13. Bölüm ile adım adım
bitkisel tedaviye giriyoruz. Bu bölümde derlediğim makaleler ile bitkisel
tedavi ile medikal tedaviyi kıyaslıyor; bitkisel tedavinin neler
sunabileceğini, avantajlarını, kanıtını aktarıyor olacağım. Bu makale; bitkisel
tedavi prepatlarının çeşitlerine değiniyor. Uçucu yağ nedir, ekstrat nedir
bunları merak ediyorsanız, bitkilerin antimikrobiyal özelliklerine ilgi
duyuyorsanız bu bölüm tam size göre.13. bölüme geçmeden önce daha iyi
anlayabilmek için okumadıysanız diğer lyme serisi makalelerini de okumanızı
öneririm:
KAYNAKLAR:
- https://vitalplan.com/blog/whole-herb-vs-herbal-extract-which-is-better
- https://vitalplan.com/blog/herbs-natures-enduring-wellness-warriors
- https://vitalplan.com/blog/the-science-of-herbal-medicine
- https://vitalplan.com/blog/discover-the-right-herbs-for-your-health
- https://vitalplan.com/blog/making-herbs-an-everyday-part-of-your-life
Sentetik antibiyotiklerle ayrım yapmadan bakterileri öldürebilirsiniz... fakat hepsi bu kadar.
Bitkiler ile çok daha fazlasını
yapabilirsiniz. Aslında, eğer kronik
Lyme hastalığınının, işlevini kaybetmiş bir bağışıklık sistemi tarafından
daha fazla baskılanamayan bir çok sinsi mikropla ilişkili bir tüm vücut fonksiyon bozukluğu olduğunu düşünürseniz, bitkilerden daha mükemmel bir çözüm olamaz.
Bitkiler
dünyadaki diğer canlılarla aynı stres faktörlerine maruz kalırlar. Bitkiler, çok
çeşitli mikrop, serbest radikal, toksin ve radyasyon da dahil olmak üzere geniş
bir yelpazede tehditlere karşı koruma sağlayan biyokimyasal maddelerin
(fitokimyasallar) kompleks bir spektrumu üreterek bu stres faktörleri ile
mücadele ederler. Farklı bitkiler farklı ortamlarda farklı stres faktörleri
altında evrimleştiği için, bitkilerdeki fitokimyasallar oldukça değişkendir.
Bitki biyokimyası da bitki için güneşten yiyecek üretir, oksijen taşır,
zehirli atıkları bitkiden uzaklaştırır ve hasarı onarır.
Bitkiler ve hayvanlar yeryüzündeki
yaşamın başlangıcından beri yakından bağlantılıdır. Hayvanlar bitkileri tüketince, besinden daha fazlasını kazanırlar.
Hayvanlar ayrıca bu bitkilerde bulunan koruyucu özelliklerden de yararlanırlar.
İnsanlar bunu içgüdüsel olarak
biliyorlardı. Bazı bitkiler öncelikli olarak gıda için tüketilirken, artık şifalı otlar olarak bilinen diğerleri,
öncelikle iyileştirici
özellikleri için seçildi - farklı
iyileştirme özellikleri için farklı bitkiler seçildi. Tıbbi şifalı bitkiler doğal olarak daha toksik bitkilerden seçildi;
çünkü biyokimyaları özellikle insan biyokimyası ile çok iyi örtüşür. Bu
nedenle, fayda potansiyeli yüksekti
ve zarar potansiyeli oldukça düşüktü.
Bitkisel tedavi binlerce yıldır insan
uygarlığının bir parçası olmuştur. Dünyanın bitkisel gelenekleri bilimi ön
plana çıkarıyor ve gözlemlere dayanıyordu. Hastalığın insan vücudu üzerindeki
etkileri gözlendi ve bu gözlemleri önlemek ve vücudu normal bir sağlık durumuna
geri döndürmek için spesifik şifalı bitkiler uygulandı. Bu gözlemler sözlü ve
yazılı geleneklerle kuşaktan kuşağa aktarıldı. Geleneksel Çin tıbbı ve Ayurveda
tıbbı dahil tüm dünyanın şifa gelenekleri bu kavram etrafında kurulmuştur.
