Kilo sorunları, hipertansiyon, damar
sertliği, kronik yorgunluk, yemekten sonra halsizlik ve uyku bastırması, öfke
nöbeti, cinsel isteksizlik, kalp krizi, uyku apne sendromu, dizlerde
kireçlenme, karaciğer yağlanması, depresyon, egzema, akne, hemoroid, özgüven
kaybı, infertilite, polikistik yumurtalık sendromu, adet düzensizliği, osteoporoz
gibi metabolik sendrom ile ilişkili olabilecek bir hastalığınız var ise YÜKSEK
KAN ŞEKERİNİN ne anlama geldiğini, zararlarını iyi anlamanız gerekmektedir. Kardiyolog
Dr. William Davis'in Buğday Göbeği, nörolog Dr. David Perlmutter'ın Tahıl Beyin
kitaplarında ve Canan Karatay’ın her kitabında buğdayın, tahılların sağlığımıza
nasıl zararlar verdiği uzun uzun çok detaylı bir şekilde anlatılıyor.
Bugünkü gönderimde bu ve benzeri kitaplardan yararlanarak derlediğim notlarımı yazacağım.
İNSÜLİN DİRENCİ NEDİR?
Vücudumuz enerji için GLİKOZU kullanır. Kandaki glikoz insülinin yardımıyla hücre zarından içeri girip oksijen ile yakılır ve ENERJİYE çevrilir. Yani glikoz enerji üreten fırınımızın (mitokondrimizin) odunudur (yakıtıdır). Ancak glikoz eşittir şeker demek değildir. Yani vücudumuz bu yakıtı sadece şeker kullanarak sağlamaz. Glikoz bir son üründür ve bunun ön maddesi karbonhidrat içeren gıdalar olabileceği gibi protein, yağ içeren gıdalar da olabilir (örneğin kuruyemişler, sebzeler, baklagiller, et vb). Yani vücut ihtiyacı olan enerjiyi üretmek için her şeyi GLİKOZA çevirir. Vücudun ŞEKERE değil GLİKOZA ihtiyacı vardır. Enerji ihtiyacımız var hissettiğimizde bu şeker ihtiyacımız olduğu anlamı taşımıyor.
Kandaki glikozun bir kısmı enerjiye çevrilir.
Kalanı karaciğer ve kasta GLİKOJEN şeklinde depolanır. Ancak karaciğer ve kastaki
glikojen depoları sınırlıdır. Bu nedenle kandaki fazla glikozun kalanı da UZUN
ZİNCİRLİ YAĞLAR şeklinde özellikle kalça, bel gibi vücut bölgelerimizde kilo
olarak uzun süreli depolanır. Yani kandaki glikoz bu 3 şekilde uzaklaştırılır. Bütün
bu işlemlerde İNSÜLİN rol alır. İnsülin olmadan hücrelere glikoz giremez. İnsülin
olmadan karaciğer ve kasta glikojen depolanamaz. İnsülin olmadan yağ deposunda
yağ depolanamaz.
Vücudumuza giren glikoz miktarı ne kadar çok
olursa olsun mutlaka kan şekeri 2 saat içinde açlık değerine döndürülmelidir.
Bu kritik ayarı PANKREAS yapar. Burada
hem glikozun MİKTARI hem de ince bağırsaktan ne kadar HIZLI EMİLDİĞİ önemlidir.
Eğer glikoz bağırsaktan hızla emilirse pankreas 2 saat içinde kan şekerini
dengelemeye çalışacağından daha yüksek bir insülin cevabı olur. İşte bu nedenle
düşük GLİSEMİK İNDEKSLİ (glisemik yük) gıdalar tüketmek önem taşır. Unlu,
şekerli, yüksek glisemik indeksli
gıdalar kısa sürede bağırsaktan emildiği için az yense bile pankreas fazla
insülin salgılar. Fazla insülin de bir süre sonra HİPOGLİSEMİYE sebep olarak tekrar
hızla acıkırsınız.
