Sağlığını Korumayı Öğren: KRONİK OTOİMMÜN HASTALIKLARDA BESLENME

2 Haziran 2019 Pazar

KRONİK OTOİMMÜN HASTALIKLARDA BESLENME




Çok çeşitli diyetler duyuyoruz. AİP diyeti, Paleo diyeti, Eliminasyon diyeti, GAPS diyeti, düşük FODMAP diyeti, WAHLS diyeti, Ketojenik Diyet, Taş Devri Diyeti, Histamin Diyeti, Candida Diyeti ,Anti-Enflamatuar Diyet, Alkali Diyet.. Otizmde GAPS diyetinin, epilepside ketojenik diyetin, SİBO da FODMAP diyetinin, MS de Wahls diyetinin, pek çok otoimmün hastalıkta Eliminasyon diyetinin etkisiyle iyileşme sağlayan, semptomlarını kontrol altına almayı başarabilmiş nice insan var. Görüldüğü gibi hastalıkların iyileşmesinde pek çok farklı beslenme protokolleri mevcut.

Malumunuz beslenme bir bütündür, kişiye özeldir. Mucize bir gıda veya mucize bir ilaç yoktur. Hastalıklar sadece kişiye özel doğru gıdalarla beslenerek, vücuda doğru maddeleri doğru şekilde  vererek iyileşebilirler. Anti Enflamatuar diyet romatizmada fayda sağlarken SİBO su olan bir kişi uyguladığında semptomları alevlenebilir. Ya da normalde çok sağlıklı olan kimi sebzeler hipertiroid hastaları için uygun olmayabilir. Yine çok sağlıklı fermente sebzeler histamin intoleransı olanlar için aşırı rahatsızlık verici olabilir.

Yani yiyeceğin sağlıklı olması kadar sizin hastalığınıza özgün ve uygun olması da çok önemlidir. Bu kadar çok diyet çeşitliliği nedeniyle biliyorum pek çok insanın kafası karışık. O nedenle kronik otoimmün bir hastalığı olanlara yol gösterebilecek temel noktalara değineceğim bir gönderi hazırlamaya karar verdim. Çünkü sağlığımızı geri kazanmak ya da sağlığımızı korumak beslenmeden geçiyor

Sizlere ilk önerim sürdürülebilir bir beslenme düzeni oluşturmayı hedeflemeniz. Bunu başarabilirseniz beslenme sorun olmaktan çıkıp keyif olmaya başlayacak ve bu ilham tüm hücrelerinize işleyecek.

Buraya bıraktığım bilgiler sizin daha derin araştırmanız için küçük küçük çakıl taşları gibi düşünün. Tercihlerinizi işlenmemiş, doğadan gelen, yediğinize değecek kadar zengin, renkli ve çeşitli yiyeceklerden yana kullanmak hem boş kalorilere yer bırakmaz ve hem de hücrelerinize yük olmaz.


ŞEKER VE İŞLENMİŞ GIDALARI YEMEYİ BIRAKIN

Pratik yiyecekler çağında yaşıyoruz. Ne zaman doğal gıdalarla oynamaya başladık problemler de o zaman başladı. Vücutlarımız yapısı değişmiş bu gıdaları sindirebilmeye tasarlanmamıştır. Gıda ne kadar fazla işlenmiş olursa besin değeri o kadar azalır ve bir o kadar da kimyasal olarak değişime uğrar. Besin değerini kaybetmesi bir yana gıda işlendiğinde çoğu özelliğini de kaybeder; tadı, aroması, rengi gibi. Bunu telafi etmek için de ona çeşitli kimyasallar eklenir; lezzet arttırıcılar, renklendiriciler, çeşitli katkı maddeleri gibi. Bu kimyasalların büyük bir bölümünün enflamasyona, kansere, hafıza kaybına, hiperaktiviteye, öğrenme güçlüklerine, psikiyatrik problemlere, sindirim sistemi rahatsızlıklarına ve diğer birçok sağlık problemine katkıda bulunduğu kesin bir biçimde gösterilmiştir. Doğal gıdaları muhafaza etmek kolay değildir. Bu nedenle onlara raf ömrünü uzatmak için çeşitli işlemler uygulanır. Aşırı ısıya, basınca, enzimlere, solventlere, sayısız diğer kimyasallara maruz kalır; karamelize edilir, karbonhidratlar değiştirilir. Sonra güzelce paketlenerek bizlere “gıda” diye sunulur. Üreticiler etikette tüm içerikleri belirtmekle yükümlüdür. Ancak eğer üretici zaten işlenmiş maddelerden yapılmış bir içerik kullanırsa bu içeriğin nelerden yapıldığını belirtmekle zorunda değildir. O nedenle, diyelim belli bir içerikten kaçınıyorsunuz, örneğin glüten veya şeker gibi, etiketi okumanız yeterli olmayacaktır.
Mısır şurubu, sukroz, laktoz gibi tatlı zehirler neredeyse tüm paketli ürünlerin gizli üyeleridir. Bu beslenme rejiminde bütün ŞEKERİN mümkün mertebe kesilmesi olmazsa olmaz. Çay şekeri, şekerlemeler, reçeller, kola, diyet kola, şeker ile tatlandırılmış boğaz pastilleri, kurabiye, kek, krep, hamur işleri, pudingler ve benzeri şeker içeren gıdalar otoimmün hastaların uygulayacağı bir diyette bulunmaz. Bu sebeple İYİ BİR ETİKET OKUYUCU olmak şart !!

