Sağlığını Korumayı Öğren: MEDİKAL MEDYUM - ANTHONY WILLIAM - KİTAP NOTLARIM 📖

1 Nisan 2019 Pazartesi

MEDİKAL MEDYUM - ANTHONY WILLIAM - KİTAP NOTLARIM 📖



Merhabalar ,
Bu gönderimde epey bir popüler olan Medikal Medyum: Kronik ve Çözümsüz Görünen Hastalıklarla Mücadele adlı kitabına dair notlarımı ve kitap hakkındaki düşüncelerimi paylaşacağım.

Önce kendi izlenimlerimden bahsedeyim. Anthony William’dan ilk youtube daki  kereviz sapı suyu videoları ile haberdar oldum. Türkçe’ye çevrilmiş Medikal Medyum adında bir kitabı olduğunu öğrendim ve kitabı sipariş verdim. Ardından Anthony William ın instagramına baktım. 2 milyona yakın takipçi,  pek çok olumlu geri dönüş ve sebze suları dikkatimi çekti. Kitabı bu sebeple büyük bir hevesle okumaya başladım fakat daha ilk bölümü okurken Anthony William ın aslında bir doktor değil gerçekten de kitap için seçtiği isimde de belirtildiği gibi bir “medyum” olduğunu ve çocukluğundan itibaren bir kutsal Ruh’un ona insanların hastalıklarını teşhis etmekte yardımcı olduğunu öğrendim. Oysa ben kitaptaki medyum ifadesini ironi olsun diye tercih ettiğini düşünmüştüm. Bu sebeple epey bir hüsrana uğradım. Kitap hakkındaki genel düşüncelerim şunlar:👇


📌Kitaptaki iddialarını destekleyebileceği herhangi bir yayın ya da bilimsel kaynak mevcut değil ve sürekli klasik tıbbı eleştiriyor. Tek kaynak Ruh. 
📌Hastalıkların iyileşmesi için önerdiği takviye veya herballerin listesi mevcut ancak bunların kullanım şekli, miktarı, etkileşimleri, ters etkileri gibi kısımlara hiç değinilmemiş.
📌Diğer yandan herkese aynı tip beslenmeyi öneriyor; sebze ve meyve ağırlıklı vegan beslenmeyi . Hatta yumurtadan kesinlikle uzak durulması gerektiğini şiddetle vurguluyor. Ben böyle tek tip, kişiye ve hastalığa özel olmayan yaklaşımları çok sağlıklı bulmuyorum açıkçası. Ancak sebze ve sebze sularına dair önerileri gayet fikir verici. Yine EBV için önerdiği bitkiler, otoimmün olarak nitelenen hastalıkların iyileşmesi için önerdiği sebze meyveler iyi anlaşılmalı ve rutin halinde tüketilmeli.
📌Ketojenik diyet gibi düşük karbonhidrat yüksek yağ içeren diyetleri tehlikeli buluyor. Önermiyor. (Kafa karıştırıcı)
📌Yine beslenme konusunda gluten, işlenmiş şeker, mısır, soya, kanola, çiftlik balığı, msg, yapay tatlandırıcılar, sitrik asit, süt ve süt ürünlerinden, et ve et ürünlerinden kesinlikle uzak durulması gerektiğini her bölümde anlatmış. Et yerine tonlarca taze meyve sebze öneriyor.Meyvenin böbrek üstü bezlerini rahatlatmak, endokrin sisteminizi güçlendirmek, damarlarınızı onarmak, karaciğeri yenilemek ve beyninizi yeniden canlandırmak gibi özelliklerine sık sık vurgulayarak meyve korkusunun yersiz olduğuna değiniyor.
📌Ayrıca takviyelerden de l-carnitine, whey proteini, demir takviyeleri ve balık yağını (omega 3 ün bitkisel kaynaklı olması gerektiğine inanıyor) önermiyor.
📌Hastalıkları anlattıktan sonra verdiği deneyimlediği vaka örnekleri bana çok keyif vermedi ve özensiz geldi. Bu hastalıklarla uğraşanlara yol gösterecek şekilde daha detaylı , somut bir anlatım olabilirdi. 
📌Ağır metallere sık sık değinmesini sevdim. 

📌Önemli bir konu olan Amonyak geçirgenliğine değinmiş. 
📌EBV hakkındaki uyarılarını ciddiye almak bir de yaşanılan hastalıklara bu gözle bakmak lazım. Pek çok otoimmün hastaya yardımcı olabilecek beslenme ve takviye önerileri içeriyor.
📌Kitabın anlatımında yazarın tonu çok hoşuma gitmedi. Bir de sürekli tekrara düştüğü yerler vardı bu da okurken sıkıcı oluyor.
📌Lyme ile ilgili kısmı ise tam fiyasko. Lyme ın , lyme testlerinin bir uydurma ve tuzak olduğunu ve aslında bu konudaki suçlunun EBV olduğunu belirtmiş.Ama tabi ki kaynak yok.
📌 Ancak bütün bunlara rağmen yine de kitabı okumaya ve incelemeye devam ettim. Çünkü öğrenilebilecek işe yarayabilecek ya da hatırlamak gereken çeşitli bilgiler de içeriyor. Ayrıca bu kadar popüler ve methedilen bir kitabı kendimce incelemek ve takip ettiğim diğer yayınlarla ya da okuduğum diğer kaynaklarla mukayese etme fırsatım da oldu. Bunun yanında bana göre bu kitap herkese okuması için tavsiye edilebilecek bir kitap değil. Özellikle fazla kitap okumayan ve her okuduğuna hızla inanabilen kişilere okumalarını önermem. Ancak bir filtreden geçirilerek okumanın da fayda sağlayacağını düşünüyorum.
Şimdi kitaptan derlediğim çeşitli notlarıma geçiyorum. Uzun ve kapsamlı bir post olacak; hastalık bazında yazacağım:

Epstein-Barr Virüsü(EBV)
📌EBV gizemli bir salgındır.
📌Tahminen ABD de 320 milyon kişinin 225 milyondan fazlası EBV nin bir türünü taşımaktadır.
📌Antony William her türlü gizemli hastalığın sorumlusu olarak EBV yi görmektedir.
📌EBV nin bu yayılışının sebepleri arasında onun hakkında çok az şeyin anlaşılmış olması yatıyor.
📌Tıp camiası EBV nin sadece bir türünün farkında, ancak aslında 60 tan fazla türü mevcut.
📌Gerçek şu ki EBV, fibromiyalji, kronik yorgunluk sendromu gibi şu an için gizemli hastalık olarak adlandırılan birçok hastalığın kaynağı. Aynı virüs ayrıca tiroit, vertigo, tinnitus gibi tıp camiasının anladığını sandığı ama aslında anlamadığı başka büyük hastalıkların da sebebi.
📌Doktorlar, nadiren EBV yi sebep olduğu pek çok büyük hastalığın kökeni olarak saptayabilirler. Ancak saptadıkları zaman da ona nasıl müdahale edeceklerine dair hiçbir fikirleri yoktur.
📌EBV kapmanın birçok yolu var. Örneğin annenizde bu virüs varsa kapabilirsiniz. Ayrıca virüslü kan yoluyla da alınabilir. Çünkü kan incelemelerinde bu virüs aranmıyor. Hatta dışarıda yemek yediğinizde bile bulaşabilir bu virüs. Servis elemanlarının kanları yemeklerinize bulaşabilir. Ve eğer bulaşıcı evrede EBV ye sahiplerse bu sizi hasta etmek için yeterli olacaktır.
📌EBV 4 evreden oluşur.
📌EBV 1. Evre: Bu evre boyunca virüs genelde güçsüzdür. Bununla birlikte test sonuçlarında görülmez, belirtilere sebep olmaz, siz de bu yüzden onunla savaşmazsınız çünkü varlığından haberdar değilsinizdir. EBV kaptığınızda virüs kan dolaşımınızda yavaştan kendini çoğaltır ve enfeksiyon başlatmak için fırsat kollar. Hormonlarınız EBV için bulunmaz bir besin kaynağıdır. Örneğin haftalarca yorulup tam olarak dinlenmek için fırsat bulamadığınızda ya da vücudunuzda çinko veya B12 vitamini eksikliği söz konusuysa ya da bir ayrılık veya sevdiğiniz birini kaybetmek gibi duygusal bir travma yaşıyorsanız  virüs strese bağlı hormonal değişiklikleri algılayacak ve atağa geçecektir. Benzer şekilde hamilelik, menopoz gibi büyük hormonal değişiklikler yaşadığınız zamanlarda da aktif olur.  Ispanak Temel Reis için neyse  kan dolaşımınızda yoğun biçimde yer alan hormonlarınız da EBV için odur. Kanınızda kuvvetlenerek uygun bir fırsat kolladığı birinci evre haftalar, aylar, hatta yıllar ya da on yıllar sürebilir.
📌EBV 2. Evre: Bu evrede virüs vücudunuzla savaşmaya hazırdır. EBV mononükleoza dönüşerek varlığını gösterir. Bu evrede “öpücük hastalığı” na sebep olan mono dur. Bu evre virüsün en bulaşıcı olduğu zaman dilimidir. Bu evrede EBV bir ya da daha fazla organa giderek kendine uzun vadeli bir yuva aramaya başlar - genellikle karaciğer veya dalak olur bu organ. EBV bu organlarda bulunmaya bayılır çünkü cıva, diyoksinler ve diğer toksinler buralarda birikir. Virüs bu zehirlerle gelişir. EBV hakkında bir sır daha vardır: En iyi arkadaşı STREPTOKOK adında bir bakteridir. Bu EBV nin bir numaralı kofaktörüdür. Bu gibi bir durumda vücudunuz sadece bir virüsle değil aynı zamanda bir de bağışıklık sisteminizi karıştırıp kendi belirtilerini üreten bir bakteriyle muhataptır. EBV nin 2.evresi boyunca Streptokok yukarılara yolculuk ederek boğaz ağrısına sebep olur ve sinüsleri, burnu, ağzı doldurur.  Ayrıca aşağı doğru gidip idrar yolunda, vajinada, böbreklerde enfeksiyon yaratabilir.
📌EBV 3. Evre: Virüs bir kez karaciğer, dalak veya diğer organlara girdikten sonra oraya yerleşir. Doktor EBV için test yaptığında antikorlar bulur ama bunları EBV mono evresindeyken yaşanan geçmiş bir enfeksiyon belirtileri olarak ele alır. Kanınızda aktif bir şekilde dolaşan EBV ye rastlamaz doktor.
👉EBV zehirli atık madde ya da viral yan ürün salgılar. Virüs çok sayıda hücre ürettikçe büyüyen buordu ortaya çıkardığı yan ürünü yiyerek daha da çok üretir. Bu yan ürün genellikle spiroket gibi algılanır ve Lyme hastalığında yanlış pozitif sonucu  tetikler.
👉Virüsün yaşam döngüsü 6 haftadır ve virüs öldüğünde geride kalan ceset zehirlidir. Hem EBV ordusu büyüyüp hem sürekli yan ürün çıktıkça kişilerde yorgunluk baş gösterir. Ayrıca EBV nin ürettiği zehir nörotoksiktir yani sinirsel faaliyetleri alt üst eder ve bağışıklığın bozulmasına sebep olur.
👉Organlarımıza yuvalanan saldırgan türdeki EBV nin sebep olduğu sorunlar arasında şunlar yer alıyor:
1-karaciğeriniz o kadar yavaş çalışır ki vücudunuzdaki zehri atma işini gerçekleştiremez hale gelir.
2-Hepatit C (EBV aslında hepatit C nin ana nedenidir)
3-Karaciğerinizin yavaş çalışması midenizdeki hidroklorik asit seviyesini düşürür ve bağırsak yolunuz zehirli bir hale gelir. Bu sırayla bazı besinlerin tam olarak sindirilememesine ve şişkinlik, kabızlık sorunlarına neden olur.
4-Daha önce size sorun çıkarmayan bazı yiyeceklere karşı hassasiyet geliştirirsiniz.

