Sağlığını Korumayı Öğren: OSTEOPOROZ

30 Kasım 2019 Cumartesi

OSTEOPOROZ


Oldukça verimli bir akşamdı.  Mucize Doktor u izlemeye başladım. Hiç de fena değil. Araya vıcık vıcık aşk hikayeleri sıkışmazsa geleceği de iyi olacaktır diye düşünüyorum. En azından diğer yerli dizilerden farklı, otizm ve savan sendromu adına farkındalık yaratabilecek potansiyeli var. Töre, ağa mağa, silah, kadına şiddet, çocuğa eziyet yok; bir otizmlinin iç dünyasına yolculuk var. Tarihimizi dizilerden öğrendi halkımız, biraz da hastalıkları öğrensin. Hastaların ve hasta yakınlarının hikayeleri ise ziyadesiyle hüzünlü. Neyse ilerleyen bölümleri merak ediyorum. Umarım saçmalamazlar ve ne versen yerler moduna düşmezler. Mucize doktor tavsiyesi için kalpten teşekkürlerimi iletiyorum.

Aynı anda okuduğum kitap sayısını 3 e çıkardım. 3 ü de farklı alanlardan. Bunlardan biri Dr. Amy  Myers’ınBağışıklığınızı Güçlendirin” kitabı. Oldukça popüler “The Autoimmun Solution” kitabının Türkçe çevirisi. Hemen hemen bitmek üzere. Kendisi Graves hastası olduktan sonra yolu fonksiyonel tıp ile kesişen ABD de ünlü  bir hekim Amy Myers. Otoimmün hastalıkların potansiyel kaynaklarına değinerek başta beslenme olmak üzere yapılması gereken düzenlemelerden bahsediyor. Geliştirdiği Myers Beslenme Yönteminin esaslarını anlatıyor. Kitabında dikkat çeken bir kavram var “otoimmün spektrum”. Bu kavramı iyi anlamak ve spektrumun neresinde bulunduğumuzu bulmak iyi bir başlangıç olabilir. Herhangi bir otoimmün hastalığı olanlara, hastalığı olmasa bile sağlık halini korunmak isteyenlere, sağlıklı beslenme kararı alıp nereden başlayacağın bilmeyenlere, neden gluteni, kazeini vb gıdayı elimine etmesi gerektiğini anlamayanlara bu kitabı okumalarını öneririm. Bir de vegan beslenirken sağlıklı beslendiğini düşünenlere bu kitabı özellikle tavsiye ederim. Pek çok bilimsel bilgi ve açıklama ile dolu. Diğer yandan doktorun geliştirdiği 30 günlük Myers Beslenme Planı baya baya zor. Şöyle ki gluten, kazein, herhangi bir tahıl, bakliyat, fındık, fıstık, domates, patlıcan, biber, yumurta, kafein, alkol bu diyette yok. Etler, sebzeler, meyveler organik olacak. Mümkünse su filtresi, hava filtresi temin edilecek. Diğer toksin kaynaklarından uzak durulacak. Yani hem beslenme hem de yaşam biçimi değişikliklerinin kombinasyonu. Ancak elbette birkaç otoimmün hastalıkla birlikte yaşamak da hiç kolay değil. Yani katı bir diyet olsa da 30 gün şans verip deneyenler oldukça var. Ve okuduğum kadarıyla deneyenlerin yorumları çok olumlu. Kitabın güzel yanlarından biri de doktorun önerdiği takviyelere ve markalara değinmesi. Yalnız bu fonksiyonel tıpçıların hep hikayeleri ve süreçleri birbirine paralel. Ne zaman ki kendileri bir otoimmün hastalık yaşıyorlar hooop klasik tıptan fonksiyonel tıpa geçiş, ardından fonksiyonel tıp eğitimleri, birkaç kitap, youtube kanalı, kendi takviyeleri. Doktor olmayıp hastalıklarını yenenler ise en kötü yaşam koçu, olmadı instagram ya da facebook fenomeni oluyor. İronik.


Aslında başlıktan da anlaşılacağı üzere bugünkü gönderimde Osteoporozdan bahsedeceğim. Bu gönderimin gerçekten iyi bir derleme olduğunu düşünüyorum. Kaynak belirtmek suretiyle blogumdaki gönderileri paylaşmaktan çekinmeyin bu arada. Zaman zaman bu konuda sorular alıyorum.

Osteoporoza halk arasında kemik erimesi denir. Kemikte bulunan minerallerin azalması sonucu yapısı bozulur. Kırıklara yatkınlık artar. Kadınlarda menopoz ile birlikte östrojen hormonunun azalmasına bağlı olarak sıklıkla görülür. Kemik erimesinde ailesel yatkınlık da önemlidir. Kalsiyum eksikliği, D vitamini eksikliği, alkol, sigara tüketimi, hareketsiz yaşam tarzı, kortizon kullanımı, paratiroid bozuklukları, erkeklerde erkeklik hormonu eksikliği, böbrek yetmezliği, böbrekten kalsiyum kaybı, hormonal bozukluklar da osteoporoz açısından risk faktörleridir.