NİŞASTALAR da bağırsak ve kan dolaşımında şekere dönüştüğü için kan şekerinde dalgalanmalara sebep olduklarından otoimmün hastalıkların kontrolünde nişastalı ürünlerden mümkün mertebe uzak durmak tercih edilmelidir. Bu, kronik hastalığını minimize etmeye çalışan bir kişinin beyaz pirinç, patates, ekmek, erişte, makarna, irmik gibi herhangi bir şeyi yememesi anlamı taşır. Kilo vermeniz gerekiyorsa nişastalı içerikleri tamamen bırakmanız zaten çok gerekli. Beyaz pirinç ve patates tüketilecekse bile haftada birkaç defa, az miktarlarda ve mutlaka sağlıklı bir yağ ile tüketilmelidir.

İŞLENMİŞ YAĞLARDAN UZAK DURUN
Tüm margarinler, sürmelik yağlar, tereyağ benzeri margarinler, pişirmelik yağlar, bitkisel yağlar, hidrojene yağlar, katı yağlar işlenmiştir. İnsan fizyolojisine yabancıdır. Tüm bitkisel yağlarda çok hassas çoklu doymamış yağ asitleri bulunur ve bunların ısıdan, ışıktan ve oksijenden zarar görmesi çok kolaydır. Bu yüzden doğa ana onları dikkatlice bitkilerin hücresel yapılarında gizlemiştir; yalı çekirdeklerinde, yapraklarında, saplarında, köklerinde. Bitkileri doğal şeklinde yediğimizde bu yağları bozulmamış haliyle alırız ve bizim için gayet sağlıklı olur. Ancak bitkilerden fabrikalarda yüksek ısı, basınç ve çeşitli kimyasallarla yağ ekstrakte edildiğinde bitkilerdeki o hassas yağ asitlerinin yapıları değişerek, insan vücudunun hiç tanımadığı zararlı yağ asitlerine dönüşür.

Sağlıklı yağlar (balık yağı,soğuk sıkım zeytin yağı, hindistan cevizi yağı, avokado yağı, keten tohumu yağı vb) hava ve ısı ile temas ederlerse kolayca okside olarak bozulur; özelliğini kaybeder. Bunları koyu renkli cam kaplarda gün ışığından koruyarak ağızları kapalı biçimde saklayın. Tereyağ, mümkünse sadeyağ, hayvani yağlar, Hindistan cevizi yağı yemek pişirmede kullanılabilir.

GLUTEN, LAKTOZ ve KAZEİNDEN UZAK DURUN
Otoimmün hastalıkların zemininde bağırsak geçirgenliği yattığı için tedavisinde ilk yapılması gereken şey glütensiz ve kazeinsiz bir diyettir. Bir diğeri de insülin direncini kontrol altına almaktır. Çünkü amacımız bağışıklık sistemini sakinleştirmek ve barış ortamını sağlamaktır.
Zira kazein, glüten gibi büyük moleküller, bağırsaktan vücuda geçerse, yatkınlığı olan kişilerde immün sistemi harekete geçirerek vücudun kendi dokularına karşı antikor oluşturmasına sebep oluyor. Bu da, bu dokularda hasara sebep oluyor.