Bitkisel ilaç yavaş yavaş bu geleneklerin
ötesine geçiyor. Bilim nedeniyle, bitkilerde bulunan belirli biyokimyasal
maddelerin tıbbi etkilerini değerlendirmek artık mümkün. Hem gelenek hem de
bilim göz önüne alındığında, bitkiler hakkında gezegendeki diğer şifa
kaynaklarından daha fazla şey biliyoruz.
Bitki
biyokimyasının sağladığı geniş yararlar şunları içerir:
ëGeniş
spektrumlu antimikrobiyal özellikler (bakteri, virüs, protozoa ve zararlı
mantarlara karşı)
ëAnti-enflamatuar özellikler
ëBağışıklık
modülasyonu
(bağışıklık fonksiyonlarını dengeler)
ëAnti-mutajenik özellikler
(anti-kanser)
ëAntioksidan özellikleri
ëHormon
dengeleme
özellikleri
ëYorgunluğu
önleme
özelliği ve gelişmiş stres direnci
ëGelişmiş
detoksifikasyon
ve hücresel fonksiyonlar
ëZararlı
radyasyona karşı koruma
Bütün şifalı bitkilerde ortak olan bu
özellikler, sistemdeki bozulmaları doğrudan engelleyerek fayda sağlar. Bölüm 5'te bahsedilen yedi adet kategoriye ayrılan sistem bozucular, tüm hastalıkların başlıca nedenleridir.
Bitkilerde bulunan fitokimyasallar, sistemdeki bozulmaların tüm olumsuz
yönlerini giderir. Sistem bozucularının etkileri en aza indirildiğinde, vücudun
iyileştirici sistemleri gelişir. Bu, şifalı bitkileri, sağlıklı yaşam için
mükemmel bir seçim yapar.
Farklı bitkiler farklı ortamlarda
farklı stres faktörleri altında geliştiğinden, bitkilerde bulunan fitokimyasalların spektrumu oldukça değişkendir.
Bu nedenle, farklı şifalı bitkiler farklı şifa özellikleri sağlar. İyileşme
potansiyeli yelpazesini genişletmek için farklı bitkiler birleştirilebilir.
Bitkisel
tedavi, ilaç tedavisinden oldukça farklıdır. Elmalar ile portakalları
karşılaştırmak gibi bir durum aslında. İlaçlar,
hastalığı engellemek için vücuttaki belirli yolları etkilemek veya engellemek
için özel olarak tasarlanmış tek
kimyasal maddelerdir. Etki yapay olduğu ve vücudun biyokimyası çok karmaşık
olduğu için, herhangi bir ilacın
kullanımında yan etkiler ve toksisite için yüksek bir potansiyel vardır. Tüm
ilaçlar zehirli olma potansiyeline sahiptir.
Bu derin farklılıklar, sentetik
antibiyotikler ile bitkisel tedavinin karşılaştırılmasından daha belirgin
değildir.
Sentetik antibiyotikler, bakterilerin
hayatta kalması için bazı kilit yönlerine müdahale etmek üzere seçilen tek
kimyasal ajanlardır. Antibiyotikler güçlüdür ancak sürekli kullanımıyla bakteri
direncine maruz kalırlar. Sentetik antibiyotikler ayırt etmeden normal florayı
öldürür ve bütün sağlığa olumsuz etkileri olan bütün mikrobiyomu bozar.
Bitkilerin
antimikrobiyal özellikleri sentetik antibiyotiklerden oldukça farklıdır. Birçok bakımdan,
bitkiler sentetik antibiyotiklerden çok daha karmaşıktır. Şifalı bitkiler,
mikrobiyal işlevi farklı şekillerde bastırmak için tasarlanmış yüzlerce hatta
binlerce kimyasal spektrumuna sahiptir. Bitki kimyasının evrimi, her çeşit
mikroba milyonlarca yıl maruz kalmanın sonucudur. Şaşırtıcı olmayan bir
şekilde, bitkisel tedaviye direnç çok
daha az yaygındır.
Şifalı
bitkilerin antimikrobiyal özellikleri bakterilerle sınırlı değildir, aynı
zamanda virüsleri, protozoaları ve tehdit edici mantar türlerini içerir. Bitkiler normal
bağırsak florasını öldürmek veya mikrobiyomu bozmak konusunda çok daha az zarar
vericidir. Aslında, birçok bitki bağırsaktaki zararlı mikropları baskılayarak
ve normal floranın gelişmesine izin vererek bağırsak sağlığını destekler.
