Sağlığını Korumayı Öğren: YALNIZLIK KRONİK HASTALIKLARI TETİKLİYOR

20 Şubat 2019 Çarşamba

YALNIZLIK KRONİK HASTALIKLARI TETİKLİYOR


"Kendimi okyanusun ortasında kalmış küçük bir kayık kadar yalnız ve boş hissediyordum. Ama umutluydum. Birilerinin, bir şeylerin gelip ruhumu dolduracağına, bir gün mutlaka karayı göreceğime inanıyordum.
diyordu Hüsnü Arkan bir kitabında. 
Aşağıdaki videoyu izleyince aklıma geldi bu satırlar.  

 
 İngilizce bilmeyenlere alt yazı ayarlarından Türkçe'yi seçerek izlemelerini öneririm.  
İletişim araçları hızla artsa da yalnızlığın tüm dünyada hızla arttığı bir gerçek. Videoda da bahsedildiği gibi yalnızlığın mutlaka yalnız kalmakla ilgili olması gerekmez. Bunun yerine, en önemli olan yalnız ve yalıtılmış olmanın algısı ve bir keyifsizlik halidir. “Yaşamında anlam bulamamak”, “Olumsuz ve tatsız hissetmek” ve “Olumsuz sosyal ilişkilerle ilgili öznel, olumsuz bir duygu” “Bir kopukluk veya tecrit hissi.” vb. yalnızlığı tanımlamanın diğer yolları. Bu sebeple yalnızlık çeken insan terk edilme, dışlanma, depresyon, güvensizlik, umutsuzluk, anlamsızlık, değersizlik ve kızgınlık duygularıyla dolu oluyor. Kendisinin hiç kimsenin sevgisini hak etmediğini düşünüyor, bu yüzden de sosyal hayatta zorluk çekiyor.

Videoya ilave olarak yalnızlığın insanın fiziksel sağlığına etkileri ile ilgili birkaç notumu paylaşmak istiyorum bu gönderimde. Daha önce Dr Gabor Mate in kronik hastalıkların tesadüfi olmadığını hayır diyemeyen, duygularını bastıran, kendini erteleyen, içinde yalnız insanların hasta olma olasılıklarının duygularını ifade eden insanlara oranla çok çok fazla olduğunu izah ettiği bir gönderi paylaşmıştım. Şimdi anlatacaklarım da biraz bunu doğrular nitelikte (bu gönderi için tık 👆)

Evet doktorlar bir süredir yalnızlığın zihin için kötü olduğunu biliyorlar. Depresyon, stres, kaygı ve güven eksikliği gibi psikolojik sağlık sorunlarına yol açtığı kabul ediliyor. Ancak, artık sosyal izolasyonun fiziksel hastalık riskinin artmasıyla bağlantılı olduğuna dair artan kanıtlar var. Bazı hastalıkların meydana gelme olasılığını artırabileceği gözlemleniyor ve çeşitli bilimsel çalışmalar ile doğrulanıyor.

Yapılan yeni araştırmalar, tıpkı kronik stres gibi, yalnızlığın da bir takım bağışıklık disfonksiyon yanıtlarıyla ilişkisini tespit etmekte ve yalnızlığın genel sağlığa zarar verme potansiyeline sahip olduğunu göstermektedir.

Araştırmacılar, daha yalnız olanların, gizli herpes virüsünün yeniden aktifleşmesine dair  belirtiler gösterdiğini ve akut strese cevap olarak bu kişilerin kanında sosyal bağları güçlü olan insanlara oranla daha fazla enflamasyonla ilişkilendirilen protein olduğunu keşfetmişlerdir. Bu proteinler kronik iltihabın varlığına işaret eder ve bu kronik iltihap, koroner kalp hastalığı, Tip 2 diyabet, artrit, Alzheimer hastalığı, yaşlanmaya eşlik edebilecek zayıflık ve işlevsel düşüş gibi birçok hastalıkla bağlantılıdır.

Gizli  herpes virüsünün yeniden aktive olmasının stres ile ilişkili olduğu bilinmektedir. Yalnızlık da bağışıklık sistemini zayıflatan kronik bir stresör olarak işlev görmektedir.

Daha önce yapılan araştırmalardan, düşük kaliteli ilişkilerin beklenenden  erken gerçekleşen ölüm ve her türlü diğer çok ciddi sağlık sorununu tetiklediği açıktır. Araştırmacılar, yalnızlık durumunun da kalitesiz ilişkilere sahip olmaktan ileri gelebileceğini düşünüyor ve bu tür sosyal koşulların sağlık üzerindeki etkisine dair olan araştırmaların psikolojik ve fizyolojik bazlı tedaviler için büyük önem taşıdığını vurguluyor.