Gluten içeren buğday, arpa, çavdar gibi tahıllar ve bunlardan yapılan mamuller (ekmek, kek, kurabiye, bulgur, makarna, irmik, erişte, şehriye, tarhana, un çorbaları) tüketilmemelidir. Başlangıç aşamasında yulafın da tüketilmemesini öneririm. Sıklıkla glüten içeren ürünlerle aynı değirmende işlendiği için çapraz bulaşma olabilmektedir. Genetiği değiştirildiği için mısırın /mısır ununun da yenmemesini tavsiye ederim. Yine başlangıç aşamasında pirinç tüketilmesini önermem. Çünkü hızlı emilen şeker miktarı yüksek olduğu için insülin direncini arttırarak metabolik sendroma sebep olur; ayrıca mantarların üremesini de artırırlar. Amaç, bağırsak ve bağışıklık sistemini dinlendirmek ve onlara tamir fırsatı vermekten ibaret olduğu için ancak hastalıklar daha kontrol edilebilir seviyeye geldiğinde ılımlı bir şekilde tüketilebilir.

Süt her memeli yavrusunun doğası gereği bir süre beslenebilmesi için annesinin o tür için ürettiği bir gıdadır. Bunun dışında diğer türler tarafından tüketildiğinde Otoimmun Hastalıkların oluşma sebebi olarak görülebilir. Süt, yoğurt, peynir, kefir tamamı otoimmün kronik hastalıklar için risk taşır.

Günlük pastörize sütlerin en iyi tüketim yolu evde kendi yaptığınız yoğurttur. Bu yoğurtlarda kullandığınız yoğurt mayasına probiyotik kapsüllerden probiyotik ilave edebilirsiniz. Tüketimde aşırıya kaçmayın. Yine bir süt ürünü olan fabrikasyon peynirleri tüketmekten kaçının. Taze kaşar peynirleri, krem peynirler de bu gruptadır. Doğal, yemle değil otla beslenmiş keçi ve koyun peyniri bulmaya gayret edin. Bunları da tüketiminizde aşırıya kaçmayın.

YUMURTALAR MUCİZEVİ GIDALARDIR

Ancak kimi insanlar için intoleransa sebep verebileceğinden eliminasyon diyetlerinde tanıtılarak beslenmeye dahil edilirler. Bu nedenle 1 aylığına yumurtayı diyetinizden çıkarmanızı, bu sürenin sonunda deneme yaparak dokunup dokunmadığını tespit etmenizi öneririm. Aslında sindirimleri çok kolaydır. Taze salata ve biraz doğal soğuk sıkım sızma zeytinyağıyla yumurta yiyerek kan şekerinizi ve vücut biyokimyanızı o gün normal seviyede tutabilirsiniz.

PROTEİN KAYNAĞI OLARAK ET TÜKETİMİNDE SEÇİCİ OLUN

İşlenmiş etlerden kaçının; salam, sosis, sucuk ve bu tür şarküteri etlerinden sakının çünkü çok fazla miktarda kimyasal madde ve gluten içerirler. Fizyolojimiz sadece doğal etleri sindirmeye uygundur. Doğal otla beslenen hayvanların etlerini ve sakatatlarını tercih etmelisiniz. Sucuğunuzu da yerel kasabınıza güvenilir bir şekilde hazırlatabilirsiniz. İslenmiş, tütsülenmiş balık ve tütsülenmiş etler yine uzak durulması gereken bir gruptur.

Hayvanlar suni yemlerle aldıkları antibiyotikleri, zehirleri yağ dokularında ve karaciğer, dalak, kemik iliği gibi organlarında biriktirirler. Bu hayvanların GDO’lu yemleri yoğun ot ilaçları (herbisit)  içerir. Hayvanın vücudu bunları biriktirir. Yani onu tüketecek olan bizler için depolamış olur. Sadece doğal otla beslenmiş olan (ticari yemle değil) hayvanların eti dışında ve ticari yemle beslenmeyen gerçek köy tavuğu eti tüketmenizi öneririm.

Doğal geleneksel hayvancılık et ürünleri esansiyel aminoasit ihtiyacını en iyi karşılayan besinlerdir. Ayrıca tek B12 vitamini kaynağı hayvansal ürünlerdir. B12 vitaminini bitkisel kaynaklardan alamayız. Protein sanıldığı gibi sadece kas gelişimi ve korunması için değil. Ayni zamanda detoks kapasitesi için de gereklidir. Ayrıca et yemekleriyle birlikte bol miktarda taze sebze yemeyi de alışkanlık haline getirmek önemlidir. Bu şekilde dokularda asit birikmesinin önüne geçilebilir.

