Sağlığını Korumayı Öğren: D VİTAMİNİ HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKENLER

2 Aralık 2018 Pazar

D VİTAMİNİ HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKENLER


Takviye olarak D vitamini kullanımı benim kafamın en karışık olduğu konulardan birisi. İlk kafamı karıştıran kısmı yaptırdığımız kan testlerinde serum 25-hidroksi vitamin D seviyelerinin ölçülmesi, 1,25-dihidroksi vitamin-D seviyesinin ise ölçülmemesi. Bu nedenle D vitamininin düşük olduğunu düşündüğümüzde aslında D vitamini düşük olmayabilir mi? Diğer taraftan tavsiyelerine çok değer verdiğim Canan Karatay D vitaminini çok önemsiyor. Kimi doktorlar ise tehlikeli olabilir, toksik olabilir diyor.  Yani elbette güneşten alınan D vitamini değil mevzu; problem sentetik alınan D vitamini takviyeleri ile D vitamini yüklemesi yapmak ne kadar doğru bunu merak ediyorum? Riskleri neler? Yarınlarda başımıza problem açar mı? Nihayetinde artık D vitamininin vitamin değil hormon olduğunu biliyoruz. Kimyasal olarak vitamin D hormon gibi fonksiyonları olan bir steroid. O zaman nasıl ki tiroid hormonunu ya da östrojeni rastgele kullanamıyorsak D vitaminini de kullanmamalı değil miyiz? Ya da D vitamini ile kullandığımız diğer ilaçlar/takviyeler etkileşim yapar mı? Mesela Alüminyum içeren mide ilaçları ile ya da rifampin gibi antibiyotikler ile D vitamini etkileşimi nedir? Bir diğer konuda D vitamini takviyesine paralel olarak artan kan kalsiyum miktarı ve bunun böbrekler üzerindeki etkisini merak ediyorum.  Bir de K vitamini ile D vitamini ilişkisini, parathormonu, magnezyum ilişkisini bir masaya yatırmak gerekiyor. Bakalım bu soruların cevabını bulabilecek miyim. D vitamini hakkında toparladığım bilgilere dair notlarımı kaynak da göstererek paylaşacağım bu postta. 


👉 Vitamin D nin nasıl çalıştığı ile ilgili olarak 2 dakikalık bir animasyon:


👉 Vitamin D hakkında 5 dakikalık kısa bir video:


📍 Öncelikle D vitamini hakkında yazılmış güzel bir Türkçe kaynak kitap önereceğim size 📖  Dr. Soram Khalsa nın yazdığı kitabın adı D Vitamini Devrimi (The Vitamin D Revolution). D Vitamini Devrimi, hem konusu hem de doktor olan yazarı Soram Khalsa’nın kolay anlaşılır bir şekilde  adım adım anlatımı ile faydalı bir kitap. D vitamini ile yapılmış pek çok çalışmaya değiniyor ve referanslar içeriyor. Hem bu kitaptan aldığım notları hem de D vitaminine dair diğer kaynaklardan da öğrendiklerimi bu gönderide toparlayacağım. Ancak detayda o kadar çok bilgi var ki kitabı okuyun ve kendinizdeki durumu gözden geçirin derim. Kendine ve sevdiklerine daha yararlı bir insan olmak isteyenler için bu kitap bulunmaz bir nimet. Kitap 2009 yılında yayınlandığı için  D vitamini çalışmaları bu yıllardan sonra daha da hız kazanmıştır. O nedenle kitabın güncellenmesi çok iyi olacaktır. Mesela kitapta D3 vitamini ile K2 vitamini , Magnezyum, PTH arasındaki ilişki gibi kimi kısımlar eksik. Ancak yine de çok çok ufuk açıcı.


D VİTAMİNİ NEDİR?

📍 D vitamini ile ilgili bilinmesi gereken ilk şey, aslında bir vitamin olmadığıdır. İlginç ama öyle. D vitamini insan sağlığı için elzem ve vücut tarafından üretilmeyen bir maddedir. Güneş ışınlarına maruz kaldığımız zaman D vitamini vücudumuz tarafından da üretilir. Bu sebeple D vitamini vitamin değil bir hormon olarak yeniden sınıflandırılmıştır. Vitamin D yağda çözünen bir HORMON dur.
📍 D vitamini üç steroid hormona verilen ortak isimdir (D2, D3 ve D4 vitaminleri). D1 vitamini yoktur. Tıpta daha çok D2 (ergokalsiferol) ve D3 vitaminleri (kolekalsiferol) kullanılır. D3 vitamini(kolekalsiferol) kandaki D vitamini seviyesini yükseltmek için daha etkili bir formdur. D2 den daha güvenli bir formdur.
📍Bütün hormonların yapısında bulunduğu gibi D Hormonunun da temel yapı taşı kolesterol. Hani % 75 i karaciğerimizde üretilen kolesterol.  O kolesterol Dehidrokolesterol'e (7-Dehidrokolesterol e) çevrilecek de kana geçecek de deri altına yerleşecek. Güneş ışınlarının (ultraviyole B) doğrudan etkisiyle D vitaminine çevrilecek. Öyle kolay değil yani D vitamini sentezi.
📍 D vitamininin vücutta  “aktif” olmak için iki dönüştürme adımından geçmesi gerekir İlk olarak, karaciğerde kalsidiol veya 25 (OH) D ’ye dönüştürülür. Bunlar vitaminin vücuttaki depolanma şeklidir. Eğer kandaki D vitamini seviyenizi ölçtürtmek istiyorsanız bu 25 (OH) D formunun ölçülmesi gerekir. İkinci olarak, çoğunlukla böbreklerde kalsitriol veya 1,25 (OH) 2D’ye dönüştürülür. Bu D vitamininin aktif steroid hormonu formudur. Kalsitriol, tüm vücudu dolaşarak, hücre çekirdeklerine girer. Hücre çekirdeğinde vücudun hemen hemen her hücresinde bulunan D vitamini reseptörü (VDR) ile etkileşime girer. Bu vitaminin aktif formu bu reseptöre bağlandığında, genleri açıp kapatarak hücrelerde değişikliğe neden olur. Çoğu steroid hormonu da bu şekilde çalışır.