Antimikrobiyal özelliklere sahip
bitkiler, sentetik antibiyotikler kadar güçlü değildir, ancak bitkisel
tedavinin avantajlarından biri, vücuttaki
diğer işlevleri aksatmadan, gizli mikroplara karşı sürekli bir baskı uygulamaktır.
Bitkiler
doğal olarak düşük toksisite ile ilişkilendirildiklerinden, uzun süreli
(yıllarca, hatta ömür boyu) olumsuz bir etkisi olmadan sürekli olarak
kullanılabilirler. Aslında,
bitkisel tedavinin uzun süreli kullanımı, immün fonksiyonun desteklenmesi de
dahil olmak üzere çok çeşitli faydalara da sahiptir.
Tüm bitkiler, bir amaç veya başka bir
amaç için daha uygun olabilecek bazı antimikrobiyal özellikler içerir. Gizli mikrop enfeksiyonları için bitkisel
tedavinin sağladığı avantajların listesi şunları içerir:
ëBitki toksisite bakımından çok düşük bir
potansiyeli vardır; yani bu, bitkilerin uzun süre güvenle kullanılabileceği
anlamına gelir.
ëAntibiyotiklerin
aksine, birçok bitki gizli fırsatçıları bastırmak için etkilidir ve intracellular mikropları (hücrelerin
içinde bulunan mikropları) etkileyebilir.
ëFarklı
mikrop türlerine karşı sinerji
oluşturmak için çoklu bitkiler güvenle kullanılabilir
ëBitkiler bağırsaktaki ve ciltteki normal florayı (dost
bakterileri) destekler
ëBitkilerin kapsadığı
çeşitlilik virüslere, protozoalara ve
zararlı mayalara kadar uzanır
ëBitkiler bağışıklık fonksiyonunu arttırır ve
vücutta iyileşmeyi destekler.
ëBakteriyel direnç nadirdir (Bu, bir bitki
kullanımıyla olabilir, ancak çok uzun zaman alır!)
Bitkisel ilaçlar; yapraklar, ağaç
kabuğu, saplar, kökler, rizomlar, çiçekler ve meyveler dahil olmak üzere
bitkinin farklı kısımlarından gelebilir. Bitkinin hangi kısmının
kullanılacağına her bir bitki için binlerce yıllık geleneksel kullanımı karar
vermiştir (ancak modern bilim, bazı durumlarda bitkilerin diğer, daha az
geleneksel kısımlarının da değerli olduğunu bulmaktadır).
Bitkilerin çalışması için onları
içerinize almalısınız. Bunu yapmanın çeşitli yolları vardır.
ëBitkilerin
faydalarını kazanmanın bir yolu da onları yemekle
birlikte yemektir. Tarih öncesi insanların bitkileri kullanma şekli ve
günümüzde bazı bitkilerin kullanılma şekli budur. Mutfak bitkilerini (fesleğen,
kekik, dağ kekiği, biberiye, zerdeçal, tarçın, kakule, zencefil ve diğerleri)
yemeğimize eklediğimizde sadece yiyeceğe baharat katmakla kalmayız, bunlar aynı
zamanda güçlü tıbbi değer sağlar. Gram için gram (veya ons için ons) olmak
üzere, zerdeçal, tarçın, zencefil ve kekik, yaban mersininin antioksidan
gücünün on katına sahiptir (Halvorsen 2006). Mutfak bitkileri ayrıca
antimikrobiyal ve diğer iyileştirme özellikleri de sağlar. Mutfak bitkilerini kullanmak bitkisel ilaçlara
başlamak için harika bir yoldur!
ëBitkilerin tadını
çıkarmanın bir başka geleneksel yöntemi, taze veya kurutulmuş bitkileri çay olarak sıcak suda demlemektir. Camellia sinensis'in yapraklarından
demlenen çay, dünyada en çok tüketilen içecektir. Buğulanmış ve kurutulmuş taze
yapraklardan hazırlanan yeşil çay, Doğu'da çay tüketmenin en popüler yoludur.
Batı'da tercih edilen siyah çay ezilir ve kurumadan önce oksitlenmesi sağlanır.