Ev  yapımı et-kemik suyu harika bir besinsel ve sindirimsel çaredir. En iyi et kemik suyu kemiklerden, eklemlerden ve kesilen et parçalarından yapılır. Kolajen, jelatin, mineral, aminoasit yönünden oldukça zengindir. Sindirim sistemimize, eklemlerimize, beynimize, immunitemize ve endotelyumumuza iyileştirici bir etki sağlar. Kaynağını bildiğiniz etten evde kendinizin yapması güvenilir olacaktır. Lezzet arttırmak için kemik suyuna sarımsak, soğan, kereviz, havuç, maydanoz ve kekik de ekleyebilirsiniz. Tüm ticari olarak satılan et suyu granüllerinden, bulyonlarından kaçınmanızı öneririm.

Keçi eti de oldukça sağlıklıdır. Çünkü keçi kapatılıp yetiştirilmeye uygun bir hayvan değildir. Dağ bayır gezer, otlar, yaprakla otla beslenir. Ancak keçi sütüne olan talep nedeniyle artık keçiler de koyunlar da inekler gibi çiftliklerde yemle besleniyor. Keçiler için özel süt yemleri var. Mısır silajı veriyorlar.

Omega-3/Omega-6 dengesinin 1/4 düzeyinde tutulabilmek için mutlaka balık tüketimine de yeterli özen gösterilmelidir. Enflamasyonun azaltılmasında balık tüketiminin yetersiz kalması durumunda takviyesi planlanabilir. En çok doğal Omega-3 içeren balıklar arasında uskumru, hamsi, sardalya, somon, ringa balığı, ton balığı  gibi soğuk deniz balıkların sayılabilir. Havuz ve çiftliklerde yetişen balıklar ile doğal ortamında yani derin ve temiz denizlerde yetişen balıkların aynı faydayı sunmayacağı aşikardır.

TAHILLAR

Son zamanlarda yapılan çalışmalarla gluten içeren ürünlerin (buğday, siyez buğdayı , arpa, çavdar, bulgur, irmik) çeşitli zararları gösterildikçe giderek daha çok sayıda kişi gluten içeren tahılları beslenmesinden çıkarmaya başladı. Ancak beslenmeden çıkan tahıllardan boşalan yeri gluten içermediği söylenen başka tahıllar almaya başladı.Glutensiz tahıllar denince ilk akla gelenler: mısır, kahverengi pirinç, beyaz pirinç, sorgum, yulaf ve tef. Bunlara ek olarak, beslenme açısından tahıl görünümünde olup taksonomik olarak başka aileden olan amarant, karabuğday ve kinoa var. Bunlara pseudograin (yalancı tahıl) de deniyor. Aslında insanoğlu binlerce yıl tahıl tüketmeden yaşadı ve evrimleşti. Son 12 bin yıldır ise tahıl tüketmeye başladı ve bu süre tahılı sindirme konusunda evrimleşmek adına yeterli değil. Bu nedenle aslında glütensiz tahıllar da dikkatli tüketilmelidir. Karabuğday adının çağrıştırdığı gibi bir tahıl değil, kuzukulağıgillerden bir bitki olduğundan gluten içermiyor. Çünkü un haline geldiğinde lifleri parçalanıp sindirimi kolaylaşıyor, dolayısıyla da glisemik indeksi yükseliyor.

Tahıllar türlerinin devam edebilmesi için tohumlarının sindirilmemesini sağlamak üzere programlanmışlar ve bunun için bazı maddeler içeriyorlar. Bu nedenle tahıllar uygun bir ön hazırlık yapılmadan tüketilmemelidir. İçerdikleri lektinler bağırsak duvarına ve diğer çoğu dokuya zarar verebilir. İçerdikleri fitatlar ise mineral emilimine zarar verir ve ciddi mineral eksikliklerine, kemik kaybına sebep olur. Mesela düzenli kepek tüketimi osteoporoz ile ilişkilendirilmiştir. Bu sebeple tahıllar pişirilmeden önce fermente edilmeli ya da filizlendirilmelidir.Fermentasyon, lektin ve fitat miktarını azaltıp glüten ve nişastayı önceden sindirerek besinlerin açığa çıkmasını sağlıyor. Fermente etmek için tahılları sadece birkaç gün suda bekletmek yeterli; süreci hızlandırmak için suya birkaç kaşık canlı yoğurt, kefir veya peyniraltı suyu eklenebilir. Tahıl fermente olduğunda artık onu normal bir şekilde pişirebilirsiniz.