D VİTAMİNİNİN GÖREVLERİ

📍 D vitamini, ince bağırsaklardan kalsiyum ve fosforun emilimini düzenleyerek kemik ve diş gelişimi, sertleşmesi üzerinde etkili olur. Kandaki normal kalsiyum ve fosfor seviyesini korur. Böbrek hastalarında düşük kan kalsiyumu seviyesini düzenler. Etkisini gösterebilmesi için vücutta yeterince kalsiyum ve fosfor tuzları olmalıdır. D vitamini olmadan sağlıklı kemiklere sahip olmamız mümkün değil. D vitamini olmasaydı aldığımız kalsiyumun ancak %10 ila 15’i kanımıza geçerdi. D vitamini bağırsakların kalsiyum emme kapasitesini %40, fosforu emme kapasitesini de %80 arttırır.
📍Pek çok kişi vitaminleri ilk öğrenmeye başladıkları zamanlardan D vitamini ile raşitizm (rikets) bağlantısını hatırlayacaktır. Raşitizm, D vitamini eksikliği ile bağlantılı önemli bir hastalıktır. Çocuklar D vitamininden yoksun olurlarsa kemikleri kalsiyum ve fosfor emilimini gerçekleştirmez ve yumuşak, güçsüz, ağrılı ve deforme olmuş kemikler ortaya çıkar. Sünger gibi yani. Erişkinler için aynı duruma osteomalazi (erişkin raşitizmi) denir. Yani D vitamini  kalsiyumun emilimini ve kana geçmesini sağlar. Ancak D vitamininin görevi bu bilinenden çok daha fazlasıdır. 200 den fazla genle etkileşerek dokuların ve organların iyileşmesini hızlandıran üstün bir özellik taşıyor. Nezleden otoimmün hastalıklara, diyabete, kardiyovasküler hastalıklara, ruh sağlığı hastalıklarına, duygu durum bozukluklarına, kansere ve daha pek çok hastalığa koruma sağladığı-tedavi ettiği bilimsel olarak kanıtlanmış. D vitamini eksikliği multipl skleroz, romatoid artrit dahil otoimmün hastalıklara yakalanma riskini artıran bir faktör. Bu tip hastalıklara yakalanıldığı zaman D vitamini takviyesi tedavide başvurulan veya önerilen ilk tedbirlerden biri. Vitamin D bağışıklık sisteminin kritik bir regülatörüdür.

📍 D vitamininin kemik dışı başlıca fonksiyonlarını şöyle özetleyebiliriz: (kaynak ve D vitamini devrimi)
1. Hücre farklılaşması: Hücreler hızla bölünerek sayılarını artırırlar (proliferasyon). Hücrelerin özel görevler almasına ise farklılaşma (diferansiasyon) denir. Hücreler farklılaştıkça proliferasyon hızı yavaşlar.  Böylece denge sağlanır. Proliferasyon yararlı bir işlemdir ama kontrol edilmezse kanser gibi hastalıklara sebep olur. 1,25-dihydroxyvitamin D proliferasyonu kontrol ederken farklılaşmayı uyarır ve kanser oluşumunu önler. D vitamini kansere dönüşebilen hücrelerin gerektiğinde ölmelerine yardımcı olur (Apoptoz)

2. Bağışıklık:1,25-dihydroxyvitamin D güçlü bir bağışıklık modülatörüdür. D vitamini reseptörü başta T hücreleri ve antijen sunan hücreler (dendritik hücreler, makrofajlar) olmak üzere bağışıklık hücrelerinin birçoğunda bulunur. Bazı durumlarda makrofajlarda kalsidiolden kalsitriol oluşturabilirler. Kalsitriol doğal bağışıklığı güçlendirirken otoimmün hastalıkların gelişimini de engeller.

3. İnsulin Salgılanması: VDR insülin salgılayan pankreas hücrelerinde (beta hücreleri) de bulunur ve insülin salgılanmasına yardımcı olur. D vitamini eksikliği insülin salgısını azaltarak tip 2 diyabet gelişimine sebep olabilir.

4. Enflamasyonu engelleme:D vitamini, aşırı sitokin faaliyetlerini baskılayarak aşırıya kaçmış enflamasyon tepkilerini düzene sokar.

5. Enfeksiyonu engelleme: D vitamini bir enfeksiyona maruz kalınıldığında mikrop öldürücü peptitleri üretiyorlar. Bu mikrop kırıcı peptitlerden en önemlisi ise katelisidin. Bu maddeler bakteriler, virüsler ve mantarlara etki eden geniş spektrumlu antibiyotikler gibi etkiliyorlar. Mikroorganizmaların hücre duvarlarını tahrip ediyorlar.