Her iki çay formu da Camellia sinensis
bitkisinin yapraklarından gelir.
Her iki tür çay da yaklaşık aynı
miktarda kafeine sahiptir, ancak yeşil çay, kafeinin uyarıcı etkilerini önleyen
l-theanine adlı bir amino asit içerir. Her ikisi de güçlü
antioksidanlar (ancak yapraklar oksitlendiğinden siyah çay yeşilden daha az)
içerir ve diğer önemli tıbbi özellikleri sağlar. Düzenli olarak çay içmeyi
(yeşil veya siyah) sınırlayan en büyük şey tanenlerin
varlığıdır. Tanenler dokuları kurutur (deri tabaklama işlemini düşünün) ve
düzenli kullanımıyla mide ve bağırsakların astarına zarar verebilir (düzenli
olarak toz şeklinde takviyeler alıyorsanız akılda tutulması gereken bir
şeydir).
Camellia
sinensis'
ten elde edilen çay, elbette, tek bitkisel çay değildir. Taze veya kurutulmuş
bitkilerden hazırlanabilen birçok çay vardır. Bununla birlikte, herhangi bir
bitki çayı ile ilgili sınırlamalardan biri, yarar sağlamak için tıbbi bileşenlerden yeterince alınmasıdır.
ëFaydalı
fitokimyasalların çoğunu çıkarmak için, bitkiler kaynatılarak özünün çıkartılması suretiyle de hazırlanabilir. Bir
kaynatma yapmak için, bitki çok konsantre olana kadar su içinde yavaş yavaş
kaynatılır. Zencefil gibi birkaç şifalı bitki bir kaynatma metodu kullanılarak
iyi iş görürken, çoğu bitkisel kaynatma suyu içmek için fazla acı olabilir. Bu
yöntemin diğer bir sınırlaması, yüksek ısının, faydalı fitokimyasalların
bazılarını tahrip etmesidir.
ëBitkileri
hazırlamanın muhtemelen en popüler yolu ekstraksiyondur.
Farklı
ekstraksiyon türleri vardır, ancak en popüler (ve tarihsel olarak en uygun
olanı) su ve alkoldür. Bir
ekstrakt yapmak için, kurutulmuş bitkinin tamamı su ve alkol karışımına
batırılır (genellikle% 20-70 alkol). Alkol, hem suda-çözünür hem de bazı
yağda-çözünür kimyasalları, ısı kullanmadan bitkiden çeker.
Ekstraksiyonlar oldukça konsantredir, bu nedenle tam
fayda sağlamak için (genellikle 15-30 damla aralığında) sadece küçük bir miktar
sıvı tüketilmesi yeterlidir. Bu iyi bir şeydir çünkü birçok şifalı bitkiler
oldukça acıdır.
Kendi bitkilerinizi yetiştirebilir,
hasat edebilir ve hazırlayabilirsiniz; ancak Lyme hastalığının tedavisi için
kapsamlı bir program içerisinde farklı bitkilerin çeşitliliğini ve miktarlarını
kazanmak gerçekten zor olacaktır. Neyse ki, yüksek kaliteli bitkisel ürünler
ticari olarak kolayca temin edilebilir. Bitkilerin ticari preparatları,
— kurutulmuş bitki
tozunu,
— su/alkol
ekstraksiyonunu,
— Kurutulmuş toz ekstraksiyonunu,
— uçucu yağ formunu ve
— süper kritik CO2
ekstraksiyonunu
kapsar.
Bunların arasındaki farklılıkları
bilmek önemlidir.
Toz
haline getirilmiş kuru tam bitki, kuru tüm bitkiyi (yaprakları, sapları veya
kökleri gibi hangi kısmı belirtilmişse) almayı, kurutmayı ve ardından bir toz
olacak şekilde öğütmeyi içerir. Daha sonra kapsüllenir, tablet haline getirilir
veya gevşek toz olarak satılır. Bütün bitki tozları genellikle standart
değildir, bu nedenle kalitesini ve kuvvetini değerlendirmek zordur. Bütün bitki
tozları, bitkiden elde edilen inert lif içerdiğinden, otları almanın çok güçlü bir
yolu, aynı zamanda en ucuzudur (ödediğiniz paranın karşılığını alırsınız).