Tahılları daha sindirilebilir hale getirmenin başka mükemmel bir yolu da filizlendirmektir. Filizlendirme çok kolay bir prosedür. Tahılları 12-24 saat suda bekletin , sonra süzüp ılık bir yerde birkaç gün nemli bir şekilde bekletin. Tahıllar zaten çekirdek oldukları için küçük küçük filizlenmeye başlayacaklardır. Bu şekilde çok daha besleyici olurlar ve sindirimleri çiğ olarak da pişmiş olarak da daha kolay hale gelir.

Tahıllarla ilgili önemli bir detay vardır. Tam tahıl olsalar da olmasalar da tahıllar her zaman iyi miktarda doğal yağ ile tüketilmelidir. Böylece sindirimleri yağlar tarafından yavaşlatılır kan şekeri seviyesini çok hızlı yükseltmezler.

SEBZELER

Her gün yenmeliler; pişirilerek de çiğ olarak da yenebilirler. Pişmiş sebzelerin sindirimi daha kolaydır, çiğ sebzeler de vücudumuzu temizlerler. Çünkü mükemmel detoksifikasyon maddeleri içerirler ve kaliteli liflere sahiplerdir. Taze, mevsiminde ve mümkünse organik olanları tercih etmek önemlidir. Masanıza gelene dek neredeyse dünyanın yarısını gezen sebzeler bahçenizden taze toplanmışlarla aynı ligden olmayabilirler!

Günlük menünüzde yeşil, sarı, mor, turuncu gibi farklı renklerden sebzeleri bulundurmaya çalışın. Pancar, turp, avokado, kayısı, kapya biber, pırasa,yer elması, soğan, ıspanak, kereviz, havuç, pazı, brokoli gibi.

Lahanagiller grubunun (kara lahana, beyaz lahana, kırmızı lahana, karnabahar, roka, brokoli, alabaş, bürüksel lahanası..) herhangi bir üyesini, özellikle pişirmeden taze olarak, ya da buharda kısa süreli pişirerek bir miktar olsun tüketmek her günkü yeme rutininiz içinde bulunsun. Salatalarda taze tüketilebilen lahanagilleri iyi çiğnemek kaydı ile ne kadar fazla tüketebilirseniz o kadar iyidir. Koyu yeşil yapraklı sebzeleri (pazı, ıspanak, brokoli) buharda kısa süre pişirerek sarımsak, sızma zeytinyağı, baharatlar ile tüketmeniz tedavi edici özelliktedir. Bu grup gıdaları pişirirken içlerindeki hazineyi kaybetmemek için pişirme ve hazırlama yönteminde dikkatli olmalısınız.  Mesela brokoliyi rende ile sapları kalana kadar rendeleyin. 10 dakika bekleyin. Daha sonra dilediğiniz biçimde pişirebilirsiniz. Brokoli, muhakkak çok taze satın almanız gereken bir yiyecektir. Sararmışını bırakın, rengi biraz açılmış hatta yaprakları gevşemiş olan brokoliyi boşuna satın almayın, besinleri tamamen tükenmiştir.

Kırmızı lahana ve/veya beyaz lahana salatasını mümkünse her akşam tüketmenizi öneririm. Yiyebileceğiniz azami miktardaki kırmızı lahanayı ve beyaz lahanayı ince ince doğrayın. En az 5 dakika kadar kendi haline bırakın. Daha sonra ev yapımı ya da doğal fermente bir sirkeyi arzu ettiğiniz kadar ilave edin ve lahanaları yoğurun

Lahanagillerde sağlığa yararlı vitamin ve minerallerin yanı sıra guatrojen maddeler de (isotiosiyanatlar ve tiosiyanatlar) vardır. Guatrojen denmesinin nedeni bunların iyot alımını baskılayarak tiroid bezinin şişmesine neden olmalarıdır. Lahanagillerin tüketimi iyot ve selenyum eksikliği olanlarda tiroid fonksiyonunu baskılayabilir. Bu kadar besleyici ve kanserden koruyucu sebzeleri tüketmekten vazgeçmek yerine iyot ve selenyum eksikliklerini gerekirse takviye alarak gidermek daha doğru olacaktır.

Diğer yandan Patlıcangiller ailesinden (nightshades) sebzeler yani domates, patates, patlıcan, dolmalık biber de lektin içermektedir. Kimi otoimmun hastalar için rahatsızlık verici olabilir.

Marketlerde satılan konservelenmiş sebzelerin ya da bu sebzelerden hazırlanan hazır yemeklerin tüketilmesini önermem.