Bağışıklık sisteminizde bir karmaşa baş gösterdiği zaman EBV bunu avantajına kullanır ve yerleşmiş olduğu organı terk ederek daha farklı, büyük bir organ ya da salgı bezine doğru yola çıkar. Bu da tiroidinizdir. Tıp camiası EBV nin Haşhimato hastalığı, Graves hastalığı, tiroit kanseri ve diğer tiroit rahatsızlıkları gibi pek çok hastalığın asıl sebebi olduğunun henüz farkında değildir. Onların genel yaklaşımı vücudunuzun tiroidinize saldırdığıdır gerçek ise tiroidinize saldıran vücudunuz değil EBV dir. Tiroide gelen EBV küçük parçacıklara ayrılarak tiroid içinde küçük delikler açmaya başlar ve organı yaralar. Bunu algılayan bağışıklık sistemi iltihap yaratır. Bağışıklık sistemi tiroidinizde nodüller yaratıp virüsü kalsiyum duvarıyla hapsetmeye çalışır ancak bunun EBV ye pek bir zararı olmaz. Hapishaneyi huzurlu bir yuvaya çevirerek tiroidinizle beslenir ve onun enerjisini alır. Bu hapishaneyi kist adı verilen bir tümöre dönüştürebilir. EBV ye karşı sürdürülen bu saldırıda bağışıklık sisteminiz kanınızda yeterli kalsiyumu bulamazsa kemiklerinizden karşılamaya başlar ve bu da osteoporoza sebep olabilir. Eş zamanlı olarak nodüllere hapsedilmemiş olan virüs hücreleri tiroidinizi zayıflatacaktır. Tiroid hormonlarının üretilmesine engel olarak hem hormon eksikliği hem de ebv nin ürettiği toksinler kilo artışı, yorgunluk, bilinç bulanıklığı, hafıza problemleri, depresyon, saç dökülmesi, insomnia, kaslarda güçsüzlük gibi düzinelerce semptoma sebep olacaktır. Özellikle daha nadir görülen saldırgan bir EBV türü tiroid kanserine sebep olmaktadır.

EBV stratejik bir sebepten ötürü tiroidinizi istila eder. En sevdiği besin adrenalindir ve daha fazla adrenalin üretilmesine sebep olmaya çalışır. Bunun için endokrin (iç salgı bezleri) üzerinde baskı kurarak karışıklığa sebep olmak ister. Böbrek üstü bezleri üzerindeki bu gerginlik onların daha fazla adrenalin üretmesine sebep olur. Nihai hedefi ise sinir sistemimize ulaşmaktır.

📌EBV 4. Evre: Bağışıklık sistemi EBV nin sinir sistemimize ulaşmasına normalde izin vermez. Ancak EBV nin tiroidinize girmesinin üzerine kimi fiziksel yaralanmalar, ameliyatlar ya da duygusal çöküntüler yaşamışsanız EBV bu kırılgan durumunuzdan yararlanarak sinirlere zarar vermeye başlar. Çünkü zarar gören sinirlerimiz vücudunuz onları fark etsin ve onarsın diye bir hormon salgılarlar. 4. Evrede EBV bunu algılar ve doğrudan hasarlı sinire saldırır. EBV sinire yerleşmeyi başarırsa o bölgeyi yıllarca iltihaplı halde tutabilir. Sonuç olarak ufak bir yaralanma sonunda birden büyüyen, devamlı ağrı ve acılara sebep olan bir durumla karşı karşıya kalabilirsiniz. Bu viral iltihaplanma sonucunda kas ağrıları, kimi noktalarda özel hassasiyet, sırt ağrıları, el ayaklarda karıncalanma ve/veya uyuşma, migren, süregiden yorgunluk, sersemlik, baş dönmesi, insomnia, gece terlemeleri gibi şikayetler ortaya çıkar. Bu belirtileri gösteren hastalara kimi zaman fibromiyalji, kronik yorgunluk sendromu veya romatoid artrit gibi teşhisler konur.

📌EBV Türleri:
EBV 100 yılı aşkın bir süredir varlığını koruyor ve bu süre zarfında nesillerce insanlara bulaştı, mutasyona uğradı, melezlerini ve belirtilerini geliştirdi EBV 6 gruba ayrılıyor ve her grupta 10 tür bulunuyor.
EBV 1.Grup: En eski ve en hafif olanıdır Bu türdekilerin bir evreden diğer evreye geçmesi on yıllar sürer. Etkileri 70 li 80 i yaşlara kadar belli olmaz. Sıklıkla organlara yerleşip 3. ve 4. Evreye geçmeden kalırlar.
EBV 2.Grup: Belirtileri 50 li 60 lı yaşlarda görülmeye başlar. Kısmen  tiroidinizde kalır ve birkaç virüs hücresini sinirlerinizi iltihaplandırması için gönderir. Tıp dünyasının farkına varabildiği tek EBV çeşidi bu gruptadır.
EBV 3. Grup: Belirtileri 40 yaş civarında görülür. Bu virüsler tiroitleri tamamen terk edip sinirlere yapıştıkları evre olan 4. Evreyi tamamlamış durumdadırlar. Bu gruptaki virüsler eklem ağrısı, yorgunluk, kalp çarpıntısı, kulak çınlaması, vertigo gibi pek çok hastalığa sebep olabilirler.
EBV 4. Grup:30 yaş civarında belirtilerini göstermeye başlar. Fibromiyalji, kronik yorgunluk sendromu, bilinç bulanıklığı, kafa karışıklığı, endişe, karamsarlık gibi birçok hastalığa yol açar.Bir insan hiç travma yaşamamış olsa bile bu grup virüs insanda travma sonrası stres bozukluğu belirtilerine sebep olabilir.
EBV 5. Grup:20 li yaşların başında belirti vermeye başlar. Tehlikeli bir türdür. 4. Grup sorunlarının tümünü yaşatır.
EBV 6. Grup: En kötüsüdür. Çocuklarda bile görülebilir. Lösemi, viral menenjit, lupus ve daha başka gibi pek çok hastalığa sebep olabilirler. Buna ek olarak bağışıklık sistemini baskılar, bu da ciltte kaşıntı ve döküntüler, kol ve bacaklarda güçsüzlük ve ciddi sinir ağrıları gibi sorunlara neden olur.