Bütün bitki tozlarının en büyük avantajı, bitkide mevcut kimyasalların tam
spektrumunu elde etmenizdir.
Su /
alkol ekstraksiyonları (tentürler) ticari olarak bitki pazarlamak için çok
popüler bir yoldur. Ekstraktlar para kazanmak için güçlü ve iyi bir değeri
vardır. Su / alkol ekstraksiyonlarının en büyük dezavantajı alkoldür. Günde birkaç kez 8-12 farklı bitki, her bitkiden
de 30 damla kadar dozlarda alıyor olsaydınız, çok fazla alkol tüketiyor
olursunuz. Alkol, iyileşmenizi engelleyebilecek bir toksindir. Ayrıca, birçok
bitki oldukça acı ve nahoş bir tattadır.
Bunun çaresi kurutulmuş toz ekstraktlardır. Kurutulmuş bir toz ekstraktı
yapmak için, bir yüzeye bir su/alkol ekstraksiyonu püskürtülür ve bitki
fitokimyasallarından konsantre bir toz bırakacak şekilde su ve alkol
buharlaştırılır. Tipik olarak, bu konsantre tozu daha kullanışlı hale getirmek
için tam bitki tozundan bir miktar bunun içerisine eklenir. Toz daha sonra
kapsüllenir veya tablet haline getirilir (daha az yaygın). Şu ana kadar en güçlü
bitkisel preparat. Toz ekstrakt kapsüllerinin alınması ve seyahatte taşınma
bakımından kullanımı kolaydır.
Toz haline getirilmiş ekstraktın tek
dezavantajı, tozun çok kuru olmasıdır. Toz ekstreleri günde birkaç kez
alındığında, mide ve bağırsakları kaplayan dokular kuruyabilir ve sonuçta
sorunlara neden olabilir. Bu nedenle, toz ekstraktları hindistancevizi veya badem sütü gibi
yağlı bir maddeyle almak en iyisidir, bu da dokuların korunmasına
yardımcı olur. (toz ekstraktları konusunda yapılan bazı eleştirilerde bitkiyi tatma deneyimini kaçırdığınızı
söylerdi… tabi eğer gerçekten bu deneyimi istiyorsanız.)
Hem su/alkol hem de kurutulmuş toz ekstraktları
standardize edilebilir.
Standardizasyon, bitki grupları ve farklı bitkisel ürünler arasındaki etki ve
tutarlılığı ölçmenin bir yoludur. Bir ekstrakt, bitkideki önemli (anahtar) bir
kimyasal madde ölçülerek standardize edilmiştir. Bu madde, bitkideki en aktif
fitokimyasallardan biri olabilir, ancak tek aktif kimyasal olmayabilir. Bu
basitçe bir markerdır. Standardizasyonun tek sorunu, itibarsız ürün
tedarikçilerinin bazen bu marker maddelerini düşük kalitedeki ekstraktlara doldurmalarıdır-
saygın supplement şirketleri bu sorunların farkındadır ve standart dışı
ekstraktlardan nasıl kaçınacağını bilir.
Şifalı bitkilerden buhar distilasyonu
yöntemi kullanılarak yağda çözünen kimyasal maddeler (yağlar) de elde
edilebilir. Buhar
distilasyonu, yağ bazlı kimyasalları bitkiden uzaklaştırır. Yağlar
bitkinin yapraklarında, gövdesinde, kabuklarında, köklerinde ve çiçeklerinde
özelleşmiş keselerde depolanır (bitkiye göre değişir). Esansiyel yağlar denilen bu bitki özütleri son derece
etkilidir ve genellikle bir seferde birkaç damla uygulanır. Konsantre esansiyel
yağlar, mukoza zarlarına toksisite bakımından yüksek potansiyele sahip
olduklarından, en yaygın olarak
aromaterapi yoluyla uygulanır, ancak bazı esansiyel yağlar seyreltilir ve
topikal olarak veya dahili olarak kapsüller içinde kullanılabilir. (Uçucu
esansiyel yağlar hakkında daha fazla bilgi için Ek A'nın sonuna bakın.)
Bazı bitkiler en yaygın olarak su /alkol
ekstraktları olarak bulunur, bazıları ise en çok esansiyel yağlar olarak bulunur.