İnsülinin kandaki glikozu yakıt olarak hücreye
sokması için hücre zarı üzerindeki RESEPTÖRLERLE temasta olması gerekir. İnsülini (anahtar)
görünce reseptörler (kilit) açılır ve glikoz hücrenin içine girer. Ancak
insülin direnci dediğimiz durumda bahsedilen direnç aslında hücre zarının
direncidir. Çünkü zarın dış yüzeyindeki reseptörler (kilit) ile insülin
anahtarı artık uymamaktadır. Milyarlarca hücrenin zarı değişmiş ve kilit
sertleşmiştir. Laboratuvar testlerinde insülin direnci olarak ölçtüğümüz şey
işte bu hücre zarlarının ne oranda sertleştiğidir. İşte kilo almanın, diyabet
ve obezitenin salgın gibi yayılmasının en büyük sebebi HÜCRE ZARININ
SERTLEŞMESİDİR.
Bir hücrede insülin direnci varsa o hücre yüksek
kan şekeri ve yüksek insülin düzeyleri vb nedenler ile serbest radikal hasarına
uğramıştır yani asitlenmiştir. Elektron kaybedip oksitlenerek esnekliğini
kaybetmiştir. Üzerindeki dışarıya cevap veren her türlü reseptörün cevabı
azalmıştır. Dolayısıyla insülin dışında diğer tüm hormonlara da cevap azalacak
ve yavaş cevap verecektir. O yüzden bir kişide hücresel hasarı gösteren insülin
direnci varsa o kişide serotonin direnci ve bunun sonucu olarak depresyon,
testosteron direnci ve kas kaybı, libido azalması vb sıkıntılar da var
demektir.
YÜKSEK KAN ŞEKERİ VE BAĞLI OLAN HASTALIKLAR
Diyabet ya da şeker hastalığı demek
vücudumuza yiyecekler ve içecekler ile giren aşırı miktardaki GLİSEMİK İNDEKSİ
YÜKSEK rafine karbonhidratların vücudumuz tarafından artık etkili bir şekilde
kullanılamadığının, organizmanın aşırı karbonhidrat yükünü kaldıramadığının bir
göstergesidir.
Hücreler kanda yüksek miktarlarda dolaşan
glukozu yani yüksek kan şekerini kullanamaz hale gelir. Hücreler kapılarını kan
şekerine kapar ve organlar kan şekerini kabul edemez. Sonuç olarak da kanda
yüksek miktardaki glikoz dokuları ve hücreleri tahrip eder. Yani yüksek kan
şekeri hücrelerimizde KRONİK İNFLAMASYONU başlatır. Yüksek kan şekeri hücrelerimizde kronik
enflamasyonu nasıl başlatır dersek Yüksek kan şekeri SERBEST OKSİJEN
RADİKALLERİNİ arttırdığından hücrelerimizi tahrip eder.
Yukarıda bahsettiğim gibi yemeklerden kana geçen glikozun
(1) Bir
kısmı hücrelere gider ve enerji olarak kullanılır.
(2) Bir
kısmı glikojen olarak kas ve karaciğerde biriktirilir
(3) Bir
kısmı da yağ deposuna giderek trigliserit olarak depolanır.
Glikozu kandan uzaklaştırmanın 4. yolu
GLİKASYONDUR.
Yüksek kan şekeri, hücrelerimizde bulunan
proteinler ile de birleşerek tüm hücrelerde Mailard reaksiyonu olarak bilinen
KARAMELİZASYONA sebep olur. İşte yüksek kan şekerinin proteini karamelize
etmesine GLİKASYON denir. Karamelizasyonun sonucu olarak da hücrelerde hasarlar oluşur.
- İşte bu hücre proteini ile yüksek kan şekerinin birleşmesi ile oluşan karamelizasyon sonucu gözlerde, kalp adalesinde, karaciğerde, damar sisteminde, sinir hücrelerinde, beyinde, böbreklerde, böbreküstü bezlerde, tiroid, yumurtalıklar, testisler gibi endokrin organlarımızdaki hücrelerde tahribatlar olmaya ve hastalıklar gelişmeye başlar.
- Bu şekilde şeker ile vücut proteinleri arasında geri dönüşümsüz bir bağlantı oluşur. Şeker, uhu gibi, kendini vücut proteinlerine yapıştırır. Bu yapışma sonucu iki tarafın da doğal yapısı bozulur. Glikasyon ilerledikçe AGE (Advanced Glycation End products) denen birtakım zararlı son ürünler, ROS adı verilen serbest radikaller oluşur. AGE, şekerlenmiş son ürünler anlamına gelir. Bu geri dönüşümsüz yapışma o proteinin -mesela kolajen- esnekliğini bozar. Esnekliği bozulup sertleşen proteinlerin bulunduğu organda fonksiyon bozulur. Örneğin bu protein kolajen ise cilt sarkmaları, kırışıklık, selülitler, damar sertleşmesi bunun yanı sıra gözde katarakt oluşumu, hemoroit, varis vb şeker hasarı ile yakından ilgilidir. Bahsettiğimiz bütün bu olayların adı GLİKASYONDUR ve temel YAŞLANMA sebeplerinden biridir.