D VİTAMİNİ RESEPTÖRÜ (VDR)

📍 Vücut yeterli 25 D deposuna sahip olduğunda ve kandaki uygun D vitaminin aktif formu olan 1,25 (OH)2D3’ün fonksiyone edebilmesi, biyolojik yüksek affiniteli D vitamini reseptörünün (VDR) varlığını gerektirir. VDR hücre içi bir hormon reseptörüdür ve spesifik olarak D vitamininin aktif formuna (kalsitriol) bağlanır
📍 1998 yılında D vitamini araştırmacısı Dr. Michael Holick ve meslektaşları 25D nin etkili ve önemli bir madde olan 1,25D3 e metabolize edildiği tek yerin böbrek olmadığını fark ettiler. Vücut yeterli 25D deposuna sahip olduğunda ve kandaki uygun kalsiyum seviyesini sürdürdüğünde “fazlalık” olan 25D ye ilginç şeyler olur. Bilim adamları vücuttaki birçok dokunun ve organın 25D yi karaciğerden metabolize edebilme ve 1,25D3 e çevirme becerisi olduğunu keşfettiler. Araştırmacılar D vitamininin metabolize edilmesinde bu ekstra adımları keşfettiklerinde, vücuttaki birçok doku, organ ve hücrenin D vitamini için reseptörlere sahip olduğunun da farkına vardılar. Bu, D vitamininin vücut boyunca dolaştığı ve D vitamini alan hücre, doku ve organları etkileme becerisine sahip olduğu anlamına gelmektedir. Bu vücutta türünün tek örneğidir ve araştırmacılar birçok doku ve hücrede onarıcı ve sürekli fonksiyonları olduğunu bulmaya devam ediyorlar. Yani bu sebeple D vitamini sadece sağlıklı kemikler anlamına gelmiyor.
📍 Vitamin D, hücresel reseptörüne bağlanma sonrası, bu biyolojik etkilere aracılık edecek genlerin transkripsiyonlarını (tercümeleri) düzenler. Eskiden D vitamininin sadece kemik ve kas sisteminin gücünü arttıran bir vitamin olduğu sanılırdı. Ama son yıllarda yapılan araştırmalara göre beyin, kalp, mide, pankreas, aktive T ve B lenfositler, prostat, meme, kolon, deri ve gonadlar gibi kemik ve ince bağırsak, bağırsağın dışındaki çok sayıda organda da D vitamini reseptörleri (VDR) vardır. Bunlara ilaveten D vitamini reseptörlerinin damarların düz kaslarında, damar iç gömleği (edotel) hücrelerinde ve kalp kası hücrelerinde (miyosit) de kas hücrelerinde de olduğu da gösterilmiştir. D vitamininin çok sayıda kemik dışı hastalıklardan koruması bu reseptörlerle sağlanır.
📍 Reseptörün doğuştan eksikliği D vitaminine dirençli raşitizm Tip II denilen çok nadir bir hastalığına sebep olur. VDR gen polimorfizmleri ise oldukça sıktır. Tek-gen polimorfizmlerinde talasemi ve hemofili gibi hastalıklarda olduğu gibi bir gen eksikliği yoktur.  Burada gende yapısal değil fonksiyonel bir bozukluk vardır. Yani genin fonksiyonu bozuktur ve idare ettiği enzim tembel çalışır.
📍 D vitaminine cevap veren elementler (VDRE’ler) çok sayıda genin transkripsiyonunu modüle ederler. Bu genlerin sayısının 2.000’in üzerinde olduğu sanılmaktadır. Yani genlerimizin yaklaşık %10’unun aktive olması güneş ışığına yani D vitaminine bağımlıdır. Fonksiyonel VDR gen polimorfizmleri ya da polimorfizm olmadan D vitamininin basit eksikliği hücre farklılaşmasında, oksidatif süreçlerden korunmada, T hücre farklılaşmasında insülin ve IGF yolaklarında bozukluklara yol açar. 
D vitamini eksikliğinin başta tüberküloz, diğer, enfeksiyonlar astım, diyabet, kanserler, romatizmal hastalıklar, otoimmün hastalıklar (lupus, siroz, hepatit, Crohn hastalığı,  Graves hastalığı,  multipl skleroz vb) , miyokart enfarktüsü, alerjik hastalıklar ve otizm olmak üzere birçok hastalık için risk faktörü olmasının nedeni budur. Monosit ve makrofajlar, patojenleri öldüren savunma hücreleridir. Vereme neden olan tüberküloz basilleri ile karşılaşan bu monosit ve makrofajlar, yeterli miktarlarda 25-OH D3 olduğu zaman aktive olmakta ve cathelicidin salgılayarak tüberküloz basillerini öldürmekteler. Herkes veremin iyi beslenmeyen ve güneş almayan evlerde yaşayan insanlarda geliştiğini iyi bilir. Hatta halkımız “güneş girmeyen eve doktor girer” demişlerdir.