Az bir kısmı ise her iki formda da bulunabilir. Aynı bitkiden elde edilen yağ
ekstraksiyonları ve su/alkol ekstraksiyonları farklı kimyasalların setleri olsa
da, faydaları genellikle benzerdir (hem lavanta esansiyel yağı hem de lavanta
bitkisi sakinleştiricidir).
Bitkileri hazırlamanın en modern yolu CO2
ekstraksiyonudur. Süperkritik CO2
ekstraksiyonu çözücü olarak, sıcaktan ve basınçtan yararlanılarak sıvı
halde tutulan karbondioksitten yararlanır. Bitkinin hem yağ hem de su çözücü
bileşenleri bir kerede ekstrakte edilir. Süperkritik özlerin en büyük
dezavantajı yüksek maliyeti olması ve nihai ürünün dokular üzerinde sert etkili
olabilmesidir. Tıbbi kenevir (medicinal cannabis) hazırlamanın en popüler
yöntemidir.
Bitkilerin lipozomal prepatları (terkipleri), bitkisel tozların bir tür yağ
ile harmanlanmasıyla yapılır, böylece bitki partikülleri bir yağ tabakası ile
sarılır. Bu işlemin bitkinin emilimini artırdığı iddia edilmektedir. Ancak tek
ajanlı ilaçlar ile artan emilim gösteren çalışmalar olsa da, lipozomal bitkisel
preparatlar ile ilgili yeterince çalışma yoktur. Lipozomal bitkisel
preparatların çoğu olması gerekenden yüksek fiyattadır ve çoğu zaman olması
gerekenden düşük dozda verilir. Bu şekilde yapılan bir bitkisel ürünün, ürünün
yaratılmasının ek masrafını haklı çıkardığına dair kanıt yoktur. Bunun
yanında... bu
etkiyi elde etmek için tek yapmanız gereken bitki kapsüllerini hindistancevizi
sütü ile birlikte almak. Mide,
bitkileri ve hindistancevizi yağını lipozomların içine karıştıracaktır.
Bitkileri kullanma hakkında mevcut
olan tek bilgi, geleneksel kullanım geçmişinden gelseydi bile, bitkileri
güvenle kullanmak ve bitkisel terapiden yararlanmak için yeterli bilgi
olacaktır. Binlerce yıllık gözlemin ve kullanım kayıtlarının değeri büyüktür.
Ancak tarihsel bilgi sınır olmaktan
uzaktır; Bilim, bitkisel ilaç çalışmasına birçok insanın düşündüğünden çok daha
yoğun bir şekilde uygulanmıştır. Son 50
yılda, yaygın olarak kullanılan şifalı bitkiler üzerinde yüzlerce bağımsız
bilimsel çalışma yapılmıştır. Çalışmalar arasında laboratuvar çalışmaları, hayvan
çalışmaları ve şaşırtıcı sayıda insan klinik denemesi bulunmaktadır.
İnsan klinik denemeleri, tıp biliminin
en çok kabul ettiği çalışmalardır. Klinik çalışmalar, hastalığı olan bir grubun
belirli bir terapi türüne nasıl cevap verdiğini değerlendirir. Bu tür bir
çalışma hızlı ve spesifik olarak etki eden ilaçların değerlendirilmesi için
mükemmeldir, ancak bitkileri değerlendirmek için daha az etkilidir. Bitkiler
iyileşmeyi tetikler, semptomları doğrudan tedavi etmez ve işe yaraması zaman alır. Bu nedenle, belirli bir etkiyi hedef alan kısa süreli klinik çalışmalar, bir bitkinin
tam yararını ortaya çıkarmaz. Her ne kadar birçok bitki bu tür bir inceleme
kapsamında fayda sağlamış olsa da, bitkisel tedaviyi değerlendirmek için hala
en iyi yöntem değildir.
Klinik araştırmalar, tek tür bilimsel
çalışma olmaktan uzaktır. Modern bilim, enflamasyonu azaltmak veya enflamatuar
habercileri etkilemek gibi bireysel fitokimyasalların biyolojik aktivitesini
inceleme yeteneğine sahiptir. Buna ilaveten, standartlaştırılmış bitki
preparatlarının immün sistem gibi vücudun farklı sistemlerine olan etkileri
hayvan ve insan modellerinde incelenebilir. Bitkileri incelemek söz konusu
olduğunda, bu en değerli bilim türüdür.