Aslında erken dönemde çok belirti vermez. Her kemikte görülse bile en çok omur, kalça ve el bileği ekleminde görülür. Kemiklerde hassasiyet, kırılmaya yatkınlık, ağrılar, yaş ilerledikçe boy kısalması  ve şekil bozuklukları, harekette azalma tipik yakınmalardır.

Kemik dansitometresi ile kemik mineral yoğunluğu ölçülür. Kemik mineral yoğunluğu ne kadar düşükse kemiklerde kırılma riski o kadar fazladır.

Okuduğum çeşitli kitaplarda osteoporoz hakkında yazılanlardan aldığım notları bu gönderide derledim.

Şimdiden iyi okumalar.



 AYŞEGÜL ÇORUHLU - ALKALİ DİYET 

Vücut alkali olarak dizayn edilmiştir. Ancak yaşamsal metabolik olaylar sonucu asit artıklar ortaya çıkar. Her gün ortalama 70.000 minivolt proton oluşur. Bu kadar çok hidrojen iyonu ortaya çıkar. Protonlar, yani hidrojenler de en büyük asitlenme sebebidir. Vücut bu hidrojenleri asla kanda biriktirmez, yok etmek ister. Bunu yapabilmek için, aynen kolestrol plağını oluştururken olduğu gibi, bir takım alkali minerallere ihtiyaç duyar. Vücuttaki en fazla miktarda bulunan alkali mineral KALSİYUMDUR. Deposu kemiklerdir. Kalsiyumun % 99 u kemiklerde depolanmıştır. Geri kalanıysa vücut sıvıları ve diğer dokularda çok önemli görevler için bulunur. Kan ve vücut sıvıları asitlenince kandaki mevcut kalsiyum bu asitleri nötralize etmek için kullanılır. Ama asitlenme artar ve kandaki kalsiyum biterse kemik ve dişlerden kalsiyum çalınır. Öteki kemiklerden daha önce, özellikle leğen kemiklerinden, uzun kemiklerden ve omurgadan kalsiyum çalmaya başlanır. Bu sebeple osteoporoz için kemik yoğunluğu ölçümlerinde daha çok bu bölgelerde eksiklikler görülür.
Osteoporozun oluşmaması için beslenmede kalsiyum içeren besinlerin önerilmesinin sebebi asitleri gidermek ve alkali olmak için kemikteki kalsiyum yerine besinlerdeki kalsiyumun kullanılmasını sağlamaktır. Kemik sağlığını koruyan besinler aslında bizi asitlenmeden de korur. Bu besinler, içerdikleri kalsiyum sebebiyle alkali besinlerdir.

Yaşlılıkta osteoporoz normal bir hastalık gibi görülür. Çünkü yıllarca vücuttaki asit yükü kemikten kalsiyumu çalıp durmuştur. Sonuçta kemikler sünger gibi olur. Oysa osteoporoz yavaşlatılabilir, durdurulabilir. Osteoporoz değeri ne kadar yüksekse vücuttaki asit yükü de o kadar çoktur. Kemikler alkali mineral deposudur. Kalsiyum dışında kemikteki MAGNEZYUM da önemli bir alkali mineraldir. Osteoporozda kalsiyum gibi magnezyum minerali de asitleri tamponlamak için kemikten çekilir. Vücuttaki magnezyumun % 80 i kemiklerde bulunur. Geri kalan magnezyum ise kaslardadır. Yorulunca kaslara kramp girmesinin bir sebebi de kaslardaki magnezyumun eksilmesidir. Kas yorgunluğuna bağlı asitlenmeyi atmak için kastaki magnezyum kullanılır.


Bilindiği gibi osteoporoz konusu ile ilgili branşlardan biri kadın doğumcular. Nasıl oluyor da kadın doğumcular bu kemik rahatsızlığı ile ilgileniyor? Çünkü osteoporoz menopoz ile birlikte  müthiş bir ivme kazanıyor.  Şayet osteoporoz şikayeti ile doktora gittiğinizde size söylenecek ilk şeylerden bir tanesi süt içi yoğurt ye olacaktır. Ama artık  bildiğimiz üzere süt bağırsak geçirgenliğini arttıran, otoimmün problemlere yol açan sanıldığı kadar yararlı olmayan hatta zararlı olan bir gıda. 