MEYVELER

Tatlı bir şey canınız çektiğinde yapılacak en iyi şey bir porsiyon meyve yemektir. Meyve seçerken de nar, kivi, karadut, elma, vişne, siyah erik, yeşil erik, çağla, şeftali, kayısı, küçük yerli armutlar, köy elması gibi lif bakımından zengin ve çeşitli meyveleri tercih edin.

Meyveler yeterince olgun olmalılar. Olgun olmayan meyvenin sindirimi oldukça zordur. Şunu iyice anlamalıyız ki iyi sindiremezsek, beklediğimiz faydayı sağlamaz. Aynı sebzeler gibi en iyi meyveler mevsiminde, taze olanlardır. Mevsim dışında yetişen sebzeler meyveler seralarda bol miktarda yapay gübre ve tarım ilacıyla yetiştiriliyor. Organik kelimesi artık tüm dünya ve ülkemizde çok kirlendi maalesef. Sera ürünlerinden (Organik de olsa) ve hibrid tohum ürünlerinden uzak durmaya çalışmak en iyisidir.

Yabani meyveler mükemmeldir. Ahududu, böğürtlen, çilek, bektaşi üzümü, kızılcık vb vücudu içten temizler. Bunları mevsiminde toplayıp buzluğunuzda dondurabilirsiniz. Şeker ilave ederek reçel olarak tüketmenizi elbette önermem. Benzer şekilde doğal adı altında satılan pekmezlerin içeriği de mısır şurubu doludur.

Meyveleri abartmadan ve kahvaltı sonrasında tüketmek daha doğru olacaktır. Karpuz ve kavun gibi doğal da olsa fazla miktarda meyve şekeri içeren, glisemik indeksi yüksek meyveler tüketilirken ölçülü olmakta fayda vardır. Doğal sıkım da olsa meyve suyu yerine meyvenin kendisini tüketmenizi öneririm. Ya da az bir miktar taze sıkılmış meyve suyunu sebze suyu ile juice ya da smoothielerde tüketebilirsiniz.

Sebze ve meyveleri karbonatlı suda bekleterek temizleyebilirsiniz.

Kuru kayısılar ve kuru incir gibi market ürünleri raf ömrü uzun olsun diye SO2 (kükürtdioksit) ile ya da Hidrojen Peroksit ile muamele edilir. Kükürt aynı zamanda allerjendir! Kuru meyveler sağlık için aslında yararlıdır ancak gıda güvenliği için bu tür riskleri de maalesef barındırmaktadır. Tüketim öncesi kuru meyvenizi hiç olmazsa suda bekletin öyle tüketin, bir nebze olsun bu riskler azalacaktır. Hurma satın alırken üzeri cam gibi olanların glikoz şuruplu olduğunu unutmayın.

Meyveyi sağlıklı yağ, kuruyemiş ve sebze ile birlikte tüketmek kan şekeri düzeyi artışını da dengeleyecektir.  Candida enfeksiyonu varlığında da meyve ve kuru meyve kısıtlamasına gitmek gerekir.

BAKLAGİLLER

Baklagiller (kurufasulye, nohut, mercimek, barbunya, soya..) de tahıllar gibi inflamasyonu tetikleyen lektin içerir. Bitkilerin kendilerini korumak için içerdiği lektinler insanlara zarar verebiliyor. Bu nedenle baklagilleri tüketmeden önce içerdikleri lektini azaltmak gerekir.

Baklagillerdeki lektini ve zararlarını azaltmak için öneriler:

Pişirmeden en az 12-24 saat önce baklagili karbonat ilave ettiğiniz suda ıslatın ve suyunu sık sık değiştirin. İyice durulayıp süzdükten sonra en az 15 dakika yüksek ateşte (düdüklü tencerede) pişirin. Kısık ateşte pişirmek toksisitesini arttırabilir.

Ayrıca baklagilleri fermente etmekle de lektin uzaklaştırılır. Tahıllarda olduğu gibi baklagilleri çimlendirme/filizlendirme yoluyla da lektin aktivasyonu durdurulur.

Baklagillerin gaz ve şişkinliğe neden olma konusunda kötü bir şöhretleri var. Kısa zincirli karbonhidratların vücut tarafından parçalanması çok zor. Sindirilemeyince bağırsak bakterilerince fermente edilerek ciddi ölçüde gaza neden oluyor. Özellikle bu tür problemleri olanlara baklagillerden uzak durmalarını tavsiye ediyorum.

Haşlanmış ya da filizlendirilmiş baklagiller salataları tam bir öğün haline getirmek için kullanılabilir. Kaliteli karbonhidrat ve fitobesinleri bir arada alabilmenin en lezzetli,  ve kolay yoludur.