Özetlemek gerekirse, bilim bitkisel tedavinin pek çok geleneksel
kullanımını desteklemektedir. Aynı zamanda, bitkilerin açıkça güvenli olduğu ve
insan vücudu tarafından iyi tolere edildiği fikrini kuvvetle destekler.
Antimikrobiyal Bitkiler ve Lyme
Hastalığı
Antimikrobiyal özellikler için
bitkiler seçerken, hem tarih hem de bilim önemlidir. İnsanlar, mikrop tedavisini (belli hastalıkların mikroplardan
kaynaklandığını) kolayca anlamadan ve kabul etmeden önce bile, şifalı bitkiler,
mikropların neden olduğu hastalıklar için etkili bir şekilde kullanılmıştır.
Bir hastalığa neden olan bir mikrop tespit edildiğinde, tarihsel olarak bu
hastalığın tedavisinde kullanılan bu bitkinin bu mikroplara karşı etkin olduğu
varsayılabilir.
Bitkilerin antimikrobiyal değeri, tüp çalışmaları (in vitro) ve canlı modellerde (in vivo)
değerlendirilebilir. Test tüpü çalışmalarında, bir bitki bir tüpe veya belirli
bir mikrop üreten bir plakaya yerleştirilir. Mikrop ölürse, bitkinin buna karşı
aktivitesi olduğu varsayılır. Canlı bir modelde, bazı laboratuvar hayvanları
mikrop ile enfekte edilir. Daha sonra hayvanın tedaviye nasıl yanıt verdiği
(bitki veya ilaçla) hakkında gözlem yapılır. İn vivo çalışmalar, in vitro
çalışmalardan çok daha değerlidir, çünkü canlı bir modelde bitkisel
bileşenlerin bağırsak emilimi ve aktivitesi göz önünde bulundurulur.
Bununla birlikte, bilimsel yöntemlerle
bitkilerle ilgili spesifik bilgilerin toplanması, bıktırıcı ve yavaştır.
Küçücük parçalar halinde toplanır ve bazen çalışma alanı sınırlıdır. Bitkisel
ilaçların Lyme hastalığının tedavisinde etkili olup olmadığına dair spesifik
olan soruyu cevaplamak için klinik bilimi kullanmak, eğer gerçekleşirse, on
yıllar alabilir.
İlginçtir ki, özellikle antimikrobiyal
amaçlar için bitkisel tedaviyi destekleyen en
değerli kanıtların bazıları doğrudan bilimsel topluluktan gelmez. Bitkileri
kullanan insanların internette
bildirdikleri deneyimlerinden kaynaklanmaktadır.
İnternet, insanların hem olumlu hem de
olumsuz deneyimlerini paylaşmalarını sağlar. İnsanlar da kolayca ve isteyerek
deneyimlerini paylaşıyorlar. Dünya çapında milyarlarca insan bitkisel tedavi
kullanıyor ve milyonlarca insan deneyimlerini çevrimiçi olarak yayınlamakta. Bu
bilgi kamu malı olmuş durumda. Eğer bir konu birçok insanın umursadığı veya
uğraştığı bir konu ise, İnternete yansıyan deneyimlerin büyüklüğü bir hayli
derin olabilir.
İnternetten önce, bitkilerin Lyme
hastalığı için etkili olup olmadığı sorusunu yanıtlamak neredeyse imkansız
olurdu. Fakat son 20 yılda birçok insan Lyme hastalığı için bitkisel tedavi
kullandı. Ve bu insanların çoğu deneyimlerini internette yayınladılar. Aslında,
Lyme hastalığı için bitkisel tedavinin olumlu faydasını düşündüren binlerce
çevrimiçi rapor var.
Yayılan bilginin ortak görüşü,
bitkisel tedavinin kronik Lyme hastalığı için hem olası etkinliğini güçlü bir
şekilde desteklemektedir hem de diğer seçeneklere kıyasla düşük toksisite
potansiyelini olduğu konusunda hem fikirdir. Bu nedenle, bu bilgi yayılmıştır.
Ortak bilgi, insanların çoğunluğu tarafından doğru tutulan bilgidir.