Osteoporoz konunda Mustafa Atasoy ise şunları yazmış Hormon kitabında:

KALSİYUM, osteoporozu önlemek için tabii ki yeterli alınması gereken bir mineral Ama osteoporoz için önemli besinler arasında toplumda halihazırda en yetersiz alınanı kalsiyum değil. Aldığımız destek ürünler ve ilaç tabletlerinin içinde bile, dolgu maddesi olarak ciddi miktarda kalsiyum bulunuyor. En başta VİTAMİN D olmak üzere MAGNEZYUM, VİTAMİN K2, ÇİNKO, BORON gibi önemli başka faktörlerin toplumdaki eksikliği kalsiyumdan çok daha sık.

Bu, kalsiyum almayın demek değil. Fakat nasıl damar sertliği/kolestrol ikilisi elma/kırmızı haline geldiyse, osteoporoz da kalsiyumdan ibaret sanılıyor. Kalsiyum kaynağı olarak da SÜT, tek kelime ile kötü bir seçim. “O zaman kalsiyumu nereden alacağız?” sorusu bunu o kadar otomatikman takip eder ki, cevabı buraya yazmamak olmaz: İnek nereden alıyorsa oradan!

Kalsiyum desteğini alırsanız, KALSİYUM KARBONAT şeklinde değil KALSİYUM MALAT, SİTRAT ya da GLİSİNAT olarak almayı tercih edin. Bunlar diğeri gibi tebeşir değildir, yani biraz daha pahalıdır ama çok daha iyi emilirler. Lütfen “mide koruyucu” gibi akla zarar bir isim takılmış proton pompa inhibitörü grubu ilaçları, çok zorunlu olduğunuz kısa dönemler dışında kullanmayın ki sindirim sisteminiz kalsiyum dahil besinleri sindirebilsin ve bağışıklık sisteminiz dostu düşmanı şaşırmasın. Kalsiyumu ineğin aldığı yerden almanız çok daha iyi bir fikirdir, çünkü bitkilerden aldığınız kalsiyum hem sütteki kalsiyumdan daha iyi emilir hem de daha fizyolojik bir kalsiyum/magnezyum dengesi sağlanmış olur.

Çoğumuz kemikleri beton kolonlar gibi değişmez yapılar zannederiz. Gerçekte ise kemikte sürekli bir yapım ve yıkım hüküm sürer. Yeni ve esnek kemik dokusunun, eskiyenin yerini alması için bu şarttır. Erişkin çağda kemiklerimizin boyu büyümez, doğru ama iç yapıları kontrollü olarak sürekli yıkılır ve tekrar daha esnek ve dayanıklı olacak yenileri yapılır.

Mutfağınızı yenilerken olduğu gibi, kemiğin de yenilenmesi için de, hem yıkılması hem de yeniden yapılması gerekir. Kemikte yıkım işinde OSTEOKLAST denen hücreler, yapım işinde ise OSTEOBLAST denen hücreler görev alır. İşte estrojen ve progesteronun vücutta bazen birbirine karşıt, bazen de işbirliği içinde, ama daima ikili bir takım halinde yaptığı işlerden biri de burada: KEMİK KAYBINI ENGELLEMEK İÇİN ESTROJEN VE PROGESTERON İŞBİRLİĞİ YAPARLAR. Estrojen osteoklastlara etkisi ile yıkımı yavaşlatırken, progestreron da osteoblastlara etkisi ile yapımı arttırır. Bu bir takım çalışmasıdır. Bu yolla elde edilen kemik sağlamlığı ve esnekliğini bugün kemik erimesine karşı kullanılan ilaçlarla elde edemezsiniz.

Kemiklerin dışında sert bir “kabuk” kısım (kortikal kemik) ve içinde de süngersi bir bölüm (trabüküler kemik) bulunur. Kemik iliği iç kısmındaki bu süngersi bölümde yerleşir. Bu yapı daha zayıf gibi görünse de aslında bal peteğine benzer özel düzeni sayesinde hem çok sağlamdır, hem de süngersi yapısı kemiğe uygulanan darbeleri emmesini ve yumuşatmasını sağlar. Kemiğe esneklik kazandırır. Şekilde osteoporoz sonucu en sık kırılan kemikler arasında olan kalça kemiğinin iç yapısındaki ince ve sık süngersi yapının, osteoporoz ilerledikçe nasıl eridiği “bal peteklerinin” düzensiz olarak seyreldiği, boşluklar oluştuğu ve zayıfladığı görülüyor. 

Diğer şekilde ise, kalça kemiğinin “boynunda” ve gövdesinde oluşan kırıklar şematik olarak gösterilmiştir.

Kemikte süren bu faaliyetler için kemiklerin adaleler ve üzerlerine binen ağırlıkla uyarılmaları gerekiyor. Uzay yolculuğunda uzun görevler üstlenen astronotlarda kısa süre içinde ve şaşırtıcı bir hızla kemik erimesi gözlenmiştir. Osteoporozu engellemek için adalelerinizi biraz olsun zorlayan yani kemiklerinizi uyaran DİRENÇ EGZERSİZLERİNİ hayatınıza katmanız gerekiyor.