Son dönemde baklagillerin unları da oldukça meşhur. Baklagillerden yıkanmadan elde edilen hazır unlardan kaçının; çünkü bu unlardan hazırlayacağınız bir yiyeceğin lektinini gidermeye fırının ısısı yetmeyecektir. Ancak kendiniz evde baklagillerinizi önce suda bekletip ardından kurutup öğüterek un yapabilirsiniz. Bu şekilde yapacağınız bakliyat unları glüten içermez; lektini de azaltmış olursunuz. Bence siyez unundan bile daha iyidir. Abartmadan kaçamaklarınızda bu şekilde hazırladığınız bakliyat unlarını kullanabilirsiniz. 

KABUKLU YEMİŞLER, TOHUMLAR

Gün içi atıştırmalık olarak veya hazırladığınız yiyeceklerde, salatalarda, çiğ ceviz, badem, brezilya cevizi, fındık, kabak çekirdeği, ayçiçeği çekirdeği, susam, çörek otu, keten tohumu, chia, mavi haşhaş, kenevir  tercih edebilirsiniz.

Kuruyemişler kavrulmuş, tuzlanmış işlenmiş, kaplanmış olmamalıdır. Çiğ kuruyemişinizi bir gün önceden suda bekletmeniz iyi olur. Lektini azaltmak için bademin kabuğunu soyarak yiyebilirsiniz. Ceviz, fındık muhakkak kabuklu olarak alınmalı ve yenmeden hemen önce kabuğundan çıkarılmalıdır. Çünkü sağlıklı yağlar açıkta kaldığında özelliklerini hızla kaybederler. Acımsı tadından cevizin, fındığın peroksitinin yükseldiğini anlayabilirsiniz. Kırılmış cevizleri buzdolabında saklayın

Ayrıca kuruyemişlerde küf olmamasına çok dikkat edin. Kabuklu ceviz kırdığınızda içinde tüylü tüylü, pamuksu ve gözle görülmesi güç oluşumlar görüyorsanız bunlar küftür.

Bu ürünlerin yerli üretim olanlarını tercih etmelisiniz. İthal ve kaçak olanlardan uzak durun. Güvenilir üreticilerden alın.

Kuruyemişler protein, lifli karbonhidrat, sağlıklı yağ asitleri, antioksidan vitaminler, mineraller içeriyor. Kronik inflamasyonu azaltmada yardımcılar. Ancak miktar olarak abartmadan tüketilmeli. Lifli oldukları için sindirimi zor olabilir.

Kuruyemiş tüketmede zamanlama önemlidir. Vücudumuzdaki stok yağları leptin hormonu sayesinde eritiriz. Leptin hormonu yemek yedikten sonraki aç kalınan 4. saatin sonunda salgılanmaya başlar. Leptin hormonu tam devreye girecekken özellikle kuruyemiş sağlıklı diyerek atıştırma yapmanızı önermem. Çünkü bu durumda leptin devre dışı kalarak insülin salgılanmaya başlar. Bu nedenle kuruyemişi hemen yemeğin öncesinde ya da sonrasında veya salatalarınızda, yemeklerinizde tüketmenizi öneririm.

TUZLAR VE BAHARATLAR

Sodyum / Potasyum oranı neredeyse herkesin sodyum lehine, potasyum aleyhine çok bozulmuş durumda. Arteryel duvarlarınızı rahatlatmanın ve kan basıncını düşürmenin anahtarı, potasyum sodyum dengesinin kurulmasıdır. Bu nedenle çok fazla tuz içeren hazır gıdaların tüketilmesi bırakıldığında ve yeşil yapraklı sebzeler tüketildiğinde bu denge rahatlıkla sağlanacaktır. Tuz kullanımında aşırıya kaçmaktan sakınmak önemlidir.

Rafine market tuzunu kaya tuzu ile değiştirip yemeklerinizi zerdeçal, sumak, kakule, zencefil, kekik, nane, fesleğen, biberiye gibi BAHARATLARLA çeşitlendirmeye çalışın. Haşimato hastaları iyot eksikliklerini iyotlu rafine tuzdan değil, diğer iyot kaynağı doğal besinlerden veya takviyeler yolu ile sağlamalıdır.

Zerdeçal içindeki şifalı gücü veren kurkumin güçlü bir kanser savar, bellek dostu, iltihapları önlemede etkili bir antioksidan. Zor emilen zerdeçaldan daha iyi faydalanmak istiyorsanız onun emilimini kolaylaştıracak karabiber ve zeytinyağı ilave etmek gerekiyor.

