Artık hastalık -
beslenme ilişkisini bilmeyen, kavramayan kalmadı sanıyorum. Hastalığın adı,
etiketi ne olursa olsun her tedavinin
başlangıç noktası olarak beslenmeyi düzenlemek doğru bir aksiyon olacaktır.
Nereden başlamalı ne yapmalıyız derseniz önce doğru bilgiyi toplamaktan başlayın
derim. Çünkü sağlıksız bir alışkanlığımızın verdiği zararlar mantığımıza
yatarsa ondan vazgeçmek bizim için daha kolay olur .Doğru bilgiye
erişim ise artık zor değil. Pek çok kitap, blog, youtube kanalı, instagram hesabı bu
konuda inanılmaz faydalı bilgileri
cömertce sunuyor. Bu konuda bir belgesel tavsiyesini de ben bloguma eklemek istedim.👇
Bu hafta sonu kendiniz
ve sevdikleriniz için güzel bir şey yapmak isterseniz 1,5 saat kadar zamanınızı
ayırıp henüz izlemediyseniz şeker hakkındaki “That Sugar Film” adlı belgeseli izlemenizi tavsiye
ederim. Basit bir Google taramasıyla belgesele (alt yazılı) hızla
ulaşabilirsiniz. Ben buraya da bırakıyorum. Kısaca kendi notlarımı paylaşacağım bu gönderide.
Belgeseli hazırlayan Damon
Gameau 5 yıl önce kız arkadaşıyla tanışmasıyla birlikte rafine
şekeri hayatından çıkarmış ve sağlıklı beslenmeyi seçmiş. Belgeseli
hazırlarken kız arkadaşı 6 aylık hamile. Bebek yoldayken şeker
hakkındaki gerçekleri, vücuda etkilerini, ne kadar zararlı olabileceğini
öğrenmeyi kafasına koyuyor . Bu amaçla kendi üzerinde bir
şeker deneyi gerçekleştirmeye karar veriyor. Deneye göre yeniden
şekerli beslenmeye başlayacak ve gün be gün değişimleri ölçecek.
Deneyi yaparken değişimleri izlemek ve ölçmek için içinde beslenme
uzmanı, patolojist, diyetisyen, genel sağlık danışmanı bulunan
bir grup uzmanın yardımını alıyor. Deneye başlamadan önce kan,
enzim, boy, kilo, bel çevresi gibi biyokimyasal ve fiziksel muayeneleri
yapılıyor. Sonuçlara göre durumu yaşıtlarından oldukça iyi,
karaciğeri, trigliseriti vb değerleri uygun, insülün direnci yok, vücut ağırlığı
76 kg.
Deneye göre
Daman iki ay boyunca günde 40 çay kaşığı kadar şeker
tüketecek. Üstelik bunu bilinen abur cuburlarla (çikolata,
şekerleme, meşrubat, dondurma, gofret vb) değil mısır gevreği,
yağsız aromalı yoğurt, kızartılmış fasülye, buzlu çay, organik meyve suyu gibi
sağlıklı diye bilinen-pazarlanan yiyecek ve içeceklerdeki gizli
şekerlerden sağlayacak. Bu 40 çay kaşığı şeker özellikle
sükroz ve früktoz içerecek. Reçel gibi sonradan eklenen veya kuru üzüm
gibi tabi olabilir. Hep yağsız yiyecekler seçilecek ve her zamanki kadar
egzersiz yapılacak..Deney süresince aldığı günlük kalori miktarı
deney öncesi aldığı günlük kaloriye eşit olacak.
40 çay kaşığını
hesaplamak için 1 çay kaşığı şekerin (yani 1 adet kesme
şekerin) 4 gr olmasından yola çıkıyor. 40 çay kaşığı şeker size ilk
başta çok gelmiş olabilir ama hiç de öyle değil! Mesela mısır gevreği, yağsız
yoğurt ve elma suyundan oluşan bir kahvaltının şeker miktarını hesapladığında
20 çay kaşığı şeker yapıyor. İlginç değil mi? 40 çay kaşığı şeker bu hesapla
haftada 1.120 gr şekere tekabül ediyor.
✔ Deneye başladıktan iki gün
sonra Damon abur cubur dahi yemeden günde 40 çay kaşığı şeker almanın
ne kadar da kolay olduğunu görmüş oldu. Mesela 4 orta boy elmayı sıkıyor ve bir
bardak elma suyu elde ediyor. Bir elmada 4 çay kaşığı şeker olduğundan
yola çıkarsak bir bardak taze sıkılmış elma suyunda 16 kaşık şeker var.