📌EBV den KURTULMAK
Yakalanmak çok kolay, tespit etmek çok zor. Ortalama olarak 1 yılda tamamen temizlemek mümkün. Kimilerinde bu süre daha kısayken kimilerinde ise daha uzun olabilmektedir.
İYİLEŞTİRİCİ GIDALAR:
  • Yaban mersini: Merkezi sinir sisteminin yenilenmesine ve EBV nörotoksinlerinin vücuttan atılmasına yardımcı olur.
  • Kereviz: Mide/bağırsaktaki hidroklorik asidi güçlendirir ve merkezi sinir sistemi için madensel tuzlar sağlar.
  • Brüksel Lahanası: Çinko ve selenyum açısından zengindir, bu yolla bağışıklık sistemini EBV ye karşı güçlendirir.
  • Kuşkonmaz: Karaciğer ve dalağı temizler; pankreası güçlendirir.
  • Ispanak: Vücutta alkali bir ortam yaratır ve merkezi sinir sistemine mikro besinler sağlar
  • Kişniş: EBV nin en sevdiği besinlerden olan cıva ve kurşun gibi ağır metalleri uzaklaştırır.
  • Maydanoz: EBV yi besleyen bakır ve alüminyumu uzaklaştırır.
  • Hindistancevizi Yağı: Antiviraldir. İltihap sökücü etkisi vardır.
  • Sarımsak: Antiviral ve antibakteriyeldir.
  • Zencefil: Besinlerin sindirilmesine yardımcıdır. EBV den kaynaklanan spazmları rahatlatır.
  • Ahududu: Serbest radikalleri uzaklaştıran antioksidanlar açısından zengindir.
  • Marul: Bağırsak yolundaki peristaltik hareketi uyarır ve karaciğerden EBV nin temizlenmesine yardımcı olur.
  • Papaya: Mide/bağırsaktaki hidroklorik asidi güçlendirir ve merkezi sinir sistemini iyileştirir.
  • Kayısı: Bağışıklık sistemini onarır; kanı kuvvetlendirir.
  • Nar: Detoksa yardım eder, lenf sistemi ve kanı temizler.
  • Greyfurt: Zengin bir biyoflavonoid ve kalsiyum kaynağıdır.
  • Karalahana: Belli alkaloitler açısından zengindir.
  • Tatlı patates: Karaciğerin temizlenmesini sağlar.
  • Salatalık: Böbrek ve böbreküstü bezlerini güçlendirir. Nörotoksinlerin kandan atılmasını sağlar
  • Rezene: Güçlü antiviral bileşiklere sahiptir.

ŞİFALI BİTKİLER VE TAKVİYELER
  • Kedi pençesi: EBV ile strepA ve strep B gibi eşetkenlerini azaltır.
  • Gümüş hidrosol: EBV nin vücuttaki miktarını düşürür
  • Çinko: Bağışıklık sistemini güçlendirir ve tiroidi EBV iltihaplanmasından korur.
  • B12 Vitamini (metilkobalamin veya adenosilkobalamin) Merkezi sinir sistemini güçlendirir.
  • Meyan Kökü: ebv üretimini azaltır; böbrek ve böbreküstü bezlerini güçlendirir.
  • Limon otu/Melissa: antibakteriyeldir.
  • 5-MHF  (5 metilen tetrahidrofolat) :endokrin sistemi ve merkezi sinir sistemini güçlendirir.
  • Selenyum: Merkezi sinir sistemini korur ve güçlendirir.
  • Kırmızı deniz yosunu: Cıva gibi ağır metalleri uzaklaştırır, antiviraldir.
  • L-lisin: EBV yükünü azaltır ve merkezi sinir sistem iltihaplanmasnı azaltır.
  • Spirulina: Merkezi sinir sistemini yeniden inşa eder ve ağır metalleri ortadan kaldırır.
  • Ester-C: Bağışıklık sistemini güçlendirir ve ebv toksinlerini karaciğerden atar
  • Isırgan Otu:Beyin, kan ve merkezi sinir sistemi için yaşamsal mikro besinler sağlar
  • Monolaurin: Antiviraldir.
  • Mürver:Antiviraldir, bağışıklık sistemini güçlendirir.
  • Yıldız anason:Karaciğer ve tiroitteki ebv yi yok etmeye yardımcı olur.
  • Kurkumin: Endokrin ve merkezi sinir sistemini güçlendiren zerdeçal bileşenidir.

🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷

MS hakkında şunlara değiniyor:
Antony William MS in EBV nin saldırgan bir türünün sinirlerde yaptığı iltihap ve miyelin kılıfını yavaş yavaş yok etmesi nedeniyle ortaya çıktığını, iyileştirilebilir bir hastalık olduğunu yazmış kitabında. Ancak burada EBV ye eşlik eden bir takım bakteri, mantar ve ağır metaller de eşlik ettiğini belirtiyor. Bir kişide MS varsa o kişinin sisteminde EBV nin şu eşetkenleri de içerdiğini yazmış:
 Streptococus A ve Streptococcus B bakterileri
Helicobacter Pylori
— Candida
— CMV
— Bakır cıva, alüminyum gibi ağır metaller
MS tedavisi için önerdikleri:
EBV tedavisi için kullanılan yukarıdaki iyileştirici gıda ve desteklere ilave olarak aşağıdakileri de önermektedir.
EPA &DHA: Bitkisel olanını öneriyor.
L-Glutamin: Nöronları koruyan ve beyinden MSG gibi toksinleri temizleyen bir aminoasit
Aslan Yelesi Mantarı (Lion's mane mushroom): Miyelin kılıfının korunmasına yardımcı olan ve nöron faaliyetini destekleyen medikal bir mantar.
ALA: Alfa lipoik asit zarara görmüş nöron ve nörotransmitterlerin onarılmasına yardım eder. Ayrıca miyelin kılıfın onarılmasına da yardımcı olur.
Taşkasen Otu /Duvar Arpası Suyu Özü Tozu: Merkezi sinir sistemini besleyen mikrobesinler içerir.
🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷
ROMATOİD ARTRİT
Antony William' a göre RA ya EBV nin bir çeşidi sebep olmaktadır. Eklemlerinizde meydana  gelen o iltihaplanma sizi EBV virüsünden korumak için meydana gelmekte. Vücudunuz, patojenlerin eklemler ve etrafındaki dokularda daha derinlere ilerlemesini durdurmak için çok sıkı bir çalışma içerisinde. Bu iltihaplanma uzun sürdüğünde ve kronikleştiğinde RA olmuş oluyorsunuz. Ancak vücudunuz aslında viral zararı defetmek için çalışıyor. Doktorlar ayrıca RA nın çaresi olmayan bir hastalık olduğuna inanıyorlar ancak bu konuda yanılıyorlar. Ve bağışıklık sistemini baskılamaya yönelik verdikleri ilaçlar da EBV nin işine yaramaktadır.
Romatoid artritten kurtulmak için EBV için önerdiği yiyecekler ve takviyelerin yanında şunları önermektedir:
ø N-Asetilsistein: İltihaplanmayı azaltan ağrıyı dindiren bir aminoasittir.
ø MSM (metilsülfonilmetan):İltihaplanmayı azaltan ve eklem ağrısını dindiren bir bileşendir.
ø Ayrıca ağrıyan bölgeye her gün yarım saat soğuk su torbası koyarak iltihaplanmayı azaltmayı; aynı bölgeye günde on dakika kadar da sıcak su torbası koyarak zarar görmüş eklemler etrafındaki kas gerginliğini azaltmayı önermektedir.
🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷
HAŞHİMATO ve HİPOTİROİDİ
Antony William a göre tıp camiasında Haşhimato hastalığının bağışıklık sisteminin kafayı yemesi olduğuna inanılıyor.Vücudumuz tiroit hücrelerini istilacılarla karıştırıyor ve onlara savaş açıyormuş. Bu doğru değil.Vücut kendine saldırmaz. Bağışıklık sistemimizin kafası karışmaz, kendi organlarımıza saldırmaz. Bu hatalı bağışıklık sistemi teorisi bir suçlama oyunudur. Gerçek şu ki; Haşhimato hastalığı da dahil olmak üzere bugün tiroit rahatsızlığı bulunan hastaların %95 inden fazlasının şikayeti viral bir enfeksiyondan kaynaklanmaktadır.Bu virüs de EBV dir. Genelde karaciğerde gerçekleşen uzun bir kuluçka döneminden sonra EBV tiroide doğru yolculuğa başlar. Size savaş açan vücudunuz değildir; tersine bağışıklık sisteminiz gerçek bir işgalcinin peşindedir.Bu hastalık için verilen tiroit ilaçları hastalığı iyileştirmez sadece vücudun üretemediği tiroit hormonlarını takviye eder.Tiroit ilaçlarının hafif steroidler olduğu da şu an için bir sırdır ve bağışıklık sistemimizin belirtilere tepki vermesini yavaşlatır.
👉Karnabahar, lahana, brokoli, karalahana gibi yiyeceklerden korkmayın; tiroitlerinize zarar vermez.
👉Brüksel lahanası, kenevir tohumu, brezilya fındığı, kızılcık, Atlantik kırmızı deniz otu  tiroid hastaları için iyileştirici gıdalardandır.
Destekleyiciler ve şifalı bitkiler:

Tiroidle ilgili rahatsızlıklardan kurtulmak için EBV için önerdiği yiyecekler ve takviyelerin yanında şunları önermektedir:
  • Bladderwrack (bir tür deniz yosunu): Tiroit için kolayca sindirilen iyot ve mikromineraller bulundurur.
  • Krom: İç salgı bezleri sistemini dengeye tutmada yardımcı olur.
  • L-tirosin: Tiroit hormonu üretimini arttırır.
  • Eleuthero (Sibirya Ginsengi): Böbrek üstü bezlerini destekler ve iç salgı bezleri sistemini dengeye tutmada yardımcı olur.
  • Manganez: Tiroit hormonu T3 üretiminde kritiktir.
  • Selenyum: Tiroit hormonu T4 üretimini canlandırır.
  • Magnezyum: T3 ü dengelemeye yardımcı olur.
  • B vitaminleri: İç salgı bezleri sistemi için temel vitaminler.
  • D vitamini: Bağışıklık sistemini ve verdiği yanıtları dengelemeye yardımcı olur.
  • Bacopa Monnieri: T4-T3 dönüşümünü ve tiroit üretimini destekler.
  • Ruvidyum: Tiroit hormonu üretimini dengelemeye yardımcı olur.
  • Bakır: EBV hücrelerini öldürür ve iyotun etkisini arttırır.

🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷

TİP2 DİYABET VE HİPOGLİSEMİ
📌 Vücudumuzun temel yakıtı glikoz tüm hücrelerimize işlevlerini yerine getirmeleri, iyileşmeleri, gelişmeleri için gerekli olan enerjiyi sağlayan basit bir şekerdir. Glikoz devam etmemizi sağlar, bizi hayatta tutar. Merkezi sinir sistemimiz onunla varlığını sürdürür, kalp de dahil olmak üzere diğer tüm organlar için de durum böyledir. Kaslarımızı yapılandırmak ve sürdürmek için ihtiyacımız olan şey glikozdur ayrıca zarar görmüş doku ve hücrelerin tedavi edilmesinde de hayati önem taşır. Besin aldığımızda vücudumuz onu glikoza kadar parçalar, ayırır ve tüm hücrelere ulaşması için kan dolaşımına salar. Hücreler glikoza doğrudan ulaşamaz; pankreasın yardımına ihtiyacı vardır. Pankreasımız her an kan dolaşımını gözlemler. Glikoz seviyesinde bir yükselme tespit ettiğinde insülin adı verilen bir hormon üreterek karşılık verir. İnsülin hücrelere tutunur ve onlara açılarak kandaki glukozu almaları için sinyal verir. Böylece insülin hem hücrelerin enerji almalarına izin vermiş olur hem de kan glikoz seviyelerini dengede tutar.
📌 Tıp dünyası bunun farkında olmasa da Tip 2 diyabet ve Hipoglisemi böbreküstü bezlerle başlar. Siz sürekli stres altındayken, zor ve kaçınılmaz dertler boğuşurken, böbrek üstü bezleriniz adrenalin salgılar. Sürekli kriz durumundaysanız ve organlarınıza, dokularınıza dolan bu adrenalini yakamıyorsanız, bu hormon sonunda ciddi zararlara yol açar. Pankreasınız normalde yumuşaktır. Ancak kronik adrenalin salınımları pankreası aşındırıp sertleşmesine hatta nasır tutmasına sebep olur. Benzer şekilde kızarmış ve yağ oranı yüksek yiyecekler, dondurma ve pastalar, çöp yiyecekler zamanla pankreassa zarar verir. Dolayısıyla pankreasın kan dolaşımında bulunan glikozu uzaklaştırmak için yeterli insülini üretememesine neden olur. Bu kadarla da kalmıyor. Olumsuz duygulanım temelli kronik adrenalin salınımı tüm vücudunuza zarar verir. Özellikle duygulandığında yiyenlerdenseniz vücudunuzun insülin ile ona zarar veren korku bazlı adrenalini ilişkilendirmesine yol açmış olursunuz. Zamanla, bir çok hücreniz bu yüzden adrenalin/insülin karışımına karşı “alerjik” konuma geçer ve iki hormonu da dışlar. Tıbbi araştırmalar henüz benim “Franken-sulin” adını verdiğim bu karışımı anlayabilmiş değil. Aynı zamanda vücudun neden böyle tepki verdiğini de anlayamıyorlar. Bu, pankreas zayıflığının temel nedenlerinden biridir. Düşük insülin üretimine ve hücrelerin glikoz kabul etmemesine sebep olur. Ağır, zengin yemekler de aşırı adrenalin üretimini tetikleyebilir.
📌 Diyabetin çok şekerli gıda almaktan kaynaklandığına dair yanlış bir inanış var. Aslında sorun şeker değildir. Şeker ve yağın karışımıdır. Daha çok da sorun yağdır. Örneğin her gün meyve yiyebilirsiniz ancak hayatınızın geri kalan kısmında asla şeker hastası olmayabilirsiniz. Meyve ve sebzeden gelmeyen şeker kesinlikle sağlıksızdır.
📌 Tip 2 diyabet hastalığına sahip olmanız demek böbrek üstü bezlerinizle ilgili sorununuz var demektir.
İyileştirici Gıdalar:
Yaban mersini, ıspanak, kereviz, papaya, lahana, ahududu, kuşkonmaz
Uzak durulacak olanlar: Peynir, süt, krema, tereyağı, yumurta, işlenmiş yağlar, bel ve meyve dışındaki tüm şekerler.
Destekleyiciler ve şifalı bitkiler:
  • Çinko: Pankreas ve böbrek üstü bezlerini destekler, kan glikozunu dengeler
  • Krom: Pankreas ve böbrek üstü bezlerini ayakta tutar, insülini dengeler
  • Ester C: Böbrek üstü bezlerini sakinleştirir.
  • ALA : Karaciğerin glikoz depolama ve salma yeteneğini destekler
  • Silika: Pankreasın insülin salınımını dengelemeye yardımcı olur.
  • Spirulina: Kandaki glikoz seviyesini dengelemeye yardım eder.
  • Semizotu: Pankreas ve onun sindirim için salgıladığı enzimleri güçlendirir.
  • Eleuthero (Sibirya Ginsengi) ve Panax Ginseng: Korku, stres ve diğer yoğun duygular durumunda böbrek üstü bezlerinin aşırı tepki vermesini engeller.
  • EPA & DHA: İnsülin direncini iyileştirir.
  • Biyotin : Kandaki glikoz ve insülin seviyelerini dengelemeye yardımcı olur.
  • B Vitaminleri: Merkezi sinir sistemini ayakta tutar.
  • Gymnema sylvestre: Kandaki glikoz seviyesini düşürmeye yardımcı olur ve insülini dengeler.
  • Magnezyum: Sindirim problemlerini azaltır. Böbrek üstü bezlerini sakinleştirir.

🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷

ADRENAL YORGUNLUK
📌 Böbrek üstü bezlerimiz  adrenalin ve kortizol gibi sağlığımız açısından önemli hormonların yanında estrojen ve testosteron gibi cinsiyet hormonlarının üretiminden de sorumludur.
📌 Böbrek üstü bezlerini harekete geçiren şey strestir. Bu onların adrenalin gibi hormonları daha fazla üretmesine sebep olur. Böbrek üstü bezleriniz aşırı yorulduğu zaman kararsız davranmaya başlarlar. Örneğin, kontrolden çıkmış böbrek üstü bezlerinizin herhangi bir durum karşısında aşırı adrenalin hormonu salgılaması sonucu depresyon görülebilir. Aşırı adrenalin beyninizde bulunan ve mutlu hissedebilmeniz için hayati önem arz eden nörotransmitter bir hormon olan dopamin rezervlerini yakabilir. Hormon üretiminin çok fazlayla çok az arasında gidip gelmesi adrenal yorgunluk olarak kendini gösterir.
📌Adrenal yorgunluk belirtileri: halsizlik, enerji kaybı, yoğunlaşamama, çabuk kafa karışıklığı, bir zamanlar kolaylıkla yerine getirdiğiniz görevleri şimdi tamamlayamama, kısık/çatallı ses, yetersiz sindirim, kabızlık, depresyon, insomnia, uyku sonrası dinlenmemişlik hissi, gün boyu şekerlemeler.
📌 Adrenalin rüyalarda da önemli rol oynar. Rüya görürken böbrek üstü bezleriniz de uyarılır ve hormon salgılarlar. Adrenal yorgunluğun bazı uç örneklerinde hastalar sağlıkları için ihtiyaçları olan rüyaları bile göremezler.
📌 Yorgun böbrek üstü bezleri başka bezler ve organlar üzerinde de etkili olur. Örn: pankreasınız yetersiz adrenalin seviyesini telafi edebilmek için durmadan çalışmaktan iltihaplanabilir veya büyüyebilir.Kalbiniz sıra dışı kortizol ve kan şekeri seviyelerini dengede tutabilmek için daha sıkı çalışmak zorunda kalabilir.
📌 Aşırı az kortizol kendi yıkımına sebep olabilir. Kortizol tiroit depolama hormonu olan T4 ü kullanılabilir hormon olan T3 e dönüştürmek ve T3 ün hücrelerimize girip onları canlandırmasında hayati önem taşır. Böbreküstü bezleriniz yetersiz çalıştığında hücresel bazda tiroit hormonu noksanlığı gerçekleşebilir. Bu durumda sağlıklı bir tiroidiniz olsa bile depresyon, saç dökülmesi, kilo sorunları, vb sağlık sorunları yaşayabilirsiniz.
📌 Uyuma eylemi, özellikle de REM evresine geçiş adrenal hormonlar sayesinde gerçekleşir. Eğer bu hormonların yoksunluğunu çekiyorsanız insomnia, hafif uyku veya rüyasız uykular yaşıyor olabilirsiniz.
📌 Çok sıradan işlerin ardından bile koltuk altlarınız durmadan terliyor ise bu tüm endokrin sisteminin yetersiz adrenalini telafi edebilmek adına fazladan çalışmasının sonucunda gerçekleşir.
📌 Sürekli susuzluk çekiyorsanız ve susuzluğunuzu bir türlü dindiremiyorsanız; sürekli ağzınız kuruyor ya da tuza içiniz gidiyorsa bu kan dolaşımınızda oldukça fazla elektrolit olmasının ve merkezi sisteminizin ani kortizol baskınları karşısında zarar görmüş olmasının bir sonucudur.Su, soda, kahve, alkol bu sorunu çözmez. Doğru dengelenmiş sodyum, potasyum ve glikoz içeren Hindistan cevizi suyu, taze sıkılmış elma suyu, taze sıkılmış kereviz suyu, kereviz-elma ya da kereviz-salatalık karışımı ile elektrolitler dengelenmeli.
📌 Eğer devam ettiğiniz herhangi bir uyarıcıya sık sık ihtiyaç duyuyorsanız – örneğin; sigara, kahve, kafeinli soda, kek, kurabiye gibi şekerli atıştırmalıklar, amfetamin gibi kimi reçeteli ilaçlar gibi, içgüdüsel olarak eksik olan adrenal hormonlarınız yerine koyacak bir şey arıyorsunuz demektir. Bu uyarıcılar o an için sizi rahatlatmış gibi görünseler de etkileri geçtikten sonra daha büyük kayıplara yol açacaklardır.
📌 Tıp dünyasının zannettiğinin aksine Böbrek üstü bezler her duygu için aynı adrenalini salgılamaz. Böbrek üstü bezleriniz farklı duygu ve durumlar için 56 farklı çeşitten oluşan bir salgı yelpazesine sahiptir. (korkmak, rüya görmek, matem tutmak, çocuk doğurmak, nefret, suçluluk, sinir, endişe… için farklı farklı)
📌 Her bir bir buçuk saatte bir atıştırın: Çoğumuz aralarında uzun boşluklar bulunan üç ana öğün ile besleniriz. Bu da böbrek üstü bezlerinizi zorlar. Çünkü yemek yedikten bir buçuk iki saat sonra kanımızdaki glikoz seviyesi düşer; bu da kullanmakta olduğunuz şekerin bittiği anlamına gelir. Kan şekeriniz bir kez düştü mü böbrek üstü bezleriniz sizi ayakta tutabilmek için kortizol gibi hormonlar üretmeye başlarlar.Bu yüzden böbrek üstü bezlerinizi iyileştirmenin en iyi yolu her bir buçuk iki saatte bir hafif sağlıklı atıştırmalıklar yemektir.
📌 Tüm öğünler ideal bir potasyum-sodyum-şeker dengesinde olmalıdır. Mesela örnek bir öğün:  bir hurma (potasyum), iki kereviz sapı (sodyum) ve bir elma (şeker) ya da Yarım avakado (potasyum), ıspanak(sodyum), portakal (şeker), bir tatlı patates (potasyum), maydanoz (sodyum) ve üzerine limon sıkılmış lahana(şeker)
📌 Brüksel lahanası, kuşkonmaz, yaban mersini, muz, sarımsak, brokoli, lahana, ahududu, böğürtlen, marul , kırmızı elma adrenal yorgunluk için en iyi seçimlerdir.
Destekleyiciler ve şifalı bitkiler:
  • Meyan kökü: Vücuttaki kortizol ve kortizon seviyelerini dengelemeye yardımcı olur.
  • Ester-C: Aşırı çalışmaktan genişlemiş böbrek üstü bezini sakinleştirir ve iltihaplanmayı azaltır.
  • Krom: İnsülin seviyesini dengelemeye yardımcı olur; böbreküstü ie tiroit bezlerinin ve pankreasın gücünü arttırır.
  • Sibirya Ginsengi (Eleuthero): Böbreküstü bezlerini strese karşı aşırı tepki vermekten koruyacak şekilde vücudun tepki verme ve uyum sağlama yetiaini güçlendirir.
  • Şizandra: Böbrek spazmlarının bastırmaya yardımcı olur o da böbreküstü bezindeki baskıyı azaltır.
  • Ashwagandha: Testosteron, DHEA ve kortizol üretimini dengelemeye yardımcı olur.
  • Magnezyum: Böbreküstü bezindeki kasılmayı hafifleterek gerginliği azaltır; aşırı faal sinir sistemini sakinleştirir.
  • 5-MTHF: Merkezi sinir sisteminin gücünü arttırır
  • Kordisep Mantarı: Kan dolaşımındaki fazla kortizolü işleyebilsinler diye safra kesesi ve karaciğerin gücünü tazeler.
  • Panax Ginseng: Böbreküstü bezi strese karşı aşırı tepki vermekten koruyacak şekilde vücudun tepki verme ve uyum sağlama yetisini güçlendirir.
  • Kuşburnu: Çok çalışmaktan genişlemiş böbreküstü bezini sakinleştirir ve iltihaplanmayı azaltır.
  • Geven: Bağışıklık sistemi ve tüm iç salgı bezleri sistemini güçlendirir.
  • Altın kök: Adrenal işlevleri en iyi duruma getirir.
  • Kovan otu/Melisssa/Acem Otu: Sinir sistemini tazeler ve insülin üretimini düzenlemeye yardımcı olur.



🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷

CANDİDA
📌 Çağımızda Candida en olmadık yere iftira atılan mayası olmuştur. Genel anlamda Candida kendi başına zararsızdır. 
📌 Medikal çevreler tarafından tam olarak anlaşılmayan şey şudur: Candida sıklıkla diğer hastalıklar ya da organizmaların refakatçisi, kofaktörü olabilir. Örneğin; doktorların gözünden kaçmış vajinal bir Streptococcus enfeksiyonunda suçlu olarak zaten var olan mantar görülebilir. Bunun yerine, doktorlar Candidayı strep bakterisinin varlığının bir belirtisi olarak algılamalıdır.
📌 Candida hakkındaki en büyük yanlış kanılardan biri de hangi besinlerin onu beslediğidir. Candidanın şekerle beslendiği bilinse de mesele ne tür şekerle beslendiğinde yatmaktadır. Aslında meyvelerde bulunan früktoz – antioksidanlar, polifenoller, antosiyaninler, mineraller, bitkisel ilaçlar, kanseri öldüren mikro besinler  gibi- kimi madde ve bileşiklerle bağlı durumdadır ve bunlar neredeyse tüm hastalıkları yener, doğrusu Candidanın kökünü kazır. Şeker meyveden ayrılıp früktoza bağlandığında bile Candidayı besleme yeteneği yoktur. Dahası, meyve şekeri midenizi üç ya da altı dakika içinde terk eder ve bağırsak yoluna uğramaz bile. Meyve sizin gizli anti-candida silahınızdır.
📌 Candidayı besleyen şekerler sofra şekeri, işlenmiş pancar şekeri, agav nektarından elde edilen şeker, her tür işlenmiş tanecikli şeker, yüksek fruktozlu mısır şurubu gibi şekerlerdir.
📌 Fazla yağlı ve fazla proteinli bir diyetin Candidanın kökünü kazıyacağı çok büyük bir yanılgıdır. Aslında yağ ve protein Candidayı besler.
📌 En iyi anti-Candida beslenme şekli yağsız ya da az yağlı, az proteinli yemek, bunun yanında yığınla meyve sebze yemektir.
📌Aniden ortaya çıkan Candida’dan kurtulmanın en iyi yolu belirtilerin ardında yatan asıl hastalığı bulmaktır.

📌Candidanızın üzerine giderken hedefiniz mide sıvısı içindeki hidroklorik asit seviyesini yükseltmek, bağırsak yolunu yenilemek ve karaciğeri zehirden arındırıp güçlendirmektir. Ayrıca antibiyotikler ve mantar önleyici ilaçlardan kaçınmanız gerektiğini unutmayın.
🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷
MİGREN
📌Migren genelde sebepler yumağından kaynaklanır - iki, üç, dört ya da daha fazla neden toplu olarak bir neden gibi davranırlar. Örneğin yeteri kadar uyumuyorsanız ve sürekli stres altındaysanız ancak bunun dışında sağlıklıysanız muhtemelen migreniniz yoktur. Ancak bir de ağır metale maruz kaldıysanız (cıva veya alüminyum gibi) ve üzerine süt ürünleri, gluten, mayalı yiyecekler veya yumurta yiyorsanız (mukus yapıcı, asitli ve alerjen yiyecekler) o zaman uykusuzluk, stres, ağır metaller ve besin hassasiyeti birleşerek sisteminizi çıldırma noktasına getirir ve migreni tetikler.
📌Migrenden sorumlu olağan şüpheliler: Beyin sarsıntısı, Menenjit, felç, geçici iskemik atak, beyin anevrizması, beyin tümörü, beyin kisti, engellenen boyun sinirleri
Bu olağan şüphelilere bağlı bir durum yok ise migren şikayetinin EBV veya zona virüsünden kaynaklanma olasılığı yüksektir. Eğer EBV vagus sinirine girdiyse iltihaplanmış sinir migreni tetikler. Bundan farklı olarak zona, trigeminal siniri veya frenik siniri iltihaplandırmış olabilir, bunun da migreni tetikleme potansiyeli vardır.
Kimi migrenler ise sinüs kanallarında bulunan kronik streptoccus iltihaplanmasından kaynaklanabilir. Bu tür sinüs bağlantılı migrenlerden kurtulmanın yolu bağışıklık sistemini güçlendirerek vücudun iltihaplanmalara karşı kendini savunabilmesine olanak sağlamaktır.

📌 Amonyak Geçirgenliği: Başka bir migren suçlusu ise yetersiz bağırsaklardır. Tıp camiası bağırsak sisteminizin düzgün çalışmadığında amonyak gazının bağırsaktan çıkıp vagus, frenik ve/veya trigeminal sinirlere ulaştığını bilmez. Amonyak kan-beyin bariyerini geçer ve merkezi sininr sisteminin her tarafına yönelir. Gaz onları oksijenden mahrum bıraktıkça sinirler iltihaplanır ve bu da migrene neden olabilir.

 📌Elektrolit Yetersizliği: Sağlıklı kalabilmek için vücudunuzun, tuz ve diğer vücut sıvılarınız tarafından üretilen elektrolit ve iyonların belli bir seviyede olmasına ihtiyacı vardır. Bu elektrolitler vücudunuzun – özellikle de elektriksel aktivitenin merkezi olan beyninizin – çalışması için gerekli olan elektriksel sinir sinyalinin elde edilmesi ve gönderilmesi için gereklidir. Elektrolit seviyeniz azaldığında beyninizin aktivitesi ciddi zarar görür ve bu da merkezi sinir sisteminize yük bindirerek migrene sebep olabilir. Elektrolit azalmasının temel nedeni de dehidrasyondur. Hindistancevizi suyu ve taze sıkılmış meyve suları en iyi elektrolit kaynaklarıdır. Günde yaklaşık 350 ml salatalık, salatalık-elma veya kereviz-elma suyu içmeye çalışın.