SU VE İÇECEKLER

Kronik hastalık varsa vücutta enflamasyon, asit yükü de vardır. Her gün susamayı beklemeden bol su içmeye çalışınız. Bütün bu toksik yükü dolaşımdan dışarı atmak için yeterli su tüketilmesi olmazsa olmaz. Sağlığa giden en hızlı yol detoksifikasyondur. Detoksifikasyonun birinci kuralı yeterli su alınmasıdır. Günlük su ihtiyacımız 40 mg/kg dir. Unutulmaması gereken vücudumuzun % 60’ının su olduğudur. Sürekli çay kahve tüketimi su içme isteğini azaltacaktır. Su içmeyi alışkanlık haline getirin.

Tüm gazlı içecekler, meyve suları, soğuk çay  ve diğer tüm hazır içeceklerden uzak durun. Taze sıkılmış meyve sularını (portakal, elma vb) 1:3 oranında sulandırarak içebilirsiniz. ( 3 kısım su,  1 kısım meyve suyu). Doğal maden suyuna limon ekleyerek de içebilirsiniz. Gazlı maden suyu içerken yutulan havanın gaza ve şişkinliğe sebep olabileceğini unutmayın.

Vücudun detoks yeteneğini arttırmak amacıyla gün içerisinde kuşburnu, ıhlamur, devedikeni, karanfil gibi bitki çayları içebilirsiniz.


Bu gönderiler haricinde aşağıda beslenmeye dair  bazı önerilerimi de bırakıyorum: 

  • İşe giderken ve seyahate çıktığınızda kendi hazırladığınız temiz içerikli yiyeceğinizi yanınızda götürün.
  • Öğün esnasında su, maden suyu tüketmeyin. Yemekten yarım saat önce veya bir saat sonra tüketebilirsiniz.
  • Besinleri iyi çiğneyin ve sindirimin ağızda başladığını unutmayın.
  • Mide asiditesini sağlamak için öğün öncesi ev yapımı elma sirkesi ve sauerkraut, fermente kırmızı pancar vb den faydalanabilirsiniz.
  • Sirkadiyen ritminize uygun beslenmeyi alışkanlık haline getirin. Açlık hissinin gerçek bir uyaran olmasına izin verin. Akşam en geç saat 7 den sonra katı gıdalarla beslenmeyi bırakarak karaciğerinize detoksifikasyon için gerekli ortamı sağlayın.
  • Yediklerinizin glisemik indeksini öğrenin ve glisemik indeksi düşük beslenerek kan şekerini dengede tutmaya özen gösterin.
  • Yemekleri pişirme yöntemlerini de gözden geçirmeniz önemlidir. Özellikle etleri ateşe yakın olarak mangalda pişirmek, yağda kızartmak kanserojen ürünler açığa çıkarır. Yiyecekleri kızartmak yerine buharda haşlamak, sotelemek, ızgara yapmak ve mümkün olanları çiğ tüketmek, zeytinyağlılar yapmak çok daha faydalı olacaktır.
  • Yemek pişirme ekipmanlarınızı gözden geçirin. Alüminyum folyo, fırın pişirme poşeti, teflon tava, BPA içeren ürünlerden uzak durun. Plastik kullanımını azaltın.
  • Ne yediğiniz kadar nasıl yediğiniz, hangi duygular içinde olduğunuz da çok önemli. Yemeğe huzurlu oturun, şükran duygusu ile kalkın. Yemek yeme esnasında gerginlik yaratacak şeyler izlemek, konuşmak sindirim ve kan dolaşımını olumsuz etkiler; mide ve yemek borusunun fizyolojik kapak sisteminde bozukluklar oluşturur.
  • Sindirim sisteminizi olumsuz etkileyecek duygulardan ve ortamlardan kaçının. Çünkü yemek yerken yalnız karnınız değil ruhunuz da doymalıdır.
  • Sağlıklı beslenmeyi kendinize zulüm,takıntı haline getirmeyin. Beslenme ile savaş hali sizi hastalandırır.

 

Bu gönderiler umarım ilham verir ve motivasyon sağlar. 



 👊👊👊👊👊👊
Mutlu pazarlar.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum Kuralları:
-Lütfen reklam ve tanıtım içeren yorumlar yapmayınız.
-Küfür ve hakaret içeren yorumlar yapmayınız.
-Sadece konu ile ilgili yorumlara cevap verilir.