Osteoporozda son derece önemli bir faktör de ASİDİK BESLENME. Birçok incelemede kemik erimesini durduran faktörler arasında en önemlisinin bitkisel ağırlıklı beslenme olduğu ortaya konmuştur. 

Potasyum ve magnezyum gibi alkali mineralleri sebzeler ve otlarla doğal tuzlar şeklinde almak yerine orantısız ve mantıksız boyutta hayvansal ağırlıklı bir gıda tüketimine gidilmesi dokudaki asit birikiminin kemikten erime ile karşılanmasına neden oluyor. Bundan yalnızca 80 yıl öncesi ile karşılaştırıldığında Amerika’da tavuk eti tüketimi tam 150 kat artmış durumda. Bu çılgınlıktan başka bir şey değil.

Bir araştırma “Bitkisel proteinlere oranla yüksek bir hayvansal protein tüketimi menopozal kadınlarda kemik kaybı ve kırık riskini artırıyor” başlığını taşıyor. 1035 kadının alındığı bu ileriye dönük araştırmada bitkisel protein alımına oranla en yüksek oranda hayvansal protein alan menopozal kadınlarda kalça kırığı riskinin diğerlerine göre tam 4 kat arttığı ortaya çıkmış!Üstelik bu ilişki, hayvansal protein – osteoporoz ve kırık ilişkisinin yaş, kilo, kalori alımı, estrojen kullanımı, sigara, egzersiz, alkol, kalsiyum alımı ve total protein alımı, yani özetle akla gelebilecek her faktör göz önüne alındıktan sonra da anlamlı kalmaya devam etmiş. (bu araştırma şuradan incelenebilir https://academic.oup.com/ajcn/article/73/1/118/4729780 )
Hayvansal protein ağzınıza sürmeyin, vegan beslenin demiyorum. Tabağınızda koca bir biftek ve onun dörtte biri kadar yeşillik değil, bunun tersi olmalı diyorum. Günümüzün fabrikasyon hayvansal gıdalarında özellikle yağlı dokularında akıl almaz boyutta biriken toksinler (pestisitler, ot ilaçları, petrol artıkları) de modern dünyanın abartılı et tüketimi kültürüne kapılmamak için bir başka çok önemli neden.
Menopoz sonrası kemik erimesi izlenen kadınlarda POTASYUM SİTRAT ile yapılacak bir alkali desteğinin kemik erimesine ilişkin parametreleri tamamen düzelttiği (https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/8190153) ve kemik yoğunluğunu arttırdığı (https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/17035614) net olarak gösterilmiştir. Bunu okuyunca sakın ola bir yerden potasyum sitra alıp kullanmaya kalkmayın! Potasyum ancak doktorunuzun kontrolü altında kullanılabilecek, aksi taktirde  son derece ciddi riskli olabilen bir mineral. Alkali desteği olarak potasyum sitrat yerine İngiliz karbonatı (sodyum bikarbonat) almanızı önermiyorum. Bununla birlikte, gene doktorunuzun ayarlayacağı biçimde potasyum sitratla değişimli kullanılan bir karbonat kullanımı yararlı olabilir. Düzenli kullanabiliyorsanız, EV YAPIMI SİRKE de dokuları alkali tutup kemik erimesini engellemek için çok yararlıdır.Maliyetini karşılayabilecek kişiler için bir İYONİZE ALKALİ SU ÜNİTESİ de bilinçli kullanmak kaydı ile osteoporoza çok ciddi katkı sağlayabilir.

Kemik erimesi için en önemli faktörler arasında, en başta dokuları alkali tutmak olmak üzere VİTAMİN D, magnezyum, vitamin K2, borun ve kalsiyumu saymıştık. Bunların tümünden daha etkili olan faktör ise estrojen. Menopoz sonrası kemik kaybına yol açan faktörlerin açık ara en önemlisi, estrojen kaybı.

Amaç kemik erimesini durdurmak ve geri çevirmek ise ESTROJENden güçlü bir silah bulmak neredeyse imkansız. Estrojenin hangi çeşidi olursa olsun, düşük dozlarda bile olsun kullandığınızda, vitamin D düzeylerinizi iyi tutmak kaydı ile kemik erimesini geri çevirebilirsiniz. Tabii ki biyoeşdeğer estrojen olarak ve ciltten kullanmak her zaman doğal ve akıllıca olandır. Ancak progesteronun eşlik etmediği bir estrojen kullanımı her zaman her durumda yanlıştır. Tabii ki doğal biyoeşdeğer PROGESTERON da bu kullanıma eşlik edecektir. (https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/8017450)

Çoğumuz sanırız ki kemik erimesi menopozdan sonra başlar. Halbuki kemik yoğunluk ölçümleri 30-35 yaşındna itibaren düşmeye başlıyor. İşin aslı, 30-35 yaşına ne kadar sağlam bir kemikle girerseniz yani kemik yoğunluğu “banka hesabınız” ne kadar şişkinse, ilerleyen yaşınızda harcayacak o kadar kemiğiniz var ve kırıklar sizden o kadar uzak kalacak anlamına gelir.