Şifalı Bitkiler ve Destekleyiciler
  • Kasımpatı Çayı: Alerji kaynaklı reaksiyonları dindirir ve histamini düşürür.
  • Krizantem: Migren atakları gibi krizler sırasında damar genişliğini dengede tutmaya yardımcı olur.
  • Öksürük otu: Migren atakları sırasında bazofilleri güçlendirir.
  • Ester C:Histaminin kan dolaşımından atılması ve gerekli alanlara daha fazla oksijen sağlanmasına yardımcı olur. Ayrıca bağışıklık sistemini de güçlendirir.
  • Ginkgo Biloba: Histamini düşürerek alerji kaynaklı  tepkileri dindirir.
  • Biberiye Yaprağı : Damarları korumaya yardımcı olur.
  • Koenzim Q10: İltihaplanmayı azaltır.
  • Kırmızı biber: Acıları dindirir, histamin dengesini sağlamaya yardımcı olur.
  • Kediotu kökü: Vagus sinirini rahatlatır, migren ağrısına eşlik eden hipertansiyonu düşürür.
🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷
ZONA
Zona virüsü milyonlarca insanın, dermatologların kafasını karıştıran kızarıklıklardan tutun da kas seğirmeleri, karıncalanma, yanma, spazmlar, kronik migren, baş ağrıları ve daha nicelerine kadar giden sinirsel gizemli belirtilerin sorumlusudur. Zona çeşitleri yüz felci, donuk omuz, diyabetik sinir ağrısı, kolit, vajinal yanma, TME, Lyme hastalığı ve hatta yanlış teşhis edilen MS e kadar pek çok hastalıktan sorumludur. Zona herpes ailesinden zoster denen virüsten kaynaklanıyor ve bu virüsün 31 farklı türü vardır. Bu önemli çünkü farklı zona türleri farklı belirtiler gösterir. Bazı türleri kızarıklık ve kabarcıklara neden olurken bazıları olmaz. Alt ve üst bedende görülebileceği gibi, ağızda, vajinada zona hastalığı görülebilir. Tüm vücutta yanma yapabilir.Virüs bulaştığında hemen hasta yapmayabilir. Genellikle karaciğerde saklanır. Bağışıklık sistemi zayıfladığında virüs saklandığı yerden çıkarak vücudunuza saldırabilir. Virüs muhtemelen omurganızın alt tarafına inecek ve siyatik sinirinizi iltihaplandıracak. Yani eğer bir türlü sebep bulamadığınız gelip giden bel ağrılarınız varsa bu omurganızla karaciğeriniz arasında gidip gelen bir zona virüsü olabilir.
En iyi gelen besinler: Yaban mersini, hindistancevizi, papaya, kırmızı elma, armut, enginar, muz, tatlı patates, ıspanak, kuşkonmaz, marul, taze fasulye, avokada
Şifalı Bitkiler ve Destekleyiciler
  • ALA : Zona virüsü tarafından hasara uğratılmış sinir sistemi bölgelerini onaran ve güçlendiren bir antioksidandır.
  • Magnezyum: İltihaplanmayı azaltır ve sinirleri yatıştırır. Böylece sinirlerin şişmesini ve spazm geçirmesini önlemeye yardımcı olur. Ayrıca zarar görmüş sinirlerin yakınındaki kasları da destekler.
  • MSM (metilsülfonilmetan) : İltihaplanmadan dolayı gerilen sinirleri sağlıklı bir esneklik ve yumuşaklığa kavuşturur.
  • B12 vitamini: Virüs tarafından zarar görmüş sinir bölgelerini onarır ve güçlendirir.
  • EPA & DHA: Virüs tarafından zarar görmüş sinir bölgelerini onarır ve güçlendirir.
  • Lobelya: Temas ettiği virüsü öldürür.             
  • Meyan Kökü: Virüslerin hareket etme ve üreme yeteneklerine zarar vermede çok etkilidir.
  • Krizantem/kasımpatı: Sinir sistemindeki iltihaplanmayı azaltır.
  • Acem lalesi/Güneştopu: İltihaplanmayı azaltır ve sinirleri sakinleştirir. Böylece sinirlerin şişmesini ve spazm geçirmesini önlemeye yardımcı olur.
  • Çinko: Zona virüsü tarafından üretilen nörotoksinlerin iltihap yapmasını azaltır.
  • L-lisin: Virüslerin hareket etme ve üreme yetilerine zarar verir.
  • Selenyum: Deriye yakın bölgelerdeki zarar görmüş sinirleri yeniler.

 🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷

DEHB VE OTİZM
Çocuklardaki DEHB ve otizmin en büyük azmettiricisi cıvadır. Ayrıca birçok felç, nöbet, kriz yaşanana bozukluklardan da cıva sorumludur. Cıva sorununun üstüne gidilmedikçe bu durum her yıl milyonlarca çocuğu etkilemeye devam edecek.
Bir bebeğin annesinin rahminden veya babası tarafından bulaştırılması sonucu ağır metalleri alması çok kolaydır. Çünkü o anne-baba da on yıllar boyunca ağır metalleri biriktirmiştir. Tıpkı onların da anne babaları gibi. Ve cıva, kimi durumlarda yüz yıllarca kuşaktan kuşağa aktarılma eğilimindedir.
Bu konuda başka ağır metal zehirlenmelerine maruz kalınmış olması da mümkündür. Kutu içeceklerin kutuları alüminyumdan yapılmıştır, alüminyum folyo mutfakta popüler bir nesnedir ve binalarda alüminyum kaplama yaygındır. Alüminyum ve cıva ayrıca tarım ilaçlarında, mantar ve bitki öldürücülerde de bulunmaktadır.
DEHB ve Otizm hikayesinin önemli bir noktası da ağır metalin vücutta nereye yerleştiği ile ilgilidir.
Serebral Orta Kanal /Beyin Orta Kanalı: Beynin orta kanalı tam olarak sağ ve sol loblar arasında yer alır. Orta kanal açık bir kanala benzese de içinden su yerine bir enerji yolu geçer. Tıbbi araştırmalarda bu  yolun beynin her iki yarısı arasında metafizik ve enerjik bir bağlantı kurduğu ve bilgi alışverişi sağladığı henüz belgelenmemiştir. Bunun keşfedilmesi için on yıllar geçmesi gerekecek. Boş ve serbest olması gereken orta kanala ağır metaller girdiğinde beynin iki yarı küresi arasındaki elektriksel ve metafiziksel enerji akışını engeller. Bu da çocuğun beynini bu bilgi alışverişini gerçekleştirmek için daha başka yollar bulmaya sevk eder.
Doktorlar genellikle DEHB yi tedavi etmek için amfetamin yazarlar. Bu mantıksızdır, çünkü amfetaminler uyarıcıdırlar ve aşırı hareketli bir çocuğa veya odaklanamayan birine verilecek en son şeylerdir. Kısa vadede işe yarar. Amfetaminler adrenalin salgılanması için böbrek üstü bezlerini uyarır, salgılanana bu adrenalin aktivitelerini yerine getirmesi için beynin ihtiyaç duyduğu glikozun yerine geçer. Beyinde yer alan cıva gibi ağır zehirli metallerin üstesinden gelebilmek için adrenalin elektriksel sinir iletişimlerini endişe verici derecede zorlar. Bu çocuğunuzun DEHB sini dengeler ve odaklanmasına yardımcı olur ama geçici süreliğine. Sorun şu ki amfetaminler böbrek üstü bezlerinde büyük bir yük oluştururlar. Eğer ilaç kullanımı yıllarca sürecek olursa sonunda böbrek üstü bezleri tükenecek ve kararsızlaşarak birçok soruna yol açacaktır. (ciddi yorgunluk, yüksek gerginlik gibi). DEHB ve otizmin çok daha iyi uzun vadeli çözümü için çocuğunuza bol bol tercihen organik taze meyve sunabilirsiniz. Bu çocuğunuza mümkün olan en yüksek kalitede glikozu sunacaktır. Şimdilerde DEHB ve otizm için şeker ve tahılın olmadığı diyetler moda. Bu akıllıca bir seçim ancak yalnızca saf dışı bırakılan diğer şekerlerin yerini meyve alıyorsa. Bir diğer moda ise yüksek yağlı ketojenik diyet. Şekerden çekinen doktorlar bunu tavsiye ediyor. Bu tavsiye edilebilecek bir şey değil. Çocuğunuzda gözlemleyeceğiniz herhangi bir değişiklik geçici olacaktır. Yüksek oranda yağ böbrek üstü bezlerini adrenalin salgılamaya zorlayacak ve çocuğun kimi zaman odaklanmasına yardımcı olacaktır. Fakat sonunda bu iş, böbrek üstü bezlerinin yorgunluğu ile sonuçlanacaktır.

İyileştirici gıdalar: Yaban mersini, kişniş, Hindistancevizi yağı, muz, böğürtlen, avokado, çilek ve keten tohumu
Şifalı Bitkiler ve Destekleyiciler:
  • Spiruluna: Beyinden ağır metal uzaklaştırmak için önemlidir.
  • B12 vitamini: Beyni ve merkezi sinir sistemini destekler.
  • Ester C:Zarar görmüş nörotransmitterlerin onarılmasına yardımcı olur ve böbrek üstü bezlerini destekler. Ayrıca karaciğeri temizler ve zehirleri uzaklaştırır.
  • Çinko:İç salgı bezlerini güçlendirir ve nörotransmitterleri destekler.
  • Melatonin: Beyindeki iltihaplanmayı azaltır nöronların iyileşmesine ve gelişmesine yardımcı olur.
  • Ginkgo Biloba: Beyindeki cıvanın atılmasına yardımcı olur ve oradaki iltihaplanmayı azaltır.
  • B vitaminleri : Beyin ile beyin sapını besler ve destekler.
  • Ginseng: Böbrek üstü bezlerini güçlendirir.
  • GABA: Nöropeptit ve nörotransmitterleri güçlendirir, merkezi sinir sistemini rahatlatır.
  • Magnezyum: Düşünme, öğrenme, hatırlama, okuma, konuşma yeteneklerine yardımcı olur. Merkezi sinir sistemini sakinleştirir.
  • Probiyotikler: Sindirim sistemini dengeler ve bağışıklık sistemine destek olur
  • EPA & DHA: Nöronların büyümesine ve onarılmasına yardımcı olur.


 🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷

LYME HASTALIĞI
📌Antony William a göre Lyme hastalığı kenelerden kaynaklanmaz. Lyme hastalığı Borrelia burgdorferi bakterisinden de kaynaklanmaz. Bu bakteri hiçbir risk taşımamaktadır ve Lyme hastalığı ile hiçbir bağlantısı yoktur. Eğer bir lyme hastasının Borrelia burgdorferi testleri pozitif çıkıyorsa, bunun hiçbir anlamı yoktur. Benzer şekilde  Bartonella ve Babesia da zararsız olup birçok kişi bunları taşımaktadır. Yine Antony William a göre Lyme hastalığı aslında viraldir. Epstein-Barr ın farklı çeşitlerine sahip insanlar Lyme belirtileri gösterebilir. HHV-6 ve onun çeşitlerine sahip insanlar gibi. Farklı zona türlerini taşıyan insanlar da beyin iltihaplanması ve diğer merkezi sinir sistemi zayıflıkları gibi, kızarıklığa sebep olmayıp Lyme belirtilerini gösterebilirler. Bir çok Lyme hastasının kan testleri EBV ya da CMV açısından pozitiftir. Ve bir çok hasta bu testlerde görünmeyen virüslere de sahiptir. Virüsleri uyku modunda tutarak Lyme hastalığından kaçınabilirsiniz.

📌Bu virüsler karaciğerinizde, dalağınızda, ince bağırsak yolunda, merkezi sinir sisteminde, ganglionda veya bağışıklık sistemi tarafından bulunamayacakları başka bir bölgede saklanma eğilimindedirler. Virüs fiziksel ya da duygusal travmatik bir olay olana kadar ya da siz kötü beslenene kadar veya başka tetikleyicilerin sizi zayıflatması ve virüsün güçlenmesi için uygun ortam sağlanmasına kadar zaman kollar. Daha sonra merkezi sinir sistemini iltihaplandırmaya başlar.. Bu da bağışıklık sisteminizin onunla mücadele etme kabiliyetini zayıflatır. Örneğin; sisteminizde cıva gibi bir ağır metal birikmiş ise bu sizi zehirleyecek ve bağışıklık sisteminizi bozacaktır. Ve aynı zamanda Lyme hastalığının belirtilerine sebep olan virüs ağır metal zehirlerine bayılır, en sevdiği yiyecektir. Onu güçlendirirler. Bu çifte etki virüsü uyandırır. Diğer bir örnek; örneğin sevdiğiniz birini kaybettiğinizde stres ve acı dolu duygular bağışıklık sisteminizi zayıflatacak. Aynı zamanda böbrek üstü bezlerinizin hormon üretmesine sebep olacak. Bunlar da virüsün en sevdiği yiyeceklerdir. Yoğun stres bu nedenle Lyme hastalığı için çok genel bir tetikleyicidir.
📌Lyme hastalığını tetikleyen, virüsü uyandıran çeşitli etkenler şunlardır:
Küf, civa bazlı diş dolguları, başka formlarda cıva, tarım ve böcek ilaçları, evdeki böcek ilaçları, aileden birinin ölümü, kırılmış kalp, sevdiğiniz birinin hastalanması ve ona bakmanız, örümcek ısırığı, arı sokmas, virüs dostu kimi reçeteli ilaçlar, maddi sıkışıklık, uyuşturucu kullanımı, fiziksel yaralanmalar, yeni boya, profesyonel halı temizliği, uykusuzluk, kene ısırığı.

İyileştirici Gıdalar: Vücudunuzun Lyme hastalığının belirtilerinin arkasında yer alan virüsten kurtulması için yardımcı olabilecek bazı yiyecekler vardır. Yıldız anason, kuşkonmaz, yaban mersini, turp, kereviz, tarçın, sarımsak, kayısı ve soğan virüs hücrelerini öldürmede, bedeni zehirden arındırmada, beyin hücrelerini onarmada merkezi sinir sistemini iyileştirmede faydalı olur.
Şifalı bitkiler ve Destekleyiciler:
  • Kekik: Temas halinde virüsleri öldürür. Kan beyin bariyerini geçebilmektedir.
  • Kovan Otu/oğul Otu/Melissa/Limon Otu: Streptococcus, E coli, Bartonella, Babesia, Mycoplasma pneumoniae ve Chlamydophilla pneumoniae gibi bakteriler ve Candida mantarı vb ni öldürerek bağışıklık sistemi üzerindeki baskıyı azaltır.
  • Çinko: Virüsler tarafından üretilen bir nörotoksinin sebep olduğu iltihabi reaksiyonu azaltır.
  • Meyan kökü: Virüs hücrelerinin hareket etme ve üreme kabiliyetlerine zarar verme anlamında çok etkilidir.
  • L-lysine: Virüs hücrelerinin hareket etme ve üreme kabiliyetlerini zayıflatır.
  • Lomatium Kökü: Sisteminizde yer alan bakteri ve virüs hücrelerinin dışkı ve ceset gibi atıklarının vücuttan atılmasına yardımcı olur.
  • Reishi Mantarı: Bağışıklık sistemini güçlendiren lenfosit, trombosit ve nötrofilleri oluşturur.
  • Gümüş Hidrosol: Temas halinde virüsleri öldürür.
  • Astaksanthin: Virüslerin zarar verdiği beyin dokusu ve sinirleri onarmaya yardımcı bir antioksidandır.
  • Nascent İyot: İç salgı bezleri sistemini dengeler ve güçlendirir.


 🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷

SONUÇTA NASIL İYİLEŞECEĞİZ?

Kitabın 4. kısmı bence en keyifli ve faydalı bölüm. İyileşmek adına yapılmasını önerdiklerini yazıyor Antony William.
Sindirim Yolu Sağlığı: 

Sindirim yolu mide, ince bağırsak, kalın bağırsak, karaciğer ve safra kesesini kapsar.


Sindirim sisteminin görevi yediğimiz yiyeceklerden besin emilimini gerçekleştirmek, atık ve zehirli maddeleri dışarı atmak ve güçlü bir bağışıklık sistemini sürdürmektir.

Sindirim yolumuz gücümüzün olduğu yerdir. Oradaki bakterilerin iyi veya kötü olması duygularımız üzerinde bile rol sahibidir.

► İnsanların sindirim yolunda 75 ila 125 trilyon arası bakteri bulunur. Bunlar zehirli ve faydasız bakteriler, mikroplar, küf, mantar, mikotoksinler ve virüsler tarafından gelecek enfeksiyonlara açılmış kapılardır.Eğer iyi başa çıkılmazlarsa bu patojenler gelişerek doğal içgüdülerimizi engeller ve sayısız hastalığa zemin hazırlarlar.


Sızıntılı/Geçirgen Bağırsak Sendromunu Anlamak
Amonyak Geçirgenliği: Yemek yediğinizde, yiyecek sindirilmek için hemen midenize gider. Yoğun protein içeren gıdalarda (örneğin et, ceviz fındık gibi kabuklular, baklagiller) midedeki sindirim, midede bulunan ve enzimlerle güçlenen hidroklorik asit içerisinde geniş çapta gerçekleşecektir. Böylece proteinler, bağırsakta sindirilmek ve özümsenmek üzere daha basit formlara indirgenmiş olur. Eğer midenizde yeterinde hidroklorik asit bulunuyorsa bu normal bir süreçtir. Eğer hidroklorik asit seviyesi düşükse yediklerimiz midede yeterince sindirilmeyecektir. Stres ya da baskı altında yemek yiyorsanız bu alışıldık bir şeydir. Bu durumda proteinler kalın bağırsağınıza ulaştığında hücrelerinizin besin almasına yetecek kadar parçalanamazlar, bunun yerine yiyecek orada öylece kalır ve çürür. Buna bağırsak çürümesi denir ve bu çürüme amonyak gazı üreten ve şişkinlik, sindirim güçlüğü, kronik su kaybı gibi sorunlara yol açabilen bir çürümedir. Bu zehirli gaz bir hayalet gibi uçup kanınıza karışabilir. İşte amonyak geçirgenliği denen şey budur. Sızıntılı bağırsak sendromu ile ilgili çoğu rahatsızlığı yaratan şey amonyak gazıdır. İnce ya da kalın bağırsağınızdaki yaralar veya deliklerle ilgisi yoktur. Ayrıca bağırsağınızın duvarından zehirler sızdıran Candida mayası da değildir. asıl suçlanması gereken amonyak geçirgenliğidir.

İyi hidroklorik asit düştüğünde yerini kötü asitler alır. Bir insan bu koşulda yıllarca yaşayıp bu durumu fark etmeyebilir. Sonuç olarak da bu kötü asitler boğazınıza kadar yükselirler. İşte reflüye sebep olan hidroklorik asit değil bu işe yaramaz asitlerdir. Mide yolu kendini bu kötü asitlerden korumak için mukus üretir. Eğer boğazınızdan yukarı çok fazla mukus yükseliyorsa bu kötü asitler midenizi ve yemek borunuzu yaktığı için önlem almaya çalışmasından kaynaklanıyor olabilir. Bu da tedavi edilmesi gereken bir hastalığın işaretidir. Bu mukus aynı zamanda aşağı inerek bağırsakta besinlerin emilimine de engel olabilir.