- Vücutta olan basit kahverengi lekelerden Alzheimera kadar çoğu yaşlılık hastalığı AGE birikimi ile ilgilidir. Damar sertliği, ateroskleroz, katarakt, bunama hatta kanser hastalığında AGE yüksektir. Glikasyon esnekliği azalttığı için hücre zarları sertleşir ve ismi değişen pek çok hastalık özünde bu sebeple gelişir.
- Şeker hastalarının klinik izlemeleri sırasında kan tetkiklerinde ölçülen HbA1c olarak bilinen parametre ‘glikolize olmuş hemoglobin’ dir. Yani karamelize olmuş kırmızı kan hücresinin değeridir ve ölçülebilen bir AGE ürünüdür. Hemoglobin eritrositlerdeki (kırmızı kan hücresi) bir proteindir. HbA1c ise bu protein ile glikozun yaptığı çapraz bağlanmanın sonucu oluşur. Bu ölçülerek kandaki glikozun 3 aylık ortalama yüksekliği hesaplanmaya çalışılır. Çünkü eritrositlerin ortalama yaşam süresi 3 aydır. Bu 3 ay boyunca kandaki glikoz sürekli gidip eritrosit proteinlerine yapışır.
- Kan testlerinde HbA1c olarak görülen bu test sonucu 6 ya kadar normal kabul edilir ; ancak bu değer sağlıklı kalmak isteyenler için ideal bir değer değildir. Bu değerin 5,1 ile 5,5 olması bile birbirinden önemli derecede farklıdır.
- Protein-şeker çapraz bağlanması “geridönüşümsüz” bir olaydır. Zaten asıl problemi yaratan da bu geri dönüşümsüz olma halidir. Bir kez glikasyona uğrayan yani glikoz ile çapraz bağ yapan proteinler tekrar eski hallerine dönüştürülemiyor. Olmuş olanı geri döndürmek imkansız iken ancak beslenme ve bir takım takviyelerle yavaşlatabiliriz.
- Yüksek şeker ve protein arasındaki bu geri dönüşümsüz yapışma (glikasyon) damarda olunca, bu hasar damar çeperindeki (NO) nitrik oksit üretimini azaltır. Nitrik oksit, damarı genişleten bir maddedir. Bu madde olmazsa damarların genişlemesi azalır. Glikasyon, damar hücrelerine yapışan şeker anlamına da geldiği için, damarın esnekliği de azalır ve damar sertleşir. Damar sertliği ve damarı genişleten nitrik oksit azaldığı için diyabete bağlı tansiyon, dolaşım ve ereksiyon problemleri de diyabetle birlikte görülür. Bu aşamada glikasyonun oluşturduğu serbest radikallere bağlı asitlenmeden damarı korumak için LDL kolestrol yükselir. Demek oluyor ki, sadece kötü yağlar değil, şeker de LDL kolesterolü yükseltir.
- Yüksek kan şekeri hücrelerimizde ve kanımızda bulunan gerekli minerallerin de hızlı bir şekilde vücudumuzdan atılmasına ve azalmasına neden olur. Örneğin, şeker vücutta magnezyum eksikliğine yol açıyor çünkü 1 molekül sükrozu (sofra şekeri) metabolize etmek için 28 magnezyum molekülüne ihtiyaç var. 1 molekül fruktozu metabolize etmek içinse 56 molekül magnezyum gerekiyor. Bir nehrin alüvyonları sürüklediği gibi, yüksek kan şekeri de idrarla kanda bulunan elektrolitleri sürükleyerek bu elzem mineralleri azaltır.
PREDİYABET
Çoğu laboratuvara göre glukozun referans aralığı olarak üst
sınır 110 mg dır. Öyle olunca şeker sonucu 103 mg olan biri kan şekerinin
normal olduğunu düşünür. Oysa bilimsel çalışmalar, açlık şekerinin 100 mg'ın
altında olması gerektiğini, 100 mg üzerindeki değerlerin vücudumuza artık zarar
vermekte olduğunu gösteriyor. Açlık şekerinin 100 miligramın üzerinde olmasını
PREDİYABET yani şeker hastalığı başlangıcı olarak kabul etmektedir. Pre-diyabet Tip 2 diyabete adaylık durumudur.