Burada benim esas dikkat çekmeye çalışacağım dönem, bir kez daha, yuvarlak olarak 40-55 yaş arasına konumlandırdığımız “menopoz çevresi / menopoz hemen öncesi” yani perimenopoz diye adlandırdığımız dönem. Size pek bilinmeyen ama önemli bir bilgi vereyim: Kadında en “hızlı” kemik kaybının yaşandığı dönem, bu yıllar. (https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC2968416/) Evet, kırıklar bu yaşlarda değil daha sonra ortaya çıkıyor ama bunun nedeni, kemikte zayıflamanın henüz kırılacak noktaya ulaşmamış olması.

Biraz önce, estrojenin düşük dozda bile kullanılmasının kemik erimesini önlemeye yönelik güçlü etkisinden bahsetmiştik. Kitabında önceki bölümlerinde ise kadından kadına değişmekle birlikte 40-55 yaş aralığındaki perimenopoz döneminde kadınların çoğunda “gereğinden fazla” estrojen bulunduğunu ve bu yılların estrojen baskınlığı yılları olduğunu söylemiştik. Bir kez daha  ve kemikte de estrojen/progesteron dengesinin bozulması aleyhimize işliyor. Bu yıllarda adetleri düzenli olsa da yumurtlama performansında belli belirsiz bir düşüş yaşayan kadınlarda bile kemik erimesi derhal hızlanıyor. (https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/2215605) Progesteron eksikliği kendini kemikte derhal belli ediyor. Bu yaş döneminde estrojen/progesteron dengesi yönünden progesteronun zayıf düşmesine izin vermememiz için onlarca nedenden biri daha. (https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/29520604)



Bilgisine sıklıkla başvurduğum doktorlardan biri olan CANFEZA SEZGİN in Tam Şifa kitabından osteoporozla ilgili şu notları aldım:

  • KAFEİN içeren kahve ve çay tüketimine dikkat edilmelidir. Alınan her 100 mg kafein, 6 miligram kalsiyum kaybına neden olur. Fazla gibi görünmemekle birlikte özellikle yeterli kalsiyum almayan kadınlarda yıllar içinde ciddi bir kayba neden olur. Yarım litre kahvede 300 miligram kafein bulunur.
  • Sağlıklı beslenmede günlük 2.300 miligramın altında TUZ alımı önerilir. Yüksek oranda rafine tuz içeren gıdalardan (pizza, burger, kızartma, sosis, salam, konserveler, vb) kaçınılmalıdır. Tuz veya sodyum, kalsiyumun idrarla kaybını artırır.
  • Potasyum kalsiyum kaybını azalttığı için muz, domates ve portakal suyu gibi gıdalar tüketilebilir.
  • Birçok karbonatlı içecek ve gazoz fosforik asit içerir. Fosforik asit idrarla kalsiyumun atılmasına neden olur.
  • Günde 100 gr KURU ERİK tüketilmesi kemik erimesinin düzelmesine katkı sağlamaktadır.
  • BALIK YAĞI: Balık yağı kalsiyumun emilimini arttırır. Günde 3 kez 1 gram önerilir.
  • KALSİYUM: 19-50 yaş arası günde 1.000 mg, 50 yaş üstü günde 1.500 mg önerilir. Osteoporoz veya osteopeni tanısı konmuş kişilerin daha yüksek miktarlarda kullanması önerilir. Kalsiyum yanında D vitamini ve magnezyum takviyesi de önerilir.Uyarı: Elementel kalsiyum yemeklerle birlikte alınmalıdır ve bir defada 500 mg dan fazla alınmamalıdır. Kalsiyumca zengin gıdalar ile demir içeren gıdaların tüketimi arasında en az 2 saat ara olmalıdır. Kalsiyum demirin emilimini azaltmaktadır. Yemeklerle birlikte çay tüketilmesi de doğru bulunmamaktadır. Çayda bulunan tanen bileşikleri kalsiyum emilimini azaltmaktadır.
  • C ve K VİTAMİNİ: C vitamini eksikliğinde de osteoporoz gelişebilir. K vitamini, kemik proteini olan osteokalsinin üretimi için gerekli olan vitamindir.
  • MAGNEZYUM: Menopoz sonrası dönemde kadınlarda ilk 6 ay boyunca günde 250-750 mg , 6-18. aylarda 250 mg magnezyum takviyesi yapılmış ve izlemeye alınan kadınlarda kemik dansitesinde önemli oranda artış gözlenmiştir.
  • STRONTİUM: Bir klinik araştırmada strontium ranelat tuzu kullanılmıştır. 1649 osteoporoz tanısı olan postmenopoz dönemdeki kadına günde 2 gram strontium ranelat (680mg elemantal strontiuma eşdeğer) takviyesi yapılmış, 3 yıl boyunca hastalar izlenmiş ve kırık oluşumunun önemli derecede azaldığı gözlenmiştir.
  • POTASYUM SİTRAT: Küçük bir çalışmada, günde 40mqE potasyum sitrat verilmesi ile kemik kaybı olan kadınlarda kemik yıkımının azaldığı saptanmıştır. Sadece doktor önerisi ve takibi ile kullanılmalıdır.
  • YEŞİL ÇAY: Yeşil çay sadece polifenolik içeriği açısından değil aynı zamanda K1 vitamini açısından da zengindir. Osteoporoz oluşumuna karşı koruyucu olduğuna dair çeşitli klinik ve deneysel araştırmalar mevcuttur. Günde 3-5 bardak yeşil çay içilmesi önerilir ve yaklaşık 250 mg kateşin sağlar. 125-625 mg günlük kateşin içeren destek kullanımı tavsiye edilmektedir.
  • SOYA İZOFLAVONLARI: Soyadan zengin beslenen Uzakdoğulu kadınlarda kemik erimesine bağlı kırık riski daha az görülmektedir. Kemik dansitesini arttırmak için kadınlara önerilmektedir. Fitoöstrojenler olarak bilinen izoflavon yapısında genistein, daidzein ve glycitein içermektedir. Daidzein, osteoporoz tedavisinde kullanılan iprilavon a benzer yapıdadır.6 ay boyunca 55-90 mg soya izoflavonları takviyesi yapılmış olan menopoz dönemindeki kadınlarda kemik dansitesinde önemli artış gözlenmiştir. Soya proteini 12 hafta boyunca destek olarak verildiğinde kas gücü ve kemik direncinde artış elde edilmiştir. Ancak soya ve soya ürünlerini alırken/tüketirken GDO suz olmasına, yerel tohumlardan organik olarak üretilmiş olmasına dikkat ediniz.
  • KAHVERENGİ DENİZ YOSUNU (FUCUS VESİCULOİS): İyot ve pek çok mineral açısından zengindir. İçerdiği fukoksantin bileşiği kemik dokusunu yıkan osteoklast hücrelerinin oluşmasını engellerken kemik dokusunu yapan osteoblast hücrelerine olumsuz etki yapmaz. Bu özellikleri ile kemik dokusunun azalması ile seyreden kemik erimesi (osteoporoz) ve iltihaplı eklem romatizması (romatoid artrit) gibi rahatsızlıklarda önemli bir destek olarak görülmektedir. Kahverengi deniz yosunu ekstraktı günde bir kapsül tercihen yağlı yemekle beraber tüketilmelidir.
  • ATKUYRUĞU VE YULAF: Yulaf hormon düzeylerini arttırarak hücre büyümesine destek olur ve kalsiym açısından da zengindir. Atkuyruğu ise silisyum içermektedir ve kemiklerin güçlü olmasına destek olmaktadır. Atkuyruğu çayı: 2-4 gram drog 1 bardak su içine eklenir, 5 dakika kaynatılır, 5-10 dakika demlenip süzülür. Günlük drog miktarı 6 gramı geçmemelidir.
 