D vitamininin olması gereken değerler

📍Vücudumuzun D vitamini miktarını en iyi gösteren parametre 25 OHD, yani kalsiferol. Kalsiferol D vitamininin karaciğerde depolanan şekli ve bedenin D vitamini gücünün en sağlam göstergesi. Ancak 25 OH D’nin normal düzeyleri konusunda fikir birliği yok. Tahlil için gittiğiniz laboratuarların raporlarındaki rakamlar bile birbirinden farklı ve değişken. Laboratuar değerlendirmelerinde genellikle  20ng/ml değerinin altındaki seviyeler eksik olarak kabul görmektedir. Bu nedenle yıllarca insanların D Vitamini düzeyi  20-30 ng/ml çıktığında doktorlar değerler gayet iyi hiç bir takviyeye gerek yok dediler. Vücutta yeteri kadar D vitamini varlığından söz etmek için 25 OH vitamin D düzeyinin 50'nin üzerinde olması lazım (50 nanogram/mililtre). 
📍D vitamini takviyesini rastgele yapmayın. Takviyeye başlamadan önce 25 OH D vitamini seviyelerinizi, PTH seviyenizi, kalsiyum ve fosfor seviyenizi, kreatinin miktarını ölçtürmeniz ve doktor kontrolü en doğru başlangıç noktası olur. 
📍Kanser, multipl skleroz, kalp hastalığı, romatizma hastalıkları ve otoimmün hastalıklar benzeri kronik hastalıklarda günlük ihtiyaç çok daha fazla olabilmektedir. Bu hastalarda en ideali kan seviyelerine bakarak 25 OHD vitamini seviyelerini 80-100 ng/mL arasındadır.
📍Aşağıda güzel bir tablo var. Bu tabloda mevcut D vitamini seviyeniz vs olmasını hedeflediğiniz d vitamini seviyeniz gösterilmiş.Buna göre günlük kaç IU D vitamini takviye etmeniz gerekiyor fikir verebilir.

GÜNEŞLENME VE D VİTAMİNİ İLİŞKİSİ

📍Güneş ile bağlantılı cilt kanseri 80 li yıllardan sonra korku saldığından beri güneş kremlerini bolca kullanıyoruz, neredeyse yüzümüz kadar güneş gözlüklerinin ardında güneşten bucak bucak kaçıyoruz. 😎 Ayrıca zamanımızın büyük kısmı kapalı mekanlarda geçiyor, ofislere tıkılı çalışıyoruz  ve yaşlanma, kırışık bir cilt korkusu sebebi ile de güneşten kaçınıyoruz. Çocuklar da benzer şekilde zamanlarının büyük bir kısmını içeride geçiriyorlar ve dışarıda oldukları zaman da güneşten kıyafetlerle ve güneş koruyucularıyla korunuyorlar. Hal böyle olunca vücudumuzda D vitaminin üretilmesini sağlayacak güneşi yeterli seviyede temin edemiyoruz.
📍Aslında ultraviyole dediğimiz güneş ışınları da UVA ve UVB olarak ikiye ayrılıyor. UVA ışınları güneşten gelen uzun ışınlar olup  cildin derinine işler ve yaşlanmaya, renk değişikliğine ve kırışıklara neden olurlar. D vitamini üretiminde rolü yoktur. UVB ışınları ise cildimize değdiği zaman D vitamini üretimini başlatırlar. Camdan ve kıyafetlerden geçemezler. Bu yüzden sadece pencere kenarında oturarak D vitamini üretemezsiniz. D Vitamini sentezlenmesi için ihtiyaç duyulan UVB ışığı, camı aşamaz, kumaşları istenilen ölçüde geçemediği için faydalı olabilmesi için mümkün olduğunca dik açı ile direkt vücuda teması gereklidir, bunun için de kolların ve ellerin güneş ışığı altında açıkta olması yeterlidir.
📍UVA ve UVB’ nin D vitamini sentezi üzerine olan etkileri birbirinin zıttıdır. UVB derimize temas ettiğinde kolesterolden D vit öncüsü olan kolekalsiferolü sentezlettirir. UVA ise tam tersine deride sentezlenen kolekalsiferolü parçalar, yani bir anlamda D vit sentezini bozar. Yani “aman! sakın ışınların dik geldiği öğlen saatlerinde güneşlenmeyin” tavsiyesine uyarak güneşin nispeten yatık geldiği saatlerde güneşlenirseniz aslında çoğunlukla UVA ışınlarına maruz kalıp bronzlaşırsınız ama sentezlenen D vitaminini de parçalanarak etkisiz hale gelir. Fazla miktarda UVA ışınlarına maruz kalanlarda deri kanseri olasılığı artar. Bu nedenle zamanlama önemlidir. ❗❗Eğer öğle saatlerinde değil de daha önceleri ya da daha sonraları güneşlenilirse, fazla bile güneşlenilmiş olsa D vitamini seviyeleri düşük olabilir.Ne zaman güneşlenmeliyiz?