Halk dilinde gizli şeker olarak tabir edilen prediyabet, bireyin kan şekeri
düzeyinin normalden yüksek (100mg/dl’den yüksek), diyabet tanısı için gerekli
sınırdan düşük (126 mg/dl’den düşük) olması olarak tanımlanmaktadır. Yani
diyabet trenine binmiş olmak demektir.
İşte görüldüğü gibi diyabet birdenbire ortaya
çıkmaz, önceden bazı işaretler vererek pre-diyabet durumu başlar. Bu aşamada
gereken önlemler alınırsa kişinin diyabete gitmesi önlenebilir. Yapılan bazı
çalışmalara göre çoğu gizli şeker hastalarına 10 yıl sonra Tip-2 diyabet tanısı
konduğu saptanmıştır. Dolayısıyla bununla birlikte gelen tüm sağlık
komplikasyonları için zemin hazırlayabilir.
Gizli şeker hastalığına şeker hastalığı gibi
önem vermek gereklidir.
KİMLER
PRE-DİYABETİK RİSK ALTINDADIR?
- Beden kitle indeksi (BMI) 25 kg/m² ve üzeri olanlar
- Bel çevresi kadında ≥80 cm, erkekte ≥94 cm
- Ailede prediyabet veya tip 2 diyabet bulgusu olanlar
- Yüksek tansiyon (hipertansiyon) hastaları
- İnsülin direnci olanlar
- 45 yaş üstü bireyler
- HDL kolesterol düzeyi 35 mg/dl ve altındaki bireyler
- Trigliserid düzeyi 150 mg/dl ve üzeri olan bireyler
- Polikistik over sendromu yaşayan bireyler
- Hamilelik sırasında gebelik diyabeti yaşadıysanız
- İri bebek doğuran kadınlar (> 4kg)
- 4,1 kg üstü doğan bireyler
- Geceleri 6 saatten az veya 9 saatten fazla uyuyorsanız gizli şeker için test yaptırmanız önerilir.
- Sedanter yașam süren veya fizik aktivitesi düșük olan kișiler
- Majör depresyon tanısı almıș kişiler
- Ürik asit yüksekliği
- Diyabet gelișim riski tașıyan ilaç (kortikosteroidler, beta blokerler, antipsikotikler, tiyazid diüretikler, immunsupresifler) kullanan kișiler
PREDİYABETİN
BELİRTİLERİ
- Yorgunluk ve sabahları zor uyanma
- Sık sık acıkma ve açlık atakları
- Sık sık tatlı yeme isteği ve tatlı krizleri
- Şeker ve karbonhidrat isteği
- Kilo alma
- Gebelikte kan şekeri bozulması
- Başağrısı
- Konsantrasyon güçlüğü
- Ruh hali dalgalanmaları ve ani sinirlenme ve öfkelenme
- Ciltte kuruluk
- Aşırı susama
- Sık idrara çıkma
- Kesik ve yaraların geç kaynaması
- Bulanık görme
- El ve/veya ayaklarda uyuşma, karıncalanma, yanma hissi
- Baş, boyun, ense bölgelerinde terlemeler
👉Pre-diyabetik hastalar özellikle karbonhidrat
açısından zengin beslendikten bir iki saat sonra uykusuzluk, halsizlik ve
yorgunluk belirtileri ile reaktif hipoglisemi belirtileri yaşarlar.
GİZLİ
ŞEKER TANISI NASIL KONUR?
Prediyabet 3 farklı kan testi ile teşhis
edilir.
- Açlık kan şekeri testi. En az 8-10 saat veya gece boyunca aç bırakıldıktan sonra bir kan örneği alınır. Genellikle, 100 miligram / desilitrenin altındaki açlık kan şekeri seviyesi normal kabul edilir ve 100 ila 125 prediyabetik olarak kabul edilir.
- OGTT de (oral glikoz tolerans testi), bireyin kan şekeri açlıktan sonra ve glikozdan zengin içecek içildikten 2 saat sonra ölçülür. Şeker yükleme testi olarak da bilinir. Normal kan şekeri 2. saatte 140 mg/dl’nin altındadır. 2.saat kan şekeri 140-199 mg/dl arasında ise pre-diyabet, 2. saat kan şekeri 200 mg/dl’nin üstünde ise diyabet tanısı konulur.