ABD, Ohio Eyalet Üniversitesi’nde gerçekleştirilen çalışmada iki farklı insan grubu denek olarak kullanılmış. Bir grupta orta yaşlı, sağlıklı ama normalden daha kilolu insanlar, diğer grupta ise meme kanserini atlatmış kişiler yer almış. Öncelikle, uzmanlar çalışmaya katılanlara “UCLA Yalnızlık Ölçeği” testini uygulamış. UCLA Yalnızlık Ölçeği, bireyin algıladığı yalnızlık derecesini belirleyebilmek amacıyla  geliştirilmiş bir test. Testte 20 madde yer alıyor ve her madde 1 ile 4 arasında puanlanıyor.Yüksek puan yalnızlığın, düşük puan ise yalnız olmamanın göstergesidir.

Araştırmacılar daha sonra bağışıklık sisteminin gösterdiği tepkilerin yalnızlıkla olan ilişkisini belirlemek amacıyla, herpes virüsleri yeniden aktif olduğunda kanda üretilen antikor seviyelerini ölçmüş. Bu deneme için meme kanserini yenmiş, tedavileri sona ereli 2 ay-3 yıl geçmiş olan 200 kişi kullanılmış. Yaş ortalaması 51 olan bu kişilerden alınan kan örneklerinde Epstein-Barr ve cytomegalovirüs tipi herpes virüslerine karşı üretilen antikorlar olup olmadığına bakılmış. Bu virüslerin her ikisi de insanlarda sıklıkla görülen herpes virüsleri olarak biliniyor. Bu virüs kaynaklı enfeksiyonların yaklaşık yarısı hastalık üretmez, ancak bir kişi enfekte olduğunda, virüsler vücutta hareketsiz kalır ve tekrar aktif hale gelebilir, bu da yüksek antikor seviyeleri veya titreleriyle sonuçlanır. Yine sıklıkla hiçbir semptom ortaya çıkarmaz, ancak hücresel bağışıklık sisteminde düzenleyici problemlerine işaret eder. Deney sonucuna göre; çok fazla yalnız katılımcılar, sitomegalovirüse karşı daha az yalnız katılımcılara göre daha yüksek antikor seviyelerine sahipti ve bu yüksek antikor seviyeleri, daha fazla ağrı, depresyon ve yorgunluk semptomlarıyla ilişkiliydi.  Epstein-Barr virüsü antikoru seviyelerinde herhangi bir fark görülmedi. Araştırmacılar, muhtemelen bu reaktivasyonun yaşla bağlantılı olması ve bu katılımcıların birçoğunun biraz yaşlı olması nedeniyle hiçbir fark görülmediğini, yalnızlık ile ilgili bir reaktivasyonu tespit etmenin zor olacağını belirtti.

Ek bir çalışma grubunda, bilim adamları yalnızlığın, strese cevap olarak proinflamatuar proteinlerin veya sitokinlerin üretimini nasıl etkilediğini belirlemeye çalıştılar. Bu çalışmalar, aynı grup meme kanseri hastalarından 144 kadın ve büyük sağlık sorunları olmayan 134 fazla kilolu orta yaşlı ve yaşlı yetişkinlerden oluşan bir grupla yürütülmüştür. Önce bütün katılımcılardan bazal kan örnekleri alınmıştır. Daha sonra bu kişiler strese maruz bırakıldılar - beş dakikalık bir hazırlıksız konuşma yapmaları ve bir video kamera ve üç panelistin önünde zihinsel bir aritmetik işlem yapmaları istendi. Araştırmacılar, katılımcıların bağışıklık sistemlerini, bağışıklık tepkisini tetiklediği bilinen bakteriyel hücre duvarlarında bulunan bir bileşik olan lipopolisakkarit ile uyararak takip ettiler.

Her iki popülasyonda da yalnız olanlar, akut strese cevaben, interlökin-6 veya IL-6 olarak adlandırılan sitokinlerin, daha sosyal olan katılımcılardan daha yüksek miktarlarda üretti. Başka bir sitokin olan, tümör nekroz faktörü-alfa seviyeleri de yalnız katılımcılarda daha az yalnız katılımcılara göre daha çarpıcı şekilde artmıştır. Ayrıca meme kanserinden sağ kalanlar ile yapılan çalışmada araştırmacılar  yalnız katılımcılarda daha yüksek seviyelerde üretilen sitokin interlökin 1-beta seviyelerini test ettiler.

Bilim adamları uyku kalitesi, yaş ve genel sağlık önlemleri dahil olmak üzere birçok faktörü kontrol ettiklerinde sonuçlar aynıydı. Araştırmacılar, "Her iki çalışmada çok yalnız insanların az yanlız insanlardan daha fazla enflamasyonu olduğu anlamında tutarlılık gördük." demiştir.“

Bu durumun aksinin de doğru olduğunu unutmamak gerekiyor; yani sosyal bağları iyi olan kişilerin dirençleri de daha yüksek oluyor.

Son söz olarak bu videoyu benimle paylaşan, benim bu konuda daha ileri araştırma yapmama vesile olan sevgili TULU'ya teşekkür ederim.💚 İyi ki varsın.
KAYNAKLAR:


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum Kuralları:
-Lütfen reklam ve tanıtım içeren yorumlar yapmayınız.
-Küfür ve hakaret içeren yorumlar yapmayınız.
-Sadece konu ile ilgili yorumlara cevap verilir.