İBRAHİM SARAÇOĞLU - BİTKİSEL SAĞLIK REHBERİ

BROKOLİ içerdiği zengin kalsiyum oranından dolayı osteoporoz (kemik erimesi) hastalarına iyi bir yardımcıdır. Lahana, brokoli, karnabahar, maydanoz hepsi birer kalsiyum deposudur. Aslında bir sebze veya meyvede bir mineralin veya farklı bir etkin maddenin bol miktarda bulunuyor olması, vücudumuza aynı oranda bolca alınır anlamına gelmez. Ancak, brokolide kalsiyum hem çok zengindir, hem de vücudumuza zenginliği oranında alınır. Özellikle menopoz dönemindeki bayanların bol süt içerek desteklemeye çalıştıkları kalsiyum açıkları sonuçsuz kalmaktadır. Ağırlıkça eşit miktarlardaki brokoli ve sütü karşılaştırdığımız zaman, brokoliden çok daha fazla kalsiyum aldığımızı görürüz. Süt içerek kalsiyum açığını kapatmaya çalışan osteoporoz hastalarının bu konudaki gayretleri boşunadır. Ayrıca, brokoli süte göre daha avantajlıdır, çünkü brokolide yağ yoktur ve kolesterolün düşürülmesinde iyi bir destekleyicidir, sütte ise kolesterolü yükselten yağ grupları vardır.
Yeri gelmişken belirtmekte tekrar fayda görüyorum, kemik yapısının en önemli inorganik (mineral) yapı taşlarından bir tanesi kalsiyumdur. Ancak, osteoporoz (kemik erimesi) hastalığı kalsiyum açığı problemi değildir. Süt ve süt ürünlerinin tüketilmesiyle de osteoporoza karşı önleyici veya koruyucu önlem alınmış olunmaz. Osteoporoz yaşlı insanlarda (kadınlarda menopoz ve menopoz sonrası, erkeklerdeyse altmış yaşından sonra) daha sık görülmektedir. D vitaminiyle kalsiyum depolanması doğrudan ilişkilidir. Bu nedenle D-vitamini eksikliği kalsiyum emilimini de azaltır. Yaşlı insanların gün ışığından kendilerini mahrum etmemeleri gerekir. Çünkü D vitamini oluşumu için gün ışığı şarttır. Ayrıca, C vitamini de kemik yapısının ağ-örgü yapısının oluşumunda ve korunmasında doğrudan etkilidir. Alman asıllı bilim adamı Prof. Dr. Jürgen Vormann yaptığı araştırmalarda C, K ve D vitamin takviyelerinin osteoporoz hastalarında fonksiyonel olduğunu 15.04.2004 tarihinde JournalMED’de yayınlamıştır. Brokolinin hem C vitamini hem de kalsiyum deposu olduğu göz önünde bulundurulursa osteoporoz hastaları için önemi daha da belirginleşir.
Osteoporoz rahatsızlığının ortaya çıkışında birçok neden vardır. Vücudumuzun asit-baz dengesini ayarlayan en önemli organımız böbreklerimizdir. Besinler üzerinden aldığımız asidin fazlası böbrekler üzerinden idrar yoluyla vücuttan atılır. İleri yaşlarda, böbreklerin asit atılımı yavaşlayarak, vücutta gizli asit artımına veya asit birikimine neden olur. Asit miktarının artması kemik yapısındaki minerallerin, kemiği yavaş yavaş terk etmeye başlaması anlamına gelir ki, bu da kemik erimesinin ortaya çıkması anlamına gelir. Böyle durumda olan hastalara, asit yapıcı beslenme yerine,  bazik beslenmeyi destekleyici besinleri önermek oldukça faydalı olacaktır.
KEMİK ERİMESİNE KARŞI KÜR:Taze ve koyu yeşil renkli olan BROKOLİ den yaklaşık 200-250 gram alınız ve kaynamakta olan yarım litre klorsuz suyun içerisine atınız. Ağzı kapalı olarak kısık ateşte 6 dakika haşlayınız. Altıncı dakikadan sonra ocaktan indiriniz ve ağzı açık olarak ılımaya bırakınız. Yarısını sabah kahvaltısından yirmi dakika önce aç karnına, diğer yarısını da öğlen yemeğinden yirmi dakika önce aç karnına içiniz. 30 gün boyunca her gün taze hazırlanıp içilmesi gerekir. Haşlama suyu içerisindeki haşlanmış brokoliyi salatalarında tüketebilirler. Duruma göre zaman zaman kür tekrar edilebilir.

  

AİDİN SALİH - GERÇEK TIP

Kemik yoğunluğunda meydana gelen belirgin azalmaya "osteoporoz" denir. Kemik dokusu, normal olarak diğer bütün dokular gibi, bir yandan yapılıp bir yandan yıkılan bir dokudur. Gençlikte yapım hızı yıkım hızından fazladır. Hastalarda ve yaşlılarda kan dolaşımı bozulunca, kemiklerdeki yıkım hızı yapım hızının üzerine çıkar. Dişlerin ve dişetlerinin bozulması kemik erimesi başlangıcının belirtilerinden sadece biridir. Bu da beslenme düzeninin yanlış, yemeklerin karışık olduğunu,- bağırsak fonksiyonunun bozulması sonunda kanın asitli hale geldiğini ve kanda canlı kalsiyumun azaldığını gösterir. O zaman vücutta ölü kalsiyum, kireç şeklinde çoğalır. Vücut bu kalsiyumu kullanamaz ve kalsiyum yetersizliğini, diş ve yüz kemikleri gibi kemiklerden kalsiyum elde ederek gidermeye çalışır. Kireç ise kemiklerin çevresinde toplanarak onları sıkıştırır, kemiklerin çevresinde adeta bir kalkan oluşturarak kanın ve kanla gelen besin maddelerinin kemiğe ulaşmasını kısmen engeller. Beslenme yetersizliği ile karşı karşıya kalan kemikler zayıflar ve böyle devam ettiği sürece kemiklerde yıkım hızı yapım hızından daha fazla olur. Omurgada fıtıklar bu şekilde oluşmaya başlar.
Kemik erimesi şikâyetiyle doktora gidene bol bol süt içmesi ve peynir yemesi tavsiye edilir. Hasta bu tavsiyeleri harfiyen yerine getirdiğinde kemik erimesi ve kireçlenme daha da şiddetlenir. Ne kadar çok süt tüketilirse ilerleme de o kadar vahim olur. Bu doğaldır çünkü peynir ve sütü hazmedebilmek için öncelikle bağırsak tedavisinin yapılması ve beslenme düzeninin değiştirilmesi gerekir.
Britanya adalarında yapılan paleopatolojik kemik incelemesinde tarım dönemine geçilmesi ve süt tüketiminin başlaması ile birlikte osteoporozun arttığı tespit edilmiştir. Britanya tarihinde en çok süt tüketilen ve en çok osteoporoz görülen dönem 20 ve 21. yüzyıllardır. Bu normaldir çünkü Britanya nüfusunun çoğunluğu sütü hazmedemeyen ‘'A'' ve "0" kan grubu taşıyıcılarıdır.
Kemik erimesinden korunmak veya kurtulmak için bol kalsiyum almak değil, vücudun sindirebileceği yemekleri yemek ve bağırsakların sağlıklı olması önemlidir. Beslenme alışkanlığı doğru, bağırsaklar sağlıklı olursa, yemek ile alınan kalsiyum az da olsa, bu miktar vücuda yetecektir. Çünkü sağlıklı mide ve bağırsaklar, doğal yiyeceklerin kalsiyumunu canlı formda kana karıştırarak hücrelere kolay ulaşmasını sağlar. Mide ve bağırsaklar sağlıklı değilse ve yemeklerin sindirimi tam olarak gerçekleşmezse, o zaman kan asitli olur, kalsiyumu bağlayarak kireç oluşturur. Bu durumda kalsiyum içeren yiyecekler ne kadar tüketilirse tüketilsin, sonuçta sadece vücuttaki kireç miktarı artmış ve kemik erimesi şiddetlenmiş olur.