- Glikolize hemoglobin (A1C) testi. Bu test, 2-3
ay boyunca kan dolaşımınızdaki hemoglobine bağlı kan şekeri yüzdesini ölçer. Genel
olarak, % 5,7'nin altındaki bir
KAN
ŞEKERİNİ DÜŞÜRMEK İÇİN DOĞAL YOLLAR
- İşlenmiş gıdalardan uzak durun.
- Beslenmenize lif ekleyin.
- Kaliteli protein yemeye özen gösterin.
- Özellikle güne yüksek proteinli bir kahvaltı ile başlamak gün boyunca kan şekerinin daha dengeli olmasını sağlar.
- Sağlıklı yağlar yiyin.
- Daha kuvvetli yemeklerinizi günün erken saatlerine alın.
- Gün ilerledikçe vücut insüline daha dirençli hale gelir. O nedenle kan şekeri kontrol altında tutmaya çalışıyorsanız büyük bir akşam yemeği yapılabilecek en kötü şeydir. Bunun yerine zengin bir kahvaltı ve yatmadan en az 3 saat önce yenecek küçük bir akşam yemeği daha iyi şeker kontrolü demektir.
- Stresinizi kontrol edin
- Yüksek stres düzeyi kortizol salgısını artırır, bu da hem kan şekerini yükseltir hem de kilo almaya neden olur.
- Bol su için
- Egzersiz yapın
- Hareket ettikçe şekerin kandan kaslara doğru gitmesini sağlarsınız.
- Günde 400 mg magnezyum alanlarda, magnezyum tüketimi zayıf olanlara veya hiç olmayanlara göre prediyabetten diyabete ilerleme oranı %51 daha az olarak saptanmıştır. Yeterli seviyede magnezyum almaya ve gerektiğinde magnezyum takviyesine önem verin.
DİYABET TEDAVİSİNDE KULLANILABİLECEK TAKVİYELER
ALFA LİPOİK ASİT (ALA)
Hücrelerin insüline yanıtını artırmada,
nöropati ve nefropati gibi diyabetin ciddi komplikasyonlarının gelişmesini
önlemeye destek olan güçlü antioksidan etkili bir bileşiktir. Bu amaçla
sıklıkla 600-1.200 mg lık dozlar kullanılır. Yapılan araştırmalar ALA nın şeker
hastalarında oluşan sinir sistemi sorunlarını hafiflettiği, ağrıları ve
uyuşukluk hissini azalttığını,katarakt ve beyin felci riskini azalttığını ve de kalp aritmisini önlemede fayda
sağladığını göstermektedir. İnstagram arşivimde Alfa lipoik asitin yararları
hakkında detaylı bir gönderim mevcut. Onu okumanızı öneririm.
KROM
Esansiyel eser elementtir ve şeker
metabolizmasında rol almaktadır.İnsülin yanıtını ve glikoz toleransını artıran
bu mineralin diyabetik kişilerde vücutta düzeyleri düşük olabilir.
Krompikolinat olarak doktor tarafından ayarlanacak 400-1000 mikrogram dozlarda
takviyesi diyabette fayda sağlar.
MAGNEZYUM
Enerji metabolizması ve sinir fonksiyonları
için gerekli olan mineraldir. İnsülin direnci yanında düşük magnezyum
seviyeleri de diyabetik kişilerde gözlenen komplikasyonlardandır. İnsüline
hassasiyeti arttırmak ve kan glikoz seviyelerini kontrol altında tutabilmek
için günde 200 – 600 mg dozlarında takviyesi fayda sağlar. İnstagram
arşivimde magnezyumun yararları hakkında detaylı bir gönderim mevcut. Onu
okumanızı öneririm.
LİF
Kan şekerini düzenlemeye ve vücut ağırlığını
kontrol etmeye yardımcı olur. Karnıyarık otu tohumu (Psyllium Husk, Psyllium
semen), yulaf kepei ve glukomannan içeren lif takviyeleri diyabetikler için iyi
bir destek sağlamaktadır.
EPİGALLOKATEŞİN GALLAT
Pankreasta beta hücrelerinin hasarını
önlemeye destek olmaktadır. Yeşil çayda epikateşin miktarı oldukça yüksektir. Yetişkinler
için 100-300 mg dozlar kullanılabilir. Ancak yeşil çay standart ekstresinde %80
oranında polifenolik bileşikler bulunmasına ve ekstredeki kafeinin
uzaklaştırılmış olmasına dikkat edilmelidir.