Ama iki elmayı yıkayıp yese meyvedeki lif vücuduna tokluk hissi verecek ve dur
diyecek. Daha az şeker almış olacak.
✔ Damon 12. Gününde tartılıyor.
79,3 kg.Yani 12 günde 3 kg dan fazla almış. Üstelik asitli içecek, dondurma,
çikolata yememesine, sağlıklı beslenmesine, spor yapmasına rağmen. Özellikle
göbek bölgesindeki yağlanma dikkatini çekiyor.
✔ 18. günde yapılan kan testlerinde karaciğer enzimi olan ALT seviyesinde artış
görülmüş. ALT yüksekliği karaciğerin daha fazla çalıştığına ve bu yüzden hasar
görebileceğine işaret eder. Yani karaciğer yağlanması başlamış.
✔ İlerleyen
günlerde çok halsiz ve bitkin hissediyor. Bir sonraki
şeker alımını bekliyor. Şekerden fiziksel olarak etkilenmenin yanında daha çok
şekerin ruh haline etkisini şaşırtıcı buluyor. Kendini dalgın
ve uzak hissediyor. Şeker aldığında ise çocukça mutlu olduğunu , bir süre
boyunca keyfinin yerine geldiğini söylüyor. Manik bir durum yaşıyor. Bunu
sigara bağımlılığına benzetiyor.
✔ Birinci ayın
sonunda 81,2 kg oluyor. Yani bir ayda günlük aynı
kaloriyi almasına rağmen 5 kilo almış. Daha fenası bel çevresi 84 cm den 91 cm
ye çıkmış Kendisinde fark ettiği değişikliklerden birisi de çabuk acıktığı ve
zor doyduğu oluyor.
✔Damon deneyini farklı bölgelerde
ve ülkelerdeki alışkanlıkları da gözleyerek sürdürüyor.Bu amaçla şekerli
beslenemenin merkezi sayılabilecek Amerika’ya gidiyor. Gerçekten de
burada sadece basit bir içecekten bile 34 kaşık şekeri bir anda almak mümkün.
Yani 40 çay kaşığı şekeri tamamlamak son derece basit. Ayrıca diğer bir tehlike
de yüksek fruktozlu mısır şurubu.Düzgün bir yemek bulmakta çok
zorlanıyor. Ya Mc Donalds, ya KFC, ya da Taco Bell. Burada özellikle gazoz,
pepsi, meyve suyu gibi şekerli içeceklerin çok tüketilmesi nedeni ile diş
çürüklerinin çok fazla olduğunu ve 3 yaş gibi erken yaşlarda bile
görüldüğünü öğreniyor. Hatta bebeklere biberondan meyve suyu içirildiği için
biberon çürüğü tabir edilen diş çürükleri çok sık görülüyor.
✔ Damon araştırmalarını
derinleştiriyor ve New York a gidip yemek devlerinin bizi ürünlerine nasıl
bağladıklarını kapsamlı şekilde yazan Pulitzer ödüllü Michael
Moss ile tanışıyor ve görüşüyor. Michael Moss bu şirketlerin ürünlerinin
albesini arttırmak için çok fazla bilimsel çalışma yaptıklarını
söylüyor. Yiyecekte neyin bağımlılık yaptığını, tadının nasıl ve neden
arzulandığını tespit etmek için ciddi kaynak ayırdıklarını ve ürün
geliştirmeden önce binlerce insanda tat denemeleri yaparak ideal şeker oranını
tespit ettiklerini anlatıyor. İşlenmiş gıda endüstrisinin kapıları arkasındaki
bu ideal şeker oranına “mutluluk noktası” deniyor. Bu mutluluk noktasını
sağlamak için artık makarna sosu, kola ve mısır gevreğinde hep şeker
var.Böylelikle çocukların biyolojisi sömürüldü ve onların damak zevkinde her
şeyin tatlı olması gerektiği gibi bir algı yaratıldı. Şekerle tadı berbat olan
şeyler bile yenebilir hale getirildi.
✔ 35. günde artık egzersiz yapmanın bile zorlaştığını, motivasyonunun
düştüğünü gözlemliyor. Yüzü yağlandı, biraz şişti, sivilcesi çıktı. Göbeği
yağlandı kıyafetlerine girememeye başladı. Cilt problemleri ile
karaciğer oldukça ilişkili. Şekere bağlı olarak karaciğer yorulduğu
için artık cildi bozulmaya başladı.