📍Ancak bizler güneşten korunmayı epey abarttık. 50 faktörlü bol kimyasal madde içeren korumaları yaz kış günlük kullandığımız nemlendiricilerin içine bile dahil ettik. Oysa araştırmalar, güneş kremlerinin sanılanın aksine cilt kanserlerine karşı yeteri kadar koruyucu olmadıklarını göstermekte imiş. Bunun sebebi olarak da bu kremlerin kanser yapan UVA ışınlarından ziyade D vitamini üretimi sağlayan UVB ışınlarını engellemesi imiş. Böylece bu kremler bizi D vitamini fakiri kılıyorlar. Tabi bu güneş kremlerini hiç kullanmamak gidip güneşte haşlanmak anlamına gelmiyor. Tehlikeli saatlerde elbette ki güneş koruması çok zaruri. Ancak yeterli D vitamini seviyelerine ulaşmak ve korumak için güneşin dik olduğu zamanlarda (gölgenizin boyunuzdan daha kısa olduğu saatlerde) 20-30 dakika kremsiz güneşlenmek  doğal yollardan D vitamini almak için çok faydalı. Öğle vakitlerindeki güneşlenmenin UVB ışınları aracılığı ile D vitamini sentezini artırdığı, güneşin dik gelmediği diğer zamanlarda ise UVA ışınlarının etkisi ile daha önce sentezlenen D vitamininin azalttığı unutulmamalıdır. Kısacası güneşle ilişkimizi yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor.
📍 Kış mevsimi yaklaşıyor ve  güneş  yavaş yavaş  yerini  yağmur ve soğuğa bırakıyor. Bu durum da güneşten sentezleyemeyeceğimiz  D vitamini sorunsalını nasıl çözeceğimizi düşündürüyor haliyle. Okuduklarımdan anladığım temel ana fikir şu güneş ışığı olmadan D Vitamini de yok; üretilmiyor. D Vitamini zengini yiyecekler, günlük ihtiyacımızı almaya pek de yetmezmiş. Örneğin iki kase yoğurt günlük kalsiyum ihtiyacımız için yeterli iken D vitaminini yoğurt, peynir veya sütten günlük karşılamak imkansız. Örneğin 1 litre tam yağlı sütte en fazla 60 ünite D vitamini bulunuyor. Günlük ihtiyacımızın ort 4.000-5.000 ünite olduğu düşünülürse günlük bu hemen hemen 10 kova süte tekabül ediyor 😌 (kaldı ki pek çok otoimmün hasta sütten uzak bir beslenme içerisinde)  Balıkta ve yumurtanın sarısında da D vitamini var. Ama bir yumurtadan en fazla 20 ünite alınmaktadır. Günde 200 yumurta yiyemeyeceğimize göre, sadece besinlerle D Vitamini ihtiyacını karşılamamız imkansız olduğunu okudum ve şu da var tatil boyunca 20 gün güneşlendiniz diyelim, toplam 100.000 ünite D Vitamini rezervi ile eve dönüyorsunuz. Günde 5.000 üniteden ayda ortalama 150.000 üniteye ihtiyacınız olduğuna göre, bu stok çok kısa sürede tükenecektir. 
📍Kuzeyde, özellikle 35. enlemin üzerinde yaşayanlarda tip I diyabet, MS ve Crohn hastalığının daha sık görüldüğü bildirilmiştir. Bu araştırıcılara göre, yaşamının ilk 10 yılını 35.enlemin altında geçirenlerde MS riski %50 azalmaktadır. Birçok bilimsel çalışmada araştırıcılar, açık renkli tenleri olanlarda  D vitaminin 20 ng/ml artmasının MS riskini  %41 azalttığını iddia etmiştir. Günde 400 IU D vitamini alanlarda MS riski %42 azalmıştır. Romatoid artirit ve osteo artirit için de benzer rakamlar verilmektedir.
📍Kim bilir ne kadar çok kişi D vitaminin düşük olduğundan habersiz, kas yorgunluğu, kemik ağrıları ve yüksek tansiyondan şikayet ederek çareyi başka yerlerde aramaktalar. Yazın, güneş ışığından zengin günlerde doktorların kapısı daha az aşındırılır. Bunun nedeni daha çok tatile gidilmesi, güneşten daha fazla istifade edilmesi
📍Yani kış günü D Vitamini desteği almak şart gibi görünüyor. Ancak şu var güneş yoluyla alınan D vitamininin pek çok faydası olmasına rağmen acaba ampülle, damla yolu ile ya da kapsülle takviye olarak alınan D vitamini de aynı oranda faydalı mı?  Bu konuda bilim ne diyor? İşte benim asıl merak ettiğim konu buydu.