BALIK YAĞI
Glikoz toleransını artırıp trigliserid ve
kolesterol düzeylerini düşürmeye yardımcı olur. Nöropati ve nefropati dahil
diyabete bağlı komplikasyonlarda iyileşmeye destek olarak önerilir. En az 400 mg
EPA ve 200 mg DHA içeren balık yağı kapsüllerinden günde 3 kez alınması
önerilir.
E VİTAMİNİ
Damarlarda şekerin proteinlere bağlanmasına
yani glikolizasyona engel olur. Glikoz toleransını arttırmak yolu ile etki
eder. Retinopati ve nefropati gibi
durumlarda sinir hasarını önlemede yararlı olup doktor tavsiyesi ve kontrolü
ile uygun dozda alınması önerilir.
C VİTAMİNİ
İnsülin C vitamininin hücre içine
taşınmasında rol alır. Dolayısıyla diyabet hastalarında C vitamini eksikliği
görülür. Tip 2 diyabet hastalarında damarların elastikiyetini ve fonksiyonunu
arttırmada etkilidir.
QUERSETİN
İnsülin salgısını arttırır. Özellikle kırmızı
soğan ve kaparide bol bulunmaktadır. Pankreas beta hücrelerinin canlılığını ve
insülin salgısını uyarır. Klinik çalışmalarda günde ikiye bölünmüş dozlarda
600-700 mg alınmasının tansiyon düşürülmesi ve egzersiz performansını
arttırmada yardımcı olduğu görülmüştür.
PİRİDOKSİN (B6 VİTAMİNİ)
Diyabetik nöropati gelişimine karşı koruyucu
rol almaktadır. Genellikle diyabetik kişilerde vücuttaki B6 vitamini seviyeleri
düşüktür. Gebelikte ortaya çıkan diyabet olan gestasyonel diyabette takviyesi
gerekebilir. Fazlası toksik etki yapabilen bir vitamin olduğu unutulmamalıdır.
FİTOTERAPÖTİK BİTKİLER
Çörekotu : Şeker hastalarında günde 2 gr çörekotu
tohumu tozunun kullanılması HbA1c düzeyini %1,5 düşürür. Benzer şekilde günde
iki defa 2,5 ml çörekotu yağı alan şeker hastalarında kan şekerinde anlamlı
düşme sağlanmıştır.
Çemen: Çemen tohumları insüline hassasiyeti
artırmaktadır. 15 gr çemenotu tohumu veya 1-2 gr ekstresinin gün içinde
tüketilmesi önerilir. Ancak içerdiği müsilajlar nedeniyle alınan diğer
ilaçların emilimini geciktirebilir. Şeker düşürücü ilaçlar ile birlikte
kullanılırsa hipoglisemi gelişebilir.
Kudret Narı (Momordıca Charantıa): Taze
öz suyu veya olgunlaşmamış meyvelerinin ekstresinin kan glikozunu azalttığı
bilinmektedir.
Ginseng : Tip 2 diyabet hastalarında günde 100-200 mg
ginseng ekstresi 8 hafta boyunca verilmiş ve açlık kan şekerini düşürdüğü,
fizyolojik ve psikolojik performanslarında iyileşme olduğu gözlenmiştir.
Tarçın (cinnamomum verum) : Güçlü
antidiyabetik etki gösterir. Tip 2 diyabette tarçın kullanımının kan şekerini
düşürdüğü, tansiyonu dengelediği ve ilaç dozlarını azaltmaya yardımcı olduğu
gösterilmiştir.
Ayrıca
Zerdeçal, pancar kökü, yaban mersini şeker
hastalığına destek olabilecek fitoteröpatik bitkilerdir.
🍭🍭🍭🍭🍭🍭🍭🍭🍭🍭🍭🍭🍭🍭🍭🍭🍭🍭🍭🍭🍭🍭🍭🍭🍭🍭🍭
Fırsat buldukça bu konuya eklemeler yapacağım.
Sevgiler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum Kuralları:
-Lütfen reklam ve tanıtım içeren yorumlar yapmayınız.
-Küfür ve hakaret içeren yorumlar yapmayınız.
-Sadece konu ile ilgili yorumlara cevap verilir.