Buhner protokolü adı verilen özel bir
bitki seçimi son zamanlarda büyük ilgi görmüştür. Buhner protokolü 2005 yılında
Stephen Buhner adlı bir bitki uzmanı tarafından tanıtıldı. Protokolde
kullanılan şifalı bitkiler Buhner tarafından çok iyi araştırılmış ve internet
yoluyla binlerce insan, protokolü takip etmenin önemli faydalarını bildirmişlerdir.
Protokol üzerinde hiçbir resmi çalışma yapılmamasına rağmen, Buhner
protokolünün Lyme hastalığının üstesinden gelmek için güvenli ve etkili olduğu
bilgisi yaygınlaşıyor.
Lyme hastalığı için değeri olan pek
çok bitki olmasına rağmen, BUHNER PROTOKOLÜ takip edilen bir standart protokol oldu. Son 10
yıldır klinik uygulamamda kullandığım bitkisel protokol, Buhner protokolüne
dayanıyor. Aynı şifalı bitkilerle olan deneyimim,
kronik Lyme için güvenli ve etkili
olduklarını gösteriyor.
Yine belirtmek gerekir ki, kronik Lyme
tedavisinde işe yarayan tek bitki bunlar değildir. Buhner protokolü, aynı
derecede etkili olabilecek diğer şifalı bitkilerle değiştirilebilir, ancak standardizasyonda fayda vardır. Şu anda, Buhner protokolü izlenecek en iyi standarttır.
Bitkilerin Ötesinde - Doğal Biyoözdeşler (Natural Bioidenticals)
Şifalı bitkiler doğal takviye olarak
kullanılan tek madde değildir. Vitaminler, vitamin-yaşamı maddeleri, organik
mineral bileşikleri, amino asitler ve vücuttaki diğer aktif kimyasalların
birçoğu doğal takviye (supplement) ürünlerinde yaygın olarak bulunur. Bu
maddeler vücuttaki biyokimyasal maddelerle aynı (veya hemen hemen aynı)
olduklarından, biyoözdeş (bioidentical) olarak sınıflandırılabilirler. Tıbbi
olarak, insan vücudundaki aynı bileşiğin normal seviyelerini değiştirmek veya
geliştirmek için kullanılırlar. Bunun terapötik bir etkisi olabilir.
Bioidenticaller, esansiyel ve
esansiyel olmayan maddeler olarak sınıflandırılabilir.Esansiyel olanlar, insan
yaşamını desteklemek için diyet kaynaklarından elde edilmesi gereken maddeleri
ifade eder. Bu kısa liste vitaminleri, mineralleri, esansiyel yağ asitlerini ve
dokuz esansiyel amino asidi içerir. Bununla birlikte, yaşlanma ve hastalık ile
birlikte, bazı esansiyel olmayan maddeler esansiyel hale gelebilir. Koenzim
Q-10 ve antioksidan, glutation, vücut tarafından kolayca sentezlenir, ancak
yaşla birlikte sentez azalır. Bazı bireylerde bunların replasmanı yaşamı
iyileştirici olabilir. Şeker hastaları için insülin ve tiroid hormonu gibi bazı
biyoözdeş maddeler reçeteyle kontrol edilir.
Vücudun çok karmaşık olması nedeniyle,
tedavi amaçlı biyoözdeş madde kullanmak
son derece aldatıcıdır - şifalı bitkilerin olduğundan daha fazla (ki bunlar doğal olarak güvenlidir).
Biyoözdeş maddeler, yüz yıldan daha az bir süredir var ve diğer tüm tıbbi
yaklaşımlardan daha az çalışılmıştır. Biyoözdeş maddelerin güvenliği iyi
tanımlanmamıştır. Sadece bir avuç kullanım için güvenli ve etkili olarak
tanımlanmıştır.
⏩⏩⏩ Devam Edecek ...🔜
Bir sonraki makalede görüşmek üzere hoşkalın ❤
Bir sonraki makalede görüşmek üzere hoşkalın ❤
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum Kuralları:
-Lütfen reklam ve tanıtım içeren yorumlar yapmayınız.
-Küfür ve hakaret içeren yorumlar yapmayınız.
-Sadece konu ile ilgili yorumlara cevap verilir.