ve böcek ilaçlarına maruz kalmaktadır. Bu ayrıca, toksisite ve oksidatif stresin artmasına, DNA'ya zarar vermesine ve periferde ve beyinde DNA tamir ve ekspresyon enzimlerinin işlevsiz kalmasına yol açar.

5. Diyet: Lipid bazlı diyetler fare modelinde Alzheimer hastalığı ile etkili bir şekilde mücadele eder ve flavonoidlerin (yaban mersini) veya balıklardaki omega-3 FA (DHA) 'nın diyetsel alımındaki artış nörojenezi ve hafızayı artırır.

6. Uyku bozuklukları: Uyku eksikliği, IL-6 gibi inflamatuar sitokinleri artırır, beyindeki mikroinfarktlar, metabolik sendrom ve diyabet gibi nörobilişsel bozukluklarla birlikte yükselmelere katkıda bulunur. Orta yaş tip II diyabet, yaşlanma ile birlikte bilişsel gerileme ile ilişkilendirilmiştir.

7. Hormonal Düzensizlik: Birçok çalışma diyabet ve Alzheimer hastalığı (AD) arasında güçlü bir ilişki olduğunu belgelemiştir ve fazla insülinden kaçınmak ve insülin azaltıcı enzim (IDE) seviyelerini desteklemenin hastalığın etkisini önlemeye ve azaltmaya yardımcı olabileceğini öne sürmektedir.

8. Dinlenme ve Restorasyon: Meditasyon, hafif bilişsel bozukluklarda (MCI=mild cognitive impairment ) hipokampal hacim atrofisini azaltabilir, buna karşın bunama ile ilişkili beyin bölgeleri üzerinde olumlu bir etki yaratabilir.

9. Egzersiz: Hipokampüsün boyutunu arttırır ve preklinik Alzheimer hastalığında yaşa bağlı biyomarker değişiklikleri hafifletirken belleği geliştirir.

Peki, sağlıklı bir beyin inşa ettiğimizden nasıl emin oluruz? MSIDS haritasında birden fazla  faktörün, bilişsel işlev ve nörolojik hastalığı etkileyebileceğini gösteren tüm bilimsel araştırmalara dayanarak, Lyme hastalığını ve co-enfeksiyonlarını etkili bir şekilde tedavi etmemiz gerekir ve bağışıklık fonksiyon bozukluğu ve otoimmüniteyi ve tüm örtüşen iltihaplanma nedenlerini yatıştırmak zorundayız; çevresel toksinleri detoks yapmalı ve glutatiyonu yukarı regüle etmeliyiz; Sağlıklı bir diyet ve normal kiloyu koruyun (özellikle sağlıklı yağlar yiyerek ve basit karbonhidratlardan kaçınarak); sekiz saat uyuyun; düzenli egzersiz yapın; ve meditasyon gibi bir stres azaltma uygulamaları yapın. Kısaca, benim "Eylem Planımı" takip edin. Bütün bunları yaparsak, uzun süreli sağlık için nörolojik işlevimizi destekler ve optimize ederiz.


                                  🍀🍀🍀                                    

Bu 3 bölüm ile Horowitz'in beyin sağlığı konusunda yazdıkları tamamlanmış oldu.

Kaynak: Richard Horowitz - How Can I Get Better?

..Sağlıkla kalın 💚❤️

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum Kuralları:
-Lütfen reklam ve tanıtım içeren yorumlar yapmayınız.
-Küfür ve hakaret içeren yorumlar yapmayınız.
-Sadece konu ile ilgili yorumlara cevap verilir.