D VİTAMİNİ PREPARATI İLE GÜNEŞLENME 

AYNI ETKİYE SAHİP Mİ?

📍 Hayır değil. Piyasadan alınan preparatlardaki D vitamini ile deride sentezlenen D vitamini birebir aynı değildir. D vitamini deride güneş ışının enerjisi ile sülfatla bağlanır (sülfatlı D vitamini) ve bu haliyle D vitamini suda çözünür hale gelir. Suda çözünebilen D vitamini tüm hücrelere kolayca girebildiği için etkisi yağda çözünen D vitaminine göre daha fazladır. Hâlbuki ağızdan preparat olarak aldığımız D vitaminleri sülfatsızdır, yağda erirler. Sülfatsız D3 vitamini yağda eridiğinden kan dolaşımında serbestçe dolaşamaz. Dolaşabilmesi için LDL-kolesterole ihtiyacı vardır.
📍  Sülfatlı D3 vitamini kalsiyum taşınmasında fazla görev almaz. Buna karşılık kanserden korunmada,  immun sistemi güçlendirme depresyon ve kardiyovasküler hastalıktan korunmada rolü olan sülfatlı vitamin formudur. Sülfatsız D vitaminin bu tarzda etkileri yoktur.
📍Anne ve inek sütünde bulunan D vitamini sülfatlıdır. Fakat inek sütündeki D vitamini pastörizasyon ve UHT uygulaması ile tahrip olur.
📍Bu durumda asıl yapmamız gereken belki de en doğru saatlerde düzenli olarak güneşlenmenin yollarını bulmak.  Güneşli havalarda özellikle öğle vakitleri yarım saat kadar güneşlenmek de preparatlardan alamadığımız sülfatlı D vitamini ihtiyacımızı karşılayacaktır. Güneşlenilen günlerde deride sentezlenen D vitaminini alıp götüreceği için sabun ya da şampuanla yıkanmamaya da özen göstermek gerekmektedir. Uygun şekilde güneşlenildiğinde ciltte sentezlenen kolekalsiferol, yağ bezlerinin salgıları ile cildin yüzeyine doğru çıkar ve 48 saat içinde yeniden ciltten emilerek kana geçer. Henüz ciltten emilmeden önce şampuan ya da sabunla yıkanıp vücuttan uzaklaştırıldı ise D vitamini sentezi olmaz. Ayrıca sıcak su da o deri yağlarını yok eder. O nedenle ‘o kadar güneşlendim, niye D vitaminim yeteri kadar yükselmiyor?’ diye şikayet edenlerin bu noktaya özellikle dikkat etmeleri gerekiyor. Bu yüzden güneşlendikten sonra özellikle yüz, kol, omuz ve bacak gibi güneş gören bölgeleri sabunlamayınız ve nispeten ılık suyla duş alınız.
📍Dünyanın en ünlü D vitamini uzmanlarından Holick öğleleyin fazla uzun olmayan bir süre (30 dakika kadar) güneşlenen bir kişinin vücudunda 10.000 ile 25.000 IU D vitamini sentezlendiğini göstermiştir.
📍Şu bilgi de önemli ki mayo ile güneşlenen bir kişide 20 dakika maksimum D vitamini yapılmakta, yapım maksimuma ulaştıktan sonra artık daha fazla aktif D vitamini metabolitli sentezlenmemektedir. Çünkü D vitamini öncüleri inaktive olmaktadır. Yani fazla güneşlenmek ile D hipervitaminozu olmamaktadır.
📍 D vitamini takviyesi konusunda Dr. Gökşin Balım’ın yorumu ise şu şekilde : “Sülfatlı D3 vitamininin kalsiyum metabolizmasında fazla bir etkisi yoktur. Buna karşılık bağışıklık sistemini güçlendirme, depresyon, kalp damar hastalıkları, obezite, diyabet, Alzheimer ve kanserden korunma gibi önemli etkiler ise sülfatlı D3 vitamini sayesinde ortaya çıkmaktadır. İlaç kullanarak kan seviyesi ileri derecede yükseltilip D vitamini depoları sülfatsız form ile doldurulduğunda vücudun güneşlenerek sülfatlı D3 vitamini üretme mekanizması da bloke edilmiş olmaktadır. Bu durumda güneşlenilse bile D vitamini depoları dolu olduğu için vücut sülfatlı D vitamini sentezleyemez bir hale gelmektedir. Bu kişiler depoları tıka basa D vitaminiyle dolu olmasına rağmen sülfatlı D vitamini eksikliği yaşarlar. D vitamini kullanmadan önce mutlaka kan seviyesi tayin edilmeli, eğer eksiklik varsa kontrollü bir şekilde tamamlanmalıdır. Yaz mevsiminin başında aşırı D vitamini yüklemesi yapılarak vücudun güneşten D vitamini sentezleme mekanizması bloke edilmemelidir. Yaz sonunda kan tetkiki yapılıp eğer eksiklik varsa bu durumda ilaç takviyesi yoluna gidilmelidir. Böylece hem sülfatlı, hem de sülfatsız D vitamini depolanmış olur. D vitamini desteği yapılırken beraberinde K2 vitamini, magnezyum ve kalsiyum dengesi de gözetilmeli ve bağırsak florası da desteklenmelidir.  Bu önemli noktalara dikkat edilmezse D vitamini fayda yerine zarar da verebilmektedir.”
📍Özetle söylenecek olursa sadece takviye alıp D vitamini düzeyini yükseltmek, buna karşılık güneş ışınlarına az maruz kalmak D vitamininden istediğimiz faydayı tam olarak sağlamaz.
📍Yine öğrendiğim bir bilgi Vitamin D takviyesi K2 de içerecek şekilde sıvı yağlı formda akşam yemeği ile birlikte alınmalı imiş. Bunun sebebi de vitamin D nin bir hormon olması ve hormonların en iyi şekilde akşam emilmesidir diyor.(kaynak) . Uykusuzluğa sebep olabileceği için aksini savunan görüşler de var.
📍 Bununla beraber  Prof. Dr. Canan Karatay D Vitamini eksikliğiyle ilgili sürekli uyarıyor ve der ki;  “D Vitamini  düşüklüğü; Tip 1 Diyabet nedenidir, Tip 2 Diyabet nedenidir, kanser nedenidir, şiddetli alerjik reaksiyonların da nedenidir, bağışıklık sisteminin çöktüğünün belirtisidir! Bu nedenle bir çok kanser hastalığının altında yatan nedendir!” Prof. Dr. Canan Karatay D vitaminin olması gereken ideal seviye  konuda son derece kendinden emin D Vitamini 100 ng/ml olmalı diyor. Aynı zamanda  öğle saatlerinde 20 dakika koruyucusuz güneşlenmeli diyor.  Kendisi de Uluslararası D Vitamini Konseyi üyesi olan Karatay D Vitaminiyle ilgili bilgilerin değiştiğine dikkat çekiyor ve birçok hastalığın tedavisinde hastaların D Vitamini düzeylerinin yüksek tutulduğunu söylüyor. Örneğin, 2009 yılındaki domuz gribi salgınında Kanada hükümeti halka domuz gribi aşısı yaptırmak yerine D Vitamini takviyesi yapmış.
📍D vitamini eksikliğinin nedenleri; D vitaminin diyetle yetersiz alınması, yağ malabsorbsiyonuna yol açan hastalıklar, karaciğerde 25OHD oluşumuna neden olacak hidroksilasyonun bozulması, böbreklerde 1,25OHD oluşumuna neden olacak hidroksilasyonun bozulması, D vitamini metabolitlerine hedef organ duyarsızlığı (kalıtsal D vitaminine dirençli raşitizm) olabilir. (Kaynak)