Peki midedeki hidroklorik asitin azalmasının sebebi nedir?
Bunun 1 numaralı sebebinin adrenalin olduğunu söylüyor Antony William. Ayrıca adrenalinin sadece bir çeşidinin olmadığını böbrek üstü bezlerinin değişik durumlar ve duygulara tepki olarak 56 farklı karışım ürettiğini söylüyor.Yani kronik stres ve üzüntü zamanla hidroklorik asitin bozulmasına ve besinleri iyi sindirememesine yol açıyormuş. Tabi bunun yanında antibiyotikler, mantar ilaçları, bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar, vb ilaç hidroklorik asit dengesini bozabiliyormuş. Yine kırmızı et, ceviz gibi proteince zengin yiyecekler ve peynir,dondurma, süt vb gibi yağ, şeker, proteini karıştıran yiyecekler fazla miktarlarda alınıyorsa hidroklorik asit bundan etkilenecektir.

Hidroklorik asiti yeniden yapılandırmak
İşte bu kısımda Antony William ı meşhur eden kereviz suyu anlatılıyor.

Amonyak geçirgenliğini tedavi etmenin yolu  ve gerçekte başka herhangi bir sindirim yolu rahatsızlığını tedavi etmenin ilk adımı midenin hidroklorik asit tedarikini yenilemekten geçtiğini söylüyor Antony William. Bunun yapmanın yolu ise her gün aç karna yaklaşık 300 ml  KEREVİZ SUYU içmek miş. Ancak kereviz suyu sıkıldığı anda yani oksitlenmeden  içilecek. Kereiz kendine has sodyum bileşenleri, biyoaktif mineraller içermekte olduğu için hidroklorik asidi yenileyerek sindirimi iyileştirmektedir diyor.

Tabi ki bu metodu ben de denedim. Hatta bu etkisini bilmeden önce de katı sebze sıkacağında kendime juice hazırlarken içerisine kereviz sapı atmak adetimdi. Ben faydalı olduğunu düşünüyorum. Kereviz sapı bulmakta yaşadığım zorluk nedeniyle çok düzenli sürdüremedim. Ama bence denenmeli.


Bağırsağınızdaki Zehirli Ağır Metallerden Kurtulmak
Ağır metaller genelde karaciğer, safra kesesi ve bağırsaklarda birikir.

Ağır metaller zehirlidir ve eğer oksitlenmeye başlarlarsa kimyasal atıklar yakınlarındaki hücreleri mutasyona ve zarara uğratır.

Ağır metaller virüs, bakteri, mantar, parazit ve solucanların en önemli yiyeceğidir. Bu patojenler zehirli ağır metalleri tükettiklerinde nörotoksik bir gaz çıkarırlar ve bu gaz kendini amonyağa bağlayarak bağırsak çeperinden geçer. Yani amonyak geçirgenliği bir arkadaş edinmiş olur. amonyak geçirgenliği zehirli gazın bağırsak çeperinden geçmesini mümkün kılar.

Antony William' ın ağır metallerden kurtulmak için önerileri:
  • Kişniş
  • Maydanoz
  • Zeolit
  • Spirulina
  • Sarımsak
  • Adaçayı
  • L-glutamin
  • Sinirotu/Kuzudili Yaprağı
  • Kızılyonca Çiçeği
Sindirim yolu Florasının İyileştirmek ve B12 Üretimini Zirveye Taşımak
Sindirim yolundaki iyi bakteriler vücudumuzun ihtiyacı olan B12 vitamininin büyük bölümünü üretirler. Ancak bu sindirim yolunun her yerinde gerçekleşmez. İLEUM yani ince bağırsağın son bölümü B12 emilimi ve üretiminin ana merkezidir. Ayrıca burada metilasyon da gerçekleşir.

Beyin en çok bu ileum tarafından üretilen B12 yi kabul eder. İleumda belirli bir tür faydalı bakterinin fazla olması halinde ihtiyaç duyduğunuz B12 vitamininin hepsini üretirsiniz. Yeterli faydalı bakteri ayrıca metilasyonu da güçlendirir.

Düşük seviyede hidroklorik asit, ağır metal zehirlenmesi ve bağırsak geçirgenliği sebebiyle sindirim yolundaki bakteriler ölür, hasar görür. Dolayısıyla yeterli B12 üretilemez.

B12 üretimini arttırmak için faydalı bakterilerce zengin beslenmek gerekiyor. En önemli kaynak lahanagillerdir. Alfalfa, brokoli, yonca, çemen, mercimek, hardal, günebakan, lahana, bürüksel lahanası gibi diğer tohumlar filizlendirildiklerinde yaşayan mikrobahçeler gibidir. Bunun haricinde yediğiniz her sebze ve meyve de iyi bakterileri besleyen prebiyotiklerdir. Bunlar kadar etkili olmadığını belirtse de iyi kaliteli probiyotik kullanılmasını da öneriyor.

Yazar MTHFR için de şöyle not düşmüş: MTHFR gen mutasyonu diye adlandırılan hastalık ve diğer metilasyon sorunlarından da bu yolla kurtulabilirsiniz.Bu durumdaki insanların aslında gen bozuklukları yoktur, yalnızca vücutlarındaki besinlerin mikro besinlere dönüştürülmesini engelleyen aşırı miktarda zehir bulunmaktadır. Bu güçlü mikroorganizmalar homosistein seviyelerini düşürebilir ve sonunda MTHFR gen mutasyonu teşhisini ortadan kaldırabilirler.
Yani siz midenizin hidroklorik asidini yeniden yapılandırdığınızda, sindirim yolunuzdan ağır metalleri ve diyetinizden rahatsız eden yiyecekleri uzaklaştırdığınızda ve faydalı bakterileri yeniden depolayarak sindirim yolunuzun B12 vitamini üretebilme yeteneğini geliştirdiğinizde herhangi bir sindirim yolu sorunu da iyileştirilebilir demektir.



  • Kereviz sapı satın alınabilecek bir adres TIK
  • Kitabın İngilizce versiyonuna göz atmak isterseniz TIK
  • Yazarın "Tyroid Healing" adlı diğer bir kitabına göz atmak isterseniz TIK
  • "Liver Rescue" adlı kitabı için TIK
  • "Life-Changing Foods" adlı kitabı için ise TIK 
  • Yazarın websitesi
  • Yazarın blogu
  • Yazarın instagramı
🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿
🌵Uzun uzun, kısım kısım aktarmaya çalıştım. Umarım faydalı olur. Son söz niyetine yaşanması gereken şeyler biz istesek de istemesek de yaşanacak.Kimse yaşamakla yazgılı olduğu hayatı yaşamadan büyümeyecek.Problemlerini çözmeyi onlarla baş etmeyi kendini korumayı öğrenecek. Bu nedenle basit şeyler için sevdiklerinizi üzmenin, kendinizi tüketmenin hiç gereği yok. Üç günlük dünyada bunlar için yıpranmaya da yıpratmaya da değmez. İyi tarafından bakıp iyi olanları büyüttüğünüz güzel günler dilerim.

Sevgiler

14 yorum:

  1. Elinize emeğinize sağlık Teşekkürler

    YanıtlaSil
  2. teşekkürler,güzel bir özet olmuş

    YanıtlaSil
  3. teşekkürler,güzel bir özet olmuş

    YanıtlaSil
  4. Eline sağlık.

    YanıtlaSil
  5. çok teşekkürler

    YanıtlaSil
  6. Emeğiniz için çok teşekkürler, oldukça detaylı güzel bir özet olmuş. Oturup kitabı okusam burada görebileceğim kadar konu aklımda kalmazdı.

    Ellerinize sağlık

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. harika elimizin altında bulunsun hap bilgiler

      Sil
  7. Allah razı olsun kardeş eline.emegine sağlık

    YanıtlaSil
  8. Bu kitabı alacaktım ki sizin özetiniz ile karsılastım. Cok iyi ozetlemişsiniz, tesekkur ederiz. Gerçekten kendini medyum yerine koymasına şaşırdım. Bazı soyledigi şeyler, meyve suları sifalıdır muhakkak. Ancak bir- bir bucuk saatte bir yiyin önerisine hic katılmıyorum. Nebevi tıp da oruç da gunde iki ogun saglıklı der. Bu kereviz suyu ve diger meyve sularının da vucuda oruç gibi detoks yaptırarak saglık kazandırdıgı kanaatindeyim. Aidin Salih in karaciger temizligi de elma havuc suyu ile yapılıyor. Yani bagısıklık işi biliyor, onu yormadan az ve kaliteli gıdayla beslersek kendini de temizliyor, mikropları da, sorunlu hücreleri de öldürüyor. Bakınız otofaji. Yeter ki biomanyetik silah çeşitleri (bknz bebeklik, grip, vb. mrna aşılar), ilaçlar, kimyasallarla zehirleyip ona kalıcı zarar vermeyelim. Yani sonuç yine Allah(cc) ın dedigine geliyor. Şüpheli şeyden (aşı vb.) uzak dur, oruç tut (otofaji), namaz kıl(ruh, fizik,frekans, manyetik alan dengeleme). Yaratan bilmez mi, Elhamdulillah. Farkında olanlara selam olsun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kitap tümden kötü bir kitap değil, yararlı bilgiler var. Okurken belli bir süzgeçten geçirmek gerekiyor ve bazı konularda da ileri araştırma istiyor.

      Sil
  9. Çok çok çok teşekkür ediyorum. Allah razı olsun. Harika bir özet.

    YanıtlaSil
  10. Ozetiniz ve yorumlariniz harika..

    YanıtlaSil
  11. Tüm güzel yorumlar için teşekkürler ❣

    YanıtlaSil
  12. Elinize sağlık süper olmuş

    YanıtlaSil

Yorum Kuralları:
-Lütfen reklam ve tanıtım içeren yorumlar yapmayınız.
-Küfür ve hakaret içeren yorumlar yapmayınız.
-Sadece konu ile ilgili yorumlara cevap verilir.