✔ Damon araştırmalarını daha da
derinleştiriyor. Bu amaçla 35. Günün sonunda beyninin şekere tepkisini
ölçmek için bir MR cihazına giriyor. Beyin MR ı çekilirken özel bir
şekilde pipetle milkshake içmesi sağlanıyor. Beyninin fotoğrafları çekilerek
milkshake e tepkisi ölçülüyor. Beyin daha şekeri ya da şekerli gıdayı
görünce dopamin salgılar ve ‘al onu’ der. Çünkü iyi hissetmek
ve çabuk enerji üretmek için gerekli. Şekerin az olduğu dönemlerden kalma bir
içgüdü. Şekerli yiyeceği ağzımıza götürüp tadı aldığımızda opioid denen
kimyasalla beta-endorfin salgılanır ve harika hissederiz.
Şeker nikotin, kokain ve seksle aynı ödüllendirme bölgesindedir. Ama bu etki
uzun sürmez. Şekerin früktoz kısmı iştah kontrol merkezlerimizi etkiler.
Glikoz kısmı da ruh halimizi etkiler ve bize çok dengesiz bir
ruh hali kalır. En önemlisi de ne kadar çok şekerli gıda yerseniz o
kadar çok şekerli gıda istersiniz.
✔ Belgeselde, şekeri aklamak ve
yaygınlaştırmak adına şirketlerin bilim insanları kanalı ile halkı
nasıl kandırdıklarını anlattığı kısmı özellikle dikkatle izlemek gerekiyor.
Şöyle gelişiyor: Şeker Birliği basın yolu ile bildiri yayınlıyor. Bilim
insanları şeker korkusunu defediyor. ‘İnsan Beslenmesinde Şeker’ adlı
bir belge gösteriyorlar ve bu belgede finansörün şeker endüstrisinin
olduğuna dair kanıt yoktu. Resmi bir belge gibi duruyordu. Dergilerde
yayımlandı. Şeker endüstrisi 25.000 kopya dağıttı. Bu rapor sonra devlet
tarafından bulguları kesinleştirmek için kullanıldı. Şeker aklandı ve dünyanın
geri kalanı buna uydu. Şeker birliği başkanı Jack Tatem çıkardığı şemayı
gösterip “Bakın şekerle kronik hastalıklar arasındaki bağı gösteren kesin bir
kanıt yok. Şeker birliğimizin ve ürünlerimizin can damarıdır” diyor ve kanıtlar
böyle manipüle ediliyor.
✔ Damon bir de şeker endüstrisini
savunan bir bilim insanı ile tanışmak istiyor. Dr John Sievenpiper ile
tanışıyor ve konuşuyor. Ona yaptığı deneyi ve şeker tüketiminin onu nasıl
olumsuz etkilediğini anlatıyor. Ancak dr çok oralı olmuyor ve Damon
araştırmalarının Coca Cola tarafından finanse edilip edilmediğini soruyor.
Dr John finanse edildiğini ancak çalışmaların tarafsız olduğunu söylüyor. Tam
bir hafta sonra şekerli meşrubat ve fruktoz hakkında bir sempozyum ilanı
görüyor. Bu sempozyumun açılış konuşmacısı ise Dr John Sievenpiper ve
sponsor Coca Cola idi. Araştırmalarda kalori ve früktoz ile kardiyometobolik
hastalıklar arasında bir bağ olmadığını anlattı.Coca cola bu konuda ard arda
tweet atıyor.
✔ Damon günler ilerledikçe şekere iyice alıştığını,
vücudunun duruma adapte olduğunu ve bu şekilde de yaşayabildiğini görüyor. Bu
artık onun gerçekliği olmuş oluyor ve çevredeki insanlar da aslında öyle.
Bitkinler, dayanıksızlar, iştahlılar ve bu artık onların gerçekliği olmuş
durumda. Kabullenmişler. Şekersiz olmayı bilmiyorlar. Durumu normal
karşılıyorlar.
✔ 60 gün yani 2.400 çay kaşığı şeker sonra ne mi oldu?? Damon
toplamda 8,5 kilo aldı. ALT değeri üst sınırın 20 birim üstüne
çıktı. Dolayısıyla insülin direnci arttı ve bu da zaten tip 2 diyabete giden
yol demek. Trigliserit seviyesi 0,08 den 1,5 a çıktı. Vücut yağı %7
artarken bel ölçüsü 10 cm arttı.Deney öncesine göre günlük aynı
miktar kalori almasına rağmen sadece kaloriyi sağlayanı şeker olarak
değiştirdiğinde (bunu yaparken de abur cubur yerine sağlıklı olduğu düşünülen
kaynakları tercih ederek) bütün bunlar oldu.