 D vitamini ve K vitamini 

📍 D vitamini ile tıpkı onun gibi yağda eriyen vitaminlerden olan K vitamini arasında iyi bilinmesi gereken ilişkiler vardır. K vitamininin K1 ve K2 olmak üzere iki türü vardır. K1 vitamininin (filoquinon) esas rolü pıhtılaşmayı sağlamasıdır, kanlarında K1 vitamini düşük olanlarda kanamaların durdurulması güçleşir. Menaquinon olarak da bilinen K2 vitamininin ise pıhtılaşmada da rolü olmakla beraber esas olarak “osteokalsin” isimli proteini aktive ederek kalsiyumun kemik ve dişlere gitmesini sağlamakla yükümlüdür. (Kaynak)
📍 Kanda K2 vitamini eksik olduğu zaman kalsiyum kemiklere gidemez, yumuşak dokularda ve damarlarda birikmeye başlar. K2 vitamini düşük olanlarda damarlarda kalsiyum birikmesi (kalsifikasyon) kalp krizleri için en büyük risk faktörüdür. Fazla miktarda K2 vitamini alanların damarlarında daha az kalsifikasyon olduğu bildirilmiştir. Farelerde yapılan araştırmalarda da K2 vitamini desteğinin sadece kalsifikasyonu önlemediği, damarlarda birikmiş olan kalsiyumun yüzde 30-50’ sinin oradan uzaklaşmasını da sağladığı gösterilmiştir.
📍 Şimdi gelelim D vitamini K vitamini ilişkisine. D vitamini bağırsaklardan kalsiyum emilimini artırırK2 ise vücudun kalsiyumu nasıl kullanacağını belirler. Kanda yükselen kalsiyumu kemik ve dişlere yönlendirir. Yüksek doz D vitamini verilen bir kişide “K2 vitamini eksikliği” varsa bunun sonucu çok kötü olabilir çünkü kandaki kalsiyum kemiklere değil damarlara ve yumuşak dokulara gider. Kalp damarlarına bu şekilde fazla miktarda kalsiyum gitmesi yani kalsifikasyon kalp krizi için en büyük risk faktörüdür. Bu kalsifikasyon günümüzde bilgisayarlı tomografi ile gösterilebilmekte ve biriken kalsiyumun miktarına göre (kalsiyum skoru) kalp krizi riski tahmin edilebilmektedir.
📍 K2 vitamini eksikliği sık görülür mü? Günümüz mutat beslenmesinde birçok insanda K2 vitamini eksikliği olması çok muhtemeldir ve bunun başlıca iki sebebi vardır:
BİR: K2 vitamininin başlıca kaynağı kırmızı et, yumurta, peynir, tereyağı gibi hayvansal besinlerdir. Bunlar günümüzde insanlara “zararlı” diye yasaklanan gıdalardır ve özellikle belirli bir yaşın üzerinde olanlarda K2 vitamini eksikliği olması beklenir. İKİ: Bir diğer K2 vitamini kaynağı bağırsaklarımızdır. Bağırsaklardaki dost bakteriler de K2 vitamini üretirler ama günümüzde yanlış beslenme (işlenmiş tahıl, şeker ve trans yağlar) yüzünden bu mümkün olmaz. Buna göre günümüzde birçok insanda K2 eksikliği görülmesi adeta kaçınılmaz bir durumdur.
📍K2 eksikliği neye sebep olur? K2 vitamini eksikliğinin yaratacağı damar kalsifikasyonunu azaltmak için vücut, D vitamini sentezi ve aktivasyonunu baskılayarak kalsiyumun emilimini azaltma yoluna gidecektir. Tabii ki gıdalarla yeterli D vitamini alınmaması ve yeteri kadar güneşlenmeme de D vitamini eksikliğine yol açabilir ama bu durum K2 vitamini eksikliği sonucu da gelişebilir. Böyle bir durumda yani K2 eksikliğine bağlı olarak vücudun bir savunma tedbiri olarak D vitamini sentez ve aktivasyonunu azaltması beslenme veya güneşlenme yetersizliğine bağlanarak D vitamini desteğine başlanırsa bu bir felakete yol açabilir. D vitamini destekleriyle kalsiyum emilimi ve kana geçen kalsiyum artar ama bu kalsiyum K2 vitamini yeterli olmadığı için kemiklere değil yumuşak doku ve damarlara gider. Günümüzde menopoz sonrası dönemdeki kadınlara osteoporozu önlemek için neredeyse rutin olarak verilen kalsiyum desteklerinin kalp krizi riskini ileri derecede yükselttiğini de hatırlatırım.
📍 Sonuç olarak  D vitamini eksikliğini K2 vitamini eksikliği olan insanlarda paldır küldür yüksek doz D vitamini desteği vererek yükseltmek kalp krizi riskini yükseltmek demektir. O nedenle D vitamini alır iken K vitamini desteği de ihmal edilmemeli.
📍 K2 vitamini fermente gıdaların içinde de bulunmaktadır.  Geleneksel ev yapımı turşumuz, yoğurdumuz, kefirimiz, ev yapımı sirke, ev yapımı şalgam suyu, ev yapımı salça, taze peynir, halis tereyağı v.s gibi pek çok gıda doğal K2 vitamini içerir. Ancak burada yeri gelmişken bir uyarıda bulunayım. K2 vitamini katkısız ev yapımı ürünlerde bulunmaktadır. Marketten alınan sanayi tipi gıdaların içinde çoğunlukla canlı probiyotik olmadığı için K2 vitamini kaynağı olmaktan da uzaktır. Bağırsak florası bozuk olanların floralarının düzeltilmesi belli bir süre almaktadır. Her ne kadar vücuttaki eksikliklerin ilaç kullanmak yerine doğal yollardan tamamlanmasını savunuyor olsam da, bağırsak florası düzeltilinceye kadar geçen süre içerisinde K2 vitamin eksikliğinin tamamlanabilmesi için geçici bir süre ağızdan K2 vitamin desteği almak da gerekebilmektedir. Sentetik yolla elde edilen K2 vitamini (MK-4) yerine doğal olan MK-7 formu tercih edilmelidir. (Kaynak)