Kemik erimesi tedavisi:
Mide ve bağırsakların tedavisinden başlanarak, sırayla tüm temizlemeler yapılır. Mide ve bağırsakların tedavisi ile beraber hacamatlara başlanır. Tam sağlıklı olana kadar süt içilmez. Daha sonra da süt ürünlerinden sadece yoğurt, kefir ve haftada 1-3 defa doğal beyaz peynir veya eski peynir tüketilebilir. Fakat "0" kan grubu taşıyıcıları, hazımlarını düzeltmeden yoğurt bile yememelidir.

  • 2-3 sene boyunca her sabah 200 gr. greyfurt suyu, suyla birlikte içilir. İsteyenler limon suyu, kan grubu "B" olanlar portakal suyu içebilir.
  • Çiğ yeşil sebzeler, özellikle turp yaprağı, ıspanak, dereotu, ısırganotu, hindiba, kereviz yaprağı, maydanoz ve semizotu ekmek yerine yenmelidir.
  • Yemeklerde ise doğal kalsiyum kaynağı olan çiğ sebzeler, salatalık, domates, turp, kabak, kara lahana, brokoîi, yeşil yapraklılar, havuç, taze fasulye tercih edilmelidir.
  • Yoğurdu sadece sarımsak ve yeşillikle birlikte yemek gerekir.
  • 3 günlük açlıkların 7 defa yapılması kemik erimesini durdurur. 10 günlük açlık ise, kemik erimesi nedeniyle oluşan deformasyonlan mümkün olduğu kadar düzeltir.
  • İlk açlıktan sonra PROPOLİS kullanılırsa, kemik rehabilitasyonu daha hızlı olur. Propolis bütün balcılarda bulunur.
  • Kemik erimesinin başladığını gösteren paradontoz ve sinüzit gibi rahatsızlıklar ise, 1 günlük ve 3 günlük açlıklarla kısa zamanda düzelebilir. İlerlemiş kemik erimesinde ve omurgada oluşmuş fıtıklarda çözüme yalnız 10 günlük açlıklarla ulaşılabilir. Çünkü tahribata uğrayan dokular ancak açlığın yedinci gününden itibaren kendini yenilemeye başlar. Bazen bir defa yapılan 10 günlük açlıkla iyileşme sağlanır, bazen de 10 günlük açlığın 2 defa tekrarı gerekebilir. Osteoporoz hangi derecede olursa olsun bu uygulamanın faydası görülür ve mümkün olan düzelme gerçekleşir. Fakat yaşlılarda ve ileri düzeyde kireçlenme ve kemik erimesi olanlarda kireç eritme işleminin doktor kontrolü altında yapılması gerekir. Çünkü kireç eritilebilir, fakat eriyen kirecin yerinde oluşan boşlukları sadece genç vücut doldurabilir. Bunu telafi etmenin yolunu ancak işin ehli bilir.
  


bu konuya ilgi duyanlara şu videoları izlemelerini ve makaleleri okumalarını da öneririm:


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum Kuralları:
-Lütfen reklam ve tanıtım içeren yorumlar yapmayınız.
-Küfür ve hakaret içeren yorumlar yapmayınız.
-Sadece konu ile ilgili yorumlara cevap verilir.