Belgeselden Şekerle İlgili Çarpıcı Bilgiler
📌 4 kişilik ortalama bir
Avusturalyalı aile bir haftada tükettikleri şekeri satın almak zorunda
kalsalar süpermarkete gidip 6 tane 1 kiloluk şekeri raftan alıp eve
götürüp hepsini bir haftada yemeli.
📌 Günümüzde şeker o kadar
yaygın ki şeker içeren tüm ürünler süpermarketin raflarından kaldırılsa
ürünlerin sadece %20 si kalırdı.
📌 Şekerin kısa tarihçesini ve nasıl
olup da özellikle 1955 lerden itibaren şeker kullanımının bu denli arttığını
anlatıyor.1970 lerden itibaren yağın günah keçisi ilan edilmesiyle şeker
onurlandırılmış, “ yağsız yemek sağlıklıdır” fikri kurumsallaştırılırken
kalorinin yeri şekerle doldurulmuş. Tüketici de bu tadı sevmiş. Ancak vücudumuz
rafine şekerin bu ani artışıyla başa çıkabilecek şekilde kurulmadı.
📌 Glukoz: ekmek ,makarna, sebze ve tahıl Laktoz: memelilerin
aldığı ilk şeker Anne sütünde, inek sütünde, peynirde, yoğurtta
bulunur. Sükroz: kahve ve çayımızdaki şekerdir. Sükroz da
glikoz ve früktozdan oluşur.
📌 Früktoz eskiden çok
nadir bulunurdu. Meyvede, sebzede ve balda. Şimdi ise her yerde.
📌 İçecekler tsunami
etkisi gibi ani bir enerji hissi yaratırlar. Karaciğere büyük bir şeker
dalgası ulaşır.
📌Şeker vücuda girince
ikiye ayrılır. Fruktoz ve glikoz. İkisi de karaciğere gider.
Karaciğerde glikoz ya çabukça enerjiye çevrilerek kullanılır. Ya da yedek pil
gibi sonrası için depolanır. Şekerin früktoz kısmı ise çok farklıdır.
Karaciğerin früktozu düzenleme işlevi yoktur. Çünkü früktoz doğada az bulunur.
O da gereğine bakmaksızın früktozu kan dolaşımından püskürtür. Tüm boş piller
doluysa da şekeri hemen yağa dönüştürür. Bu yağın bir kısmı ciğerde kalır.
İnsülin direnci ve diyabet riskini artırır. Ayrıca, ciğerdeki bu yağ
trigliserid olarak kan dolaşımına gönderilir. Bu da aşırı kilo , damar
tıkanması ve kalp hastalıkları demek. Şeker, ekmek ve makarna gibi
karbonhidratları yerken çok fazla glikoz üretiriz. İnsülin hormonu salgılanır.
İnsülin hücrelerin kapısını açan anahtar gibidir.Böylece hücreler tüm glikozu
emer. Kan dolaşımından temizler ve glikozu enerji olarak yakar. Kanda ne kadar
glikoz varsa o kadar insülin salgılanır. Ancak bizim için önemli olan kandaki
insülin glikozla uğraşırken yağ hücrelerimize, yağa tutunmalarını söyler.
Böylece yağ yakma aşamalarını yok eder. Yani çok şeker yiyerek yağı vücudumuza
alıp karaciğer yağlanması yaratıyoruz. Artı, glikoz yüzünden yağ hücrelerimize
yağa tutunmasını söyleyen insülin seviyesi aynı kalıyor . İnsülin şekerle
uğraşırken yağı yakamayız.
📌 Beyin ve vücut
glikozla çalışır. Glikoz seviyesi bir inip bir çıkıyorsa bir yüksek bir
alçaksa yani sürekli dengesizse bu akli işlevimizin dengesini de etkiler.
Örneğin lolipop gibi bir şekerleme yediğimizde kan şekerimiz hızla yükselir ve
kendimizi mutlu hissederiz. Fakat insülin salgılanıp şeker hücrelere taşınınca
kan şekeri hızla düşer. Bu düşüşle beyin artık mutlu olmaz beynine tekrar tatlı
yemek gerektiği mesajını iletecek adrenalin gibi stres hormonları sargılarız.
Böylece eski halimize döneriz.Ruh halindeki değişimlerin sebebi bu.Adrenalin
anksiyeteye sebep olur, panik atağı tetikler.
📌 Mc Donalds’ dan Coca
Colayı çıkarıp meyveli içecekler koymanın sağlıklı olduğu düşünülüyor. Ama
onlar da en az cola kadar şeker içeriyor.