PARATHORMON (PTH) VE D VİTAMİNİ

📍 Vücutta PTH, kalsiyum ve D vitamini arasında çok hassas bir denge vardır. Eksiklikleri de, fazlalıkları da metabolizmayı bozar.
📍 PTH yani “Paratiroid hormonu” kandaki kalsiyum ve fosfor seviyelerini kontrol eder. PTH, tiroid bezinin arkasında bulunan bezelye boyutundaki paratiroid bezleri tarafından üretilir.
📍Sağlıklı bir insanda paratiroid testi değerleri ortalama olarak 10-65 pg/mL aralığında seyretmektedir.
📍Kanda kalsiyum seviyesi çok düşükse, paratiroid bezleri daha fazla PTH salgılar. Bu, kemiklerin kana daha fazla kalsiyum salgılamasına ve böbrekler tarafından idrara salınan kalsiyum miktarının azalmasına neden olur. Ayrıca, D vitamini bağırsakları daha fazla kalsiyum ve fosfor emmesine neden olan daha aktif bir forma dönüştürür. Dolayısıyla PTH hormonunun fazla salgılanması ile kan kalsiyum düzeyi artar, bu durum da kemik erimesine neden olur. Kalsiyumun hem eksikliği hem de fazlalığı kemik erimesi nedenidir. D vitamini eksikliğinde kalsiyum dengesini sağlayabilmek için paratiroid bezler fazla hormon salgılar ve bu şekilde kalsiyum yükselir ve paratiroid bezler büyür.
📍 Kalsiyum seviyesi çok yükselirse, paratiroid bezleri daha az PTH salgılar ve tüm işlem tersine döner. Çok yüksek veya çok düşük PTH seviyeleri böbrekler ve kemiklerde sorunlara; kalsiyum ve vitamin D düzeylerinde değişikliğe neden olabilir.
📍Dr. Eric Berg aşağıdaki videoda oldukça sade ve anlaşılır bir şekilde yukarıdaki bahsettiklerimizi özetlemiş ve Paratiroid hormonunun fonksiyonundan ve öneminden bahsetmiş.


D VİTAMİNİ VE MAGNEZYUM

Yeni yapılan bir araştırmaya göre, magnezyum minerali olmadan D vitamini alınması vücuda yeterince yarar sağlamıyor.

The Journal of the American Osteopathic Association dergisinin Mart ayı sayısında  yer alan “Role of Magnesium in Vitamin D Activation and Function” başlıklı incelemede, D vitaminin vücut tarafından emiliminde hangi minerallerin rol aldığı araştırıldı. Çalışmanın yazarlarından olan Lake Erie Üniversitesi Osteopatik Tıp Fakültesi Patoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Mohammed Razzaque, insanların bol miktarda D vitamini aldığını ama bunun vücutta ne kadarının metabolize edildiğini düşünmediklerini söylüyor. Magnezyum olmadan D vitaminin faydası olmadığını ifade eden Razzaque ve ekibi, magnezyum seviyeleri yüksek olan insanların D vitamini eksikliği ile de az karşılaştığına dikkat çekiyor.
Kısaltmalar
1,25(OH)2D, 1,25-dihydroxyvitamin D (biologically active form); 24,25(OH)2D, 24,25-Dihydroxyvitamin D; 25(OH)D, calciferol (inactive form); D2, vitamin D2 (from nonanimal sources); D3, vitamin D3 (from animal sources) ; DBP, vitamin D–binding protein; Mg, magnesium; VDR, vitamin D receptors

Sonuç olarak; 
📍 D vitamini eksikliğine karşı bilinçli olmak, ona sadece bir vitamin gibi bakmamak, bir “iyi hayat ilacı” gibi değerlendirmek zorundayız. Önce kan testi ile D vitamini seviyemizi öğrenerek yeterli güneş alarak en doğal hali ile D vitamini seviyemizi optimuma taşımalıyız. . Gereken hallerde uygun miktarlarda takviye edip bu esnada yeterince K2 ve Mg alımına ve PTH, kalsiyum, fosfor takibine özen göstermeliyiz.

Öneri;
Severek takip ettiğim 3 facebook grubu


💪 Her zaman sağlıklı ve aktif bir hayatınız ve optimal D vitamini seviyeleriniz olsun. Sağlıkla kalın..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum Kuralları:
-Lütfen reklam ve tanıtım içeren yorumlar yapmayınız.
-Küfür ve hakaret içeren yorumlar yapmayınız.
-Sadece konu ile ilgili yorumlara cevap verilir.