📌 Fransa’da olan
araştırmacı Serge Ahmed yaptığı çalışmalarda farelerin kokainden çok
şekere ulaşmaya çalıştığını göstermiş. Bir yerlerde saklanan
uyuşturucu satıcılarının aksine gıda devleri her yerde karşınıza çıkıyor. Bu
gıda devlerinin toplantılarında ‘bağımlılık’ yasak kelimedir. Gıda devleri
obezite ve hastalık konusunda ise ‘insanlar kendi gıda tercihlerini kendisi
yapmalı’der.
📌 Yağdaki kalori miktarı
şekerden çok daha fazladır.2 katı kadar. 1 gr yağ 9 kalori iken 1 gr
şeker 4 kaloridir. Kalori hesabı yapınca şeker daha düşük kalorili çıkıyor.
Ama Damonun deneyi gösterdi ki aynı miktar kaloriyi sağlıklı yağ yerine
şekerden aldığında karaciğeri yağlandı, göbeği çıktı, beyni puslandı, ruh hali
bozuldu ve tok hissetmiyor. Bu nedenle şeker endüstrisi yağı kötüler ve
insanları kalori hesabına zorlar. Şeker endüstrisi şunu dikte ediyor
‘kalori kaloridir’. Ama durum hiç de öyle değil.
📌 Kek, pasta, baklava gibi tatlı
yiyeceklerin içinde şeker olduğunu zaten biliyoruz. Tehlikeli olan
gelişme, şekerin artık yerli yersiz neredeyse bütün hazır gıdaların içine
koyulur hale gelişi… Bebek maması, mısır gevreği, sosis, mayonez, ketçap,
pizza, hamburger ekmeği, kola, hazır meyve suyu gibi gıdalar şekerle tüketici
gözünde daha çekici hale getiriliyor. Doğuştan tatlıya yatkınlığı olan
insanoğlu da, farkında olmadan bu çekime kapılıyor ve satışlar artıyor.
Gittikçe daha fazla satın alıyor, daha yiyoruz bu gıdaları.
📌 Şekere dair doğru
mesajı almamamızın nedeni şekerin küresel ticari değerinin 50 milyar $ olması
elbette.
📌 Anlık haz devrinde yaşıyoruz ve
kimse hiç bir şey için beklemek istemiyor. Şekere eğilim biraz da bundan.
📌 http://www.sugarstacks.com güzel bir site . Günlük hayatta sıkça tüketilen ürünlerin içlerindeki şeker
miktarını sükroz, früktoz, mısır şurubu gibi ayrım yapmadan sadece şeker yüküne
dikkat çekmek için küp şeker cinsinden göstermişler. Fotograflara göz atmanızı
öneririm.
Bu belgeseli izleyin çünkü, bu videodan
sonra artık en azından sağlıklı bir alternatif diye çocuğunuzun beslenmesine
“süt dilimi” koyup bebeğinize cicili ambalajlardaki bol vitaminli meyveli
yoğurdu yedirirken, cola içmeyip aromalı maden suyunu lıkır lıkır
tüketirken,nesfitlerle cornflakeslerle kahvaltı yapıp karışık meyve suları ile
serinlerken, salatalarınızın üzerine nar ekşisini , hazır salata soslarını, mayonezi
boca ederken, diyet yoğurt ve süt tüketirken, akşamları tv karşısında 2 kilo
meyve yerken iki defa düşünürsünüz. İzleyin çünkü deli bir düzen var ve tek
kurtuluş bilinçli bir tüketici olmak.
Bunları okuyunca “şekere yani
karbonhidrata hiç mi ihtiyacımız yok?” diye düşünebilirsiniz. Elbette
ihtiyacımız var fakat bu miktar düşündüğümüzden ve alıştığımızdan daha az. Hele
bir de fiziksel aktivitemiz düşükse.
Özetle insanlık olarak şeker konusunda
başımız büyük dertte. Vazgeçmek için artık daha fazla geç kalmayın.
Sevdiklerinizin ve çocukların da bu konudaki farkındalığını artırmak için bu
belgeseli izlemesini umarım sağlayabilirsiniz.
Şekersiz ve eğlenceli bir hayat dilerim.Şeker gibi dostlarınız olsun.
Sevgiler ❤
Merhaba, instagramda bir gönderide bu bilgileri kullandım. Emeğinize sağlık teşekkürler
YanıtlaSilBilgi paylaşıldıkça anlamlı, iyi yapmışsınız.
SilSadece kaynak belirtilmesi beni